TARLAKUŞU
/kelile ve dimne/
İsrail ve Amerika’nın Gazze’ye uyguladığı soykırıma ve aymazlığa karşı yapılması gerekenlerle ilgili Beydaba’nın meşhur eseri Kelile ve Dimne’de anlattığı güzel bir hikâye var. Bahsi geçen hikâyeyi anlatmadan önce Gazze’ye reva görülen acımasızlığa kısaca bakalım.
1917’den bu tarafa yapılanlarla birlikte son yıllarda herkesin gözü önünde Gazze’de alenen bir soykırım işlendi/işleniyor. Neredeyse bütün dünya halkları soykırım karşıtı protesto eylemlerinde bulunmasına rağmen, Batılı ve Amerikalı yöneticilerin desteğiyle azgın ve gasıp soykırımcı Yahudiler, cinayetlerine, yakmaya, yıkmaya devam etti hala da ediyor.
Kendilerini her şeyin hakimi kabul eden zalimler bunu yaparken, ellerinde birçok imkanları olan, milyarın üzerindeki Müslümanlar ne yaptı ne yapıyor! Sadece kem küm veya koskoca bir hiç… Yapılabilecek en etkili eylemlerden birisi ambargodur. Maalesef onu da yapmadılar. Bırakınız ambargoyu, iktidarlarını onlara borçlu olan petro-dolar şeyhleri, koşulsuz Yahudi destekçisi ve soykırım ortağı ABD ile milyar dolarlık anlaşma yaptılar...
Bu konuda her şeyiyle desteklediğim bir husus, dünyada duyarlı bazı insanların, kendi çabalarıyla Siyonist destekçisi malları almayarak tavır koymalarıdır. Karınca misali, tarlakuşu varî bu eylemi çok önemsiyorum.
Oysa müntesibi olmakla iftihar ettiğimiz Hz. Muhammed (sav); “Müslümanlar; Bir bedenin uzuvları… Bir binanın tuğlaları... Bir tarağın dişleri… Zincirin halkaları gibidir.” Diye buyuruyor.
SORUMLULUK SAHİBİ BİLGİN TAVRI
Bu meseleyi burada bırakıp, ibretlik hikayemize geçelim. Hükümdar Debşelîm’in millete yaptığı haksızlığını ve hukuksuzluğunu önlemeye çalışan bilge Beydebâ bir gün talebelerine şöyle hitap eder: ‘Biz, -ülkemizde ve dünyada- nahoş fiiller işlendiğinde onları uyarmak, kıblelerini/yönlerini adalete ve iyiliğe çevirmek için yetişmiş, kendimizi bu günler için hazırlamışızdır! Bu hallere göz yumar ve görevimizi yapmazsak halkın gözünde onlardan daha bayağı vaziyete düşeriz! … Durum bu vaziyetteyken vatanı terk edip gitmek bana göre uygun bir karar değildir. Onu bu kötü gidişat içinde bırakmak ve işlerine hiç karışmamak da hikmetimize yakışmaz. … Bilgeye yakışan başa gelmesi muhtemel musibetlerden, bunların ağır neticelerinden korunmak; maksada ulaşmak için de korkulan şeyi bertaraf etmektir.
TARLA KUŞUNA İHTİYAÇ VAR!
Akıllı adam, bulduğu çarelerle, başkasının at ve askerle beceremediğini becerir. Bunun örneği şudur: Bir tarla kuşu, filin geçip gittiği yerde bulunan deve kuşu yumurtasını yuva edinmiş; içinde de yavruları ve yumurtaları varmış. Fil, su içmek için buradan geçermiş. Her zamanki gibi suya, bu yoldan gitmiş. Tarla kuşunun yuvası paramparça olmuş! Yumurtalar ezilmiş, yavrular çiğnenmiş!
Tarla kuşu felaketi görünce bu işin fil tarafından yapıldığını anlamış, çırpmış kanatlarını ve file gelmiş. Ağlayarak filin başına tünemiş ve seslenmiş:
-Ey hükümdar! Ben senin komşunum! Benim yumurtalarımı ezip yavrularımı öldürdün! Beni değersiz bulduğun, hor gördüğün için mi bunu yaptın?
Fil de: Evet, bu yüzden! Deyivermiş.
Tarla kuşu filin yanından uçmuş, kuş birliğine gelerek filin meydana getirdiği felaketi onlara şikâyet etmiş. Onlar da: Bizim gibi kuşlar file ne yapabilir? Diye cevap vermişler. Tarla kuşu, kendini dikkatle dinleyen, yardımcı olmak isteyen saksağan ve kargaya: Siz benimle gelir filin gözlerini oyarsınız. Ben de sonrası için başka bir çare bulurum.
Karga ve saksağan bu teklifi kabul ederek filin yanına gelmişler, gözlerini akıtıncaya kadar gagalamışlar. Çaresiz kalan koca fil, yemeye içmeye gidemez duruma gelmiş; ancak bulunduğu yerde hortumuna geçirdiğiyle karnını doyurmaya çalışıyormuş.
Tarla kuşu daha sonra civarda içi kurbağa dolu bir göle varmış, onlara filin kendisine yaptığı kötülüğü anlatmış, yardım istemiş. Kurbağalar vıraklamışlar: Koskoca filin karşısında biz ne çare üretebiliriz? Ona ne yapabiliriz ki?
Tarlakuşu: Sizden, benimle şuradaki yara/uçuruma kadar gelmenizi ve orada vıraklamanızı istiyorum. Fil sizin sesinizi işitince orada kesinlikle su bulunduğunu sanacak, oraya yanaştığında yardan aşağı yuvarlanacaktır!
Kurbağalar tarla kuşunun teklifini kabul etmişler. Uçurumun kenarında kümelenip ötmeye başlamışlar. Susuzluktan cayır cayır yanan fil, kurbağa seslerini duyunca can havliyle o tarafa koşmuş, yardan yuvarlanarak perişan olmuş. O zaman tarla kuşu filin başının üstünde kanat çırparak söylemiş:
-Gücüyle övünen ve beni hor gören azgın! Koca gövden ve minik aklının yanında benim ufacıklığıma rağmen ne denli büyük düşündüğümü gördün değil mi?
Hayırlı bir beklenti içinde olmak, saksağanın, karganın, kurbağanın yaptığını yapmak, ümit etmek, güveneceğim insanlar görmek istiyorum…
ECEL İNSANA GELMEYE GÖRSÜN
Ölüm korkusu buya! Kaç kaçabilirsen!
Herif yırtıcıların şerrinden kurtulmak için sarp mı sarp, zorlu bir yerden geçiyor ve buranın gayet tehlikeli olduğunun da farkında. Henüz yolun başındayken karşısına canavar bir kurt çıkıvermez mi! Kurdun iştahla kendisine seğirttiğini gören bîçare insan, can havliyle kaçmaya başlıyor, iyi bir korunak bulma ümidiyle sağa sola bakınıyor.
Derken nehrin öte yüzündeki köye doğru koşuyor. Nehre erişip karşıya geçecek bir köprü bulamayınca korkuyla atılıyor suya. Yüzme bilmiyor ama arkada -kendini parçalayacak- kurt var, ne yapsın!
Neyse ki -bu durum- birkaç köylünün gözünden kaçmıyor. Adamı boğulmak üzereyken çekip çıkarıyorlar ırmaktan.
Adam köylülerin yanında, suyun öte geçesinde derdinden emin olunca rahatlıyor ve ilerde tek başına inşa edilmiş bir eve yönelerek kendi kendine şuraya sığınayım da biraz dinleneyim diyor. Eve adımını attığında yöredeki bir tacire tuzak kurarak malını gasp edip bölüşen ve adamcağızı da öldürmek niyetinde olan bir eşkıya grubuyla karşılaşmaz mı? Derin bir dehşet duygusuyla gerisin geri kaçıyor ve canını kurtarmak için köye doğru koşuyor.
Yüreği ağzından fırlayan ve dizleri yorgunluktan titreyen zavallı adam, biraz nefes almak için köyün sınırında yaslanıyor bir duvara. Ve duvar gümbür gümbür yıkılıyor, adam da ruhunu teslim ediyor!
İNSANLAR
A- Aciz insan, tereddütlü insandır. Temenni ve kuruntu içindedir. Pansuman çözüme meyleder. Eğlenceyle işi halletmeye çalışır.
B- İleri görüşlü insan, başına bir felaket geldiğinde soğukkanlı davranır. Korkmaz. Çıkış yolunu aramaya başlar. Asla çözümden ümidini kesmez.
C- Basiretli insan, evvelce tedbirini alan, hazırlığını yapmış olandır. Daha sorun ve felaket gelmeden bilir ne olacağını… Soruna gereken ehemmiyeti verir, önemser ve çözüm bulur. Hastalık ve zafiyet gelmeden önlemini alır ve kökünden halleder. “Belayı vukuundan evvel defeder”
Ahmet Belada