Suvermez, Nevşehir ilinin Derinkuyu ilçesine bağlı bir köydür. Köy, Derinkuyu ilçe merkezine 8 km uzaklıktadır. 1900'lü yıllardaki adı, Rumcada "yanıklar" anlamına gelen Floitá ya da Filidon şeklinde olan köy, 1926'den beri günümüzdeki adını taşımaktadır. 7 Aralık 1988 tarihinde beldeye çevrilen  köyün belediye statüsü, nüfusunun 2000 kişinin altına düşmesi üzerine 2013 yılında sona erdi.

Oldukça verimli bir toprağa sahip olan köyde vatandaşlar çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyor. Köyde patates, kabak çekirdeği, buğday, arpa ekimleri yapılıyor olup bolca çeşitli türde meyve ağaçları bulunmaktadır.

Yazları çok sıcak ve kurak, kışları soğuk olur. 1.569 nüfuslu köyde 3 cami, 1 kilise, 1 sağlık ocağı,1 muhtarlık binası, 1 okul, 4 bakkal birde Nevşehir'i BAL liginde temsil eden takımı bulunmaktadır.

Köy nüfusunun büyük bir bölümü İstanbul, Nevşehir ve yurtdışında ikamet etmektedir.

Mahkeme kayıt defterleri olan Şer’iye Sicillerine göre, köyün adı su kuyularından gelmektedir. Bu su kuyularından su çekmek külfetli iştir. Saatlerce kuyu başında sırada bekleyen insanlar öncelik kapmak için birbirleriyle münakaşa ve kavga ederlermiş. Köy kethüdası ve yiğitbaşı (köylerin güvenliğinden sorumlu kişi) bunları kadının önüne çıkarırlarmış. Her gün aynı durum olduğundan kadı köylüleri tanır hale gelmiş; kapıdan girer girmez "geldi yine su vermezliler" demeye başlamış ve Şer’iye defterlerine de dava hakkında su vermezlilerin davası diye yazılmaya başlanmış. Böylelikle köyün adı Suvermez olarak ortaya çıkmıştır.

SUVERMEZ ;

Suvermez hasretin özlemin sılanın adı. Suvermez yoklukta varlığın, varlıkta yokluğun adı. Suvermez hakkında herkesin konuştuğu ama kimsenin bir şey yapmadığı düzlüğün adı. Suvermez paylaşmanın yardımseverliğin adı. Suvermez kim hangi görüşten olursa olsun herkesin aynı kültürü benimsediği yerin adı. Suvermez gönüllerin hasret ateşiyle tutuştuğu yerin adı.Velhasıl kelam kelimelere, cümlelere, hatıralara sığmayacak kadar anlatılmazlığın hikayesidir

Suvermez. Suvermez’li olmanın gururunu taşıyan her insanımızın temiz ve yüce gönlünden geçenleri aktarmaya çalışacağız. Mensubu olmaktan onur duyduğumuz Suvermez, ilçemiz olan Derinkuyu’ya 7 km, ilimiz Nevşehir’e 37 km’dir. Sınırlarında Derinkuyu, Yazıhöyük, Kuyulutatlar, Çakıllı ve Doğala yerleşim yerleri bulunmaktadır.

Suvermez’in tarihi çok eski çağlara dayanmaktadır. Bizim maksadımızda kasabamızın tarihinin aydınlatılmasında bir nebze katkıda bulunmaktır. MÖ 2500 yıllarında kasabamızın bulunduğu topraklara Hattiler Uygarlığı hakim olmuş fakat bu dönemde köyümüz topraklarında bir yerleşim kurulmamıştır. Hattiler uygarlığı varlığını MÖ 1700 yıllarına kadar devam ettirmişlerdir. Hattilerden sonra bölgemize Hititler (Etiler) hakim olmuş ve kasabamızdaki yerleşimde bu dönemde oluşmaya başlamıştır.

Kasabamızda bulunan Ketir’deki kale bu dönemden kalmadır. Bir yere kale yapılmış olması o bölgenin önemini göstermesi açısından çok önemlidir. Çünkü bölgemiz eski çağlardan itibaren önemli ticaret yolları üzerinde bulunmaktaydı. İlk olarak Lidyalılar’ın kullandığı Kral yolu İç Anadolu’dan geçerek Pers (İran) ülkesine giderdi, bir kolu ise Akdeniz Sahillerine ve Suriye’ye ulaşırdı işte bu kol Suvermez’den geçerdi o yüzden bu yolların güvenliğinin sağlanması için kasabamızdaki kale inşa edilmiş olabilir.

Ayrıca daha sonraki dönemlerde Orta Asya’dan başlayıp Avrupa’ya uzanan tarihi ipek yolunun bir kolu Karadeniz’in kuzeyinden geçerken diğer bir kolu Kafkaslar’dan geçerek Anadolu’ya girmiş yine iki kola ayrılarak bir kolu Batı’ya giderken bir kolu Akdeniz’e yönelmiştir. Akdeniz’e giden bu yol bölgemizden geçmiş ve kasabamızın eski çağlarda önem kazanmasını sağlamıştır.MÖ 1200 yılında Firigler, Hitit Krallığını yıkmış özellikle İç Anadolu bölgesinde büyük bir tahribata yol açmışlardır. Friglerin bu büyük yıkımından sonra bölgemizde tarihte Geç Hitit Devletleri dediğimiz Hititlerin devamı niteliğinde küçük devletler kurulmuştur.

Suvermez’in de içinde bulunduğu bölgeye Tabal Krallığı hakim olmuştur. Bu krallık varlığını MÖ 700 yılına kadar devam ettirmiş olsa da tarihte çok etkin rol oynamamıştır.Dolayısıyla ister istemez bölgemizde de bir gerileme söz konusu olmuştur. Bölgemize MÖ 585 yılından MÖ 547 yılına kadar İran asıllı Medler onların yıkılmasıyla da bu bölgeye Persler hakim olmuştur. Persler bölgeyi günümüzün valileri diyebileceğimiz Satraplar vasıtasıyla yönetmişlerdir. Makedon Kralı İskender MÖ 334 ve MÖ 332 yıllarında Persleri yenerek bölgeden uzaklaştırmış ve bu bölgede MS 17 yılına kadar devam edecek olan Kapadokya Krallığı kurulmuştur. MS 17 yılından sonra bölgeye Romalılar hakim olmuştur. Hz İsa’nın Roma’nın Yahudiye valisi Pontius Pilatus’un emri ile çarmıha gerilmesi sonucunda O’na inananlar önce Hatay’a sonra bölgemize gelmişlerdir. Kasabamızda bulunan ve Petrus Kayası olarak adlandırılan yerin ismi Hz İsa’nın havarilerinden Aziz Petrus’un isminden geldiği ihtimal dahilindedir ama elimizde net bir bilgi bulunmamaktadır.

Bölgemizde Hristiyanlığın giderek artması putperest olan Romalıları rahatsız etmiş ve Hristiyanlar yok edilmeye başlanmıştır. Hristiyanlar Romalılar’ın bu baskısından kurtulmak için yerin altına şehirler yapmaya başlamışlardır. İlk katları Hititler zamanından kalan bu yer altı şehirleri bu baskı sonucunda daha da genişletilmiş ve sığınak olarak kullanılmıştır. Kasabamızda bulunan ve tıraz diye adlandırdığımız bu yer altı şehirleri Romalılar’ın Hristiyanlara yapmış olduğu bu baskı döneminden kalmıştır. Maalesef herkesin dilinde olmasına rağmen bir türlü turizme kazandıralamamış ve bakımsızlıktan yer yer çökmeler meydana gelmiştir.

Hristiyanlığın MS 313 yılında serbest bırakılması ve MS 330 yılında Roma’nın resmi dini olmasıyla bölgemizdeki insanlar rahat bir nefes almışlardır. Yavaş yavaş Kiliseler kurulmaya başlanmış fakat kasabamızın arazi yapısının elverişli olmaması nedeniyle kiliseler kasabamızdan ziyade volkanik arazi olan kayaların oyulabileceği Göreme dolaylarına yapılmıştır.

Kasabamızda bir katı yerin üstünde bir katı yerin altında olmak üzere küçük manastırlar inşa edilse de günümüze kadar varlığını koruyamamıştır. Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasıyla bölgemiz Bizans’ın (Doğu Roma) eline geçmiştir.

Asırlarca Bizans hakimiyetinde kalan kasabamıza Türk’ün ilk ayak basması 830 yılında olmuştur. Yani 1071 Malazgirt Muharebesi’nden çok önce olmuştur. Bu durumu kısaca anlatalım. Emevilerin 750 yılında yıkılmasından sonra Abbasi Devleti kurulmuştur. Abbasiler, Emeviler gibi ırkçı politikalar izlememiş tüm etnik guruplara eşit muamelede bulunmuşlardır. Bu durumun sonucunda Türkler hızla İslam’ı benimsemeye ve Abbasi Devletinde hizmet almaya başlamışlardır. Bu Türkler’in çoğu askeri alanda hizmet etmişler ve ordu komutanı olarak görev yapmışlardır. Bu Türk Komutanlardan Aşnaş et Türki 830 yılında Araplarca Sundus veya Sündüs olarak adlandırılan kasabamız fethedilmiş ve ilk kez Türkler kasabamıza yerleşmişlerdir. Peki Sundus ne anlama gelmektedir: Eskiden altın veya gümüş tellerle nakışlı olarak dokunan bir çeşit ipekli kumaşa Sündüs ve ya Sudus adı verilir. . Suvermezli olupta kasabamızda eskiden altın işlemeciliği yapılırmış sözünü duymayan yoktur yine Dutluk mevkiini duymayan yoktur. İpek böceğinin ana besin kaynağı dut yapraklarıdır. Dutluk mevkiinde ipek böcekçiliği yapılır burada üretilen ipekler altın ve gümüşten yapılan tellerle dokunarak Sündüs kumaşı elde edilirmiş. Arşivde kasabamız hakkında araştırma yaparken dut ağaçlarının sıklığından güneşin görünmediğini yazan bir cümleye rastlamıştım bu da kasabamızda dut ağaçlarının ne kadar çok olduğunu ve ipek böcekçiliğinin yapıldığına kanıt olarak gösterilebilir. Zaten Abbasiler zamanında bölgemizin Sundus veya Sündüs olarak boş yere isimlendirilmediğini göstermektedir.Burada üretilen bu ipek kumaşların ticereti yapılırdı. Peki buraya yerleşen Türkler’e ne oldu: Abbasi Devleti’nin zayıflamasıyla Avasım diye adlandırılan sınır şehirleri tekrar Bizans’ın eline geçmeye başlamıştır. Kasabamıza Türkler geldiğinde zaten burada Hristiyan unsur çoğunluktaydı Abbasiler’in bölgemizden çekilmesiyle Türkler yavaş yavaş yerli Hristiyan unsurla karışmış ve Hristıyanlaşmışlardır. Karamani Türkü diye adlandırılanlar işte bu sonradan hristiyan olan Türkler’e verilen isimdir. Bu konuyu açacak olursak kasabamızda Rumlar’dan kalan birçok ev bulunmaktadır ve bu evlerin kapılarındaki yazıları okuduğumuz zaman Türkçe kelimelerin Grekçe olarak ifade edildiğini görmekteyiz. Yine I. Dünya savaşından sonra İtilaf devletlerince Anadolu’nun birçok yerinde Rum ve Ermeniler ayaklandırılmaya çalışılmış Türkler’e karşı kışkırtılmışlardır. Bizim bölgemizde de Rumlar Türkler’e karşı ayaklandırılmıştır. Bu ayaklanmaların önüne geçmek isteyen Yozgat doğumlu Papa Eftim (Ergenekon davası kapsamında tutuklanan Türk Ortodoks Kilisesi basın sözcüsü Sevgi Erenerol’ün dedesi) İç Anadolu’yu karış karış gezmiş 1919 yılında kasabamıza da gelerek "Ben Türk dostu Eftim değil; Türk oğlu Türk Eftim'im. Ben her zaman, her yerde Türk olduğumu beyan ettim. Bir yabancı Türk dostu olabilir. Fakat benim gibi, halis bir Türk vatandaşının, yabancı bir Türk dostu gibi gösterilmesi, O'nun milliyetinden şüphe edilmesine delâlet eder ki bundan incinmemek imkânsızdır. Bana Türk demeyip Türk dostu diyenleri hiçbir surette affedemem. Sizde hristiyan Türksünüz isyan etmeyin diyerek uyarmıştır. Burada ki sözlerden anlaşılacağı üzerede kasabamızda yaşayan hristiyan unsurlardan bazılarıda Türk’tür. Ve bu Türkler 830 yılında Aşnaş et Türki tarafından kasabamıza getirilmiştir. Bu hristiyan Türklerden ikisi Çanakkale cephesinde Türk saflarında savaşarak şehit düşmüşlerdir ve memleketleri için Konya eyaletine bağlı Niğde sancağından Suvermez karyesi diye yazıyor. Burada verdiğimiz üç örnek kasabamızdaki Hristiyan unsurların bir kısmının Türk olduğunu ispatlamaya yeter diye düşünüyorum. Konumuza dönecek olursak bu yıllardan sonra uzun zaman bölgemizde Bizans hakimiyeti devam etmiştir. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler hızla Anadolu içlerine yayılmaya başlamış kısa süre içinde Büyük Selçuklular’a bağlı devletler ortaya çıkmıştır. 1075 yılında kurulan Türkiye Selçukluları ( Anadolu Selçukluları) kısa süre içerisinde bölgemize hakim olmuştur. Fakat Türklerde olan hoşgörü ve inançlara saygıdan dolayı köyümüzdeki Rum ve Hristiyanlar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Selçukluların Anadolu’yu fethinden sonra Orta Asya’dan yoğun olarak Türk göçü başlamıştır. Oğuz Soyu’nun Üçok koluna mensup olan Salur ve Kınık boylarının bir kolu bu dönemde kasabamıza gelerek yerleşmişlerdir. Özellikle Kınık Boyu 1075 yıllarında Türkiye Selçuklularının kurucusu Süleyman Şah himayesinde Suriye üzerinden kasabamıza gelmişlerdir. Günümüzde bile bu boyların isimleri kasabamızda belli bir mevki içi hala kullanılmaktadır ve bu mevkileri kasabamızda bilmeyen yoktur. Kasabamıza gelen Salur ve Kınık boyları göçebe olduğu için belli bir zaman sonra batıya doğru göçlerine devam etmişlerdir. Ama isimleri köyümüze hatıra olarak kalmıştır. 1243 Kösedağ savaşında Selçuklular Moğollara yenilince otoriteleri sarsılmış ve Anadolu’da beylikler dönemi başlamıştır. Kasabamızın da bulunduğu bölgeye Karamanoğulları Beyliği hakim olmuştur. 1391 senesinde Karamanoğulları Osmanlı hakimiyetini tanısa da 1402 Ankara Savaşı’nda Osmanlılar Timur’a yenilince bu topraklarda Karamanoğulları hakimiyeti pekişmiştir. 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında kesin olarak bölgemiz Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı Devleti’nin yükselmesi tüm topraklarda olduğu gibi köyümüzde de etkisini göstermiştir. Kasabamız da bu dönemde en önemli ekonomik faaliyet tarım ve ticaretti ayrıca küçükbaş hayvancılıkta yapılmaktaydı. Osmanlı döneminde köyümüzde ki en önemli faaliyet ise günümüzün fabrikaları niteliğindeki bezirhanelerdir. Bu bezirhanelerde ızgın otundan yağ üretilirdi. Tapu tahrir defterlerine göre köyümüzde 7 (YEDİ) tane bezirhane bulunmaktaydı. Bu bezirhanelerde üretilen yağın ihtiyaç fazlası ihraç edilirdi. Develerle Mersin limanına getirilen bu yağ ve farklı yerlerden gelen ürünlerle birleştirilerek yurt dışına gönderilmiştir. Hatta bu ülkeler arasında Amerika bile vardır. Bu bezirhanelerin tamamı hristiyanlara aitti. Bu bezirhane sahiplerinin ayrıca Ürgüp’e bağlı Mustafa Paşa’da da evleri bulunmaktaydı. Bugün Mustafa Paşa’daki bu evler otel vb faaliyetlerle hala ayakta dururken bizim köydeki evlerin çoğu yıkılmış kalanları ise ahır samanlık olarak kullanılmaktadır. Köyümüzde yaşayan Türkler ise genellikle fakirdi Rumların yanında işçi olarak çalışırlar,onlara çobanlık yaparlardı. Kasabamızda bulunan Türkler iki koldan kasabamıza gelmiştir. Birinci kol Erzurum üzerinden İç Anadolu’ya gelmiş diğeri ise Suriye Halep üzerinden Adana ve Mersin üzerinden kasabamıza gelmiştir. Derinkuyu ve Ağcaşar’a yerleşen bu Türkler Çepni boyundandır. 4 numaralı kilise kayıt defterine göre Suvermez’in 1319(Rumi takvim) yani miladi 1903 yılındaki Rum hane sayısı 333, kişi sayısı ise 709’dur.Bu rakamlar resmi kilise kayıt defterlerinden alınmıştır. Bu sayıya 1856 yılında yani Islahat fermanından sonra az sayıda Rum aile İstanbul’a göç etmiştir. Tam sayısını net olarak bilemesekte tahmini olarak 19.yy başlarında kasabamızda 1000 kadar hristiyan yaşamaktadır. Yine bu yıllarda kasabamızdaki Türk sayısı 150’yi geçmemektedir. Çünkü kasabamıza ilk zamanlarda gelen Türkler’in çoğu belli bir zaman sonra göç yolculuklarına devam ederek kasabamızdan ayrılmıştır. Kalanlar ise imkanı kısıtlı olanlardır bunlarda hayatlarını yukarıda dediğimiz gibi Hristiyanların yanında işçi olarak devam ettirmişlerdir.Fakat 1900 den sonra kasabamıza gelen Türk sayısında artış vardır. Lozan Anlaşmasından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan mübadele anlaşması gereğince kasabamızdaki Hristiyanlar 1924 yılında Yunanistan’a gitmek zorunda kalmıştır. Kasabamıza getirilen Türk göçmenler yani muhacirler kasabamızda uzun süre kalmayıp Balıkesir, Kütahya dolaylarına göç etmişlerdir. Suvermez Kasabası’nın ismi nerden geliyor: Başta şunu belirtmek isterim kasabamızın ismi hiçbir zaman Sırvermez olmamıştır. Peki halk arasında anlatılan bir devlet büyüğünün kuyudan su çeken kişiden su istediği onunda vermemesi üzerine Suvermez isminin söylendiği doğrumudur. Bu konuda da maalesef bir eksiklik vardır. 2002 yılında kasabamızda yapılan mübadele konusunu araştırırken günlerce belge aramıştım bir cümle bilgiye ulaşmak için günlerce BOA( Başbakanlık Osmanlı Arşivi), Milli kütüphane dolaşmıştık. Şer’iye Sicillerini incelerken (Mahkeme kayıt defterleri) köyümüzün isminin nerden geldiğini bulmuştuk.Hepinizin malumu köyümüzde kullanılmamasına rağmen varlığını koruyan su kuyuları var. Bu su kuyularından su çekmek külfetli iş saatlerce kuyu başında sıra bekleyen insanlar öncelik kapmak için birbirleriyle münakaşa ve kavga ederlermiş. Köy kethüdası( eskiden köylerin yönetiminden sorumlu kişi) ve Yiğitbaşı (köylerin güvenliğinden sorumlu kişi) bunları Kadı’nın önüne çıkarırlarmış. Hergün aynı durum olduğundan Kadı bizim köylüleri tanır hale gelmiş kapıdan girer girmez geldi yine Su vermezliler demeye başlamış ve Şer’iye defterlerinede dava hakkında Su vermezlilerin davası diye yazmaya başlayınca bizim köyün adı Suvermez olarak ortaya çıkmıştır. NOT. Kasabamızın son dönemleri hakkında kısaca bilgi verdim ayrıntıya girmemeye çalıştım. Çünkü yakın zamanda bir kitap yazmayı düşünüyorum. Bu kitapta köyümüzün tarihi daha ayrıntılı bir şekilde yer alacak ayrıca köyümüzün kültürü ve eski yaşantısı (düğünler, bayramlar,cenaze törenleri, eski bağbozum şenlikleri vb) köyümüzde yaşamış veya yaşayan 50-60 kadar herkes tarafından kabul görecek kişilerin kısaca hayatları, köyümüzde kullanılan deyim, atasözleri ve maniler köyümüzde yaşamış veya yaşayan kişilerin yazmış olduğu şiirler bu kitapta yer alacaktır. Tabiî ki bu kitabı yalnız başıma ortaya koymam mümkün değildir. Epey bilgi biriktirmiş olsam da bilgi ve belgeye hala ihtiyaç duymaktayım bu konuda yardımlarınızı bekliyorum. SAYGILARIMLA

Atila ÇATALTEPE Tarih Öğretmeni
 

Nüfus;

Yıllara göre belde/köy nüfus verileri
2020 1.569
2019 1.572
2018 1.627
2017 1.619
2016 1.627
2015 1.677
2014 1.755
2013 1.863
2012 2.019
2011 1.892
2010 1.950
2009 2.023
2008 2.083
2007 1.988
2000 2.607
1990 2.344


Belediye başkanlığı;

Seçildiği yıl  Belediye başkanları
2009 Yaşar Özdemir (Ak Parti)
2004 Yaşar Özdemir (Ak Parti)
1999 Niyazi Yücel (MHP)
1994 Niyazi Yücel (DYP)
1989 Himmet Ertaş (ANAP)