MUSTAFA PAŞA(SİNASON) KÖYÜNÜN MAKUS TALİHİ

Doç. Dr. Faruk GÜÇLÜ

Uzun süre Mustafapaşa yani Sinason hakkında bir makale yazmak istedim ancak göze alamadım. Çünkü karşımda milyonlarca veri ve dev bir tarih vardı. Ne yazsam bir eksik kalacaktı. Yine de bir yerden başlamak gerekti. Umarım bir köy olan Mustafapaşa’ya kurulan ilk üniversite olan Kapadokya Üniversitesi bu boşluğu dolduracak araştırma ve yayınlar yapar.

Bugünkü adıyla Mustafa Paşa Köyü eski adıyla Asuna, Sinason(Sinasos ya da Sineson) veyaTaşkaya Köyü, oldukça eski bir tarihe sahip Türklerle Rumların, Hristiyanlarla Müslümanların yüzyıllarca dostça yaşadığı bir köydür. Ne yazık ki köydeki tüm tarihi yapılar ve dini yapılar aynen korunamamıştır. Sinason’u doğru anlatmak ancak yıllarca süren bir araştırma ve binlerce sayfa kitap yazmakla mümkün olabilir.

Sinason adının, Sinuwa-Assos kelimelerinden oluştuğu Sinesos-Sineson adının Doğu Roma öncesi Anadolu dilinden devralınan Luwice-Luwidengeldiği ,kelimenin“Güneşin şehri” anlamında olduğu iddia edilmektedir. Asurların Ay tanrısının adı Sin’dir.Asurların kullandığı yazı dilinin Luvi ve Hititçe’den etkilendiği pek çok kelimenin Asurcaya geçtiği bilinmektedir.Sineson isminin ay tanrısı Sin’den geldiğini de söylemek mümkündür.

Köyün Ortaçağ’daki adının Asuna olduğunu yazan Alman seyyah II.Rolt çevredeki bazı kiliselerin adını da vermektedir.SinesonMüslümanları ;köylerinin ilk bilinen tarihi isminin Taşkaya Köy(Taş Köy) olduğunu ileri sürmektedir. Köyün ahalisinin zengin olması sebebiyle Eski zamanlarda sık sık eşkıya baskınlarına uğrayan köylerden biridir.

Osmanlı Devleti kayıtlarında yazılı eski köy olan Sineson köyü arşiv belgeleri arasında 1530 tarihli ve 387 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rum Defterinde yer alan kayıtlara göre; Sinesonköyünde 14 hane Müslüman, 200 haneGayrimüslim vardır.

Vilayat-ı Karaman’a ait 15/16 YY. Tapu Tahrir kayıtlarına göre;Sinason 10 Müslüman,70’i Hıristiyan toplam 80 vergi mükellefinin bulunduğu köydür. Köyün Vergisini Çaşniğir Çelebi adlı şahıs tarafından toplanmaktadır.

Hacı Bektaş Velayetname’sinegöre ; Hacı Bektaş Veli ,Ürgüp’ten Kayseri’ye giderken yolu Sinason’dan geçer. Bu köyden karşılaştığı bir kadın, daha iyisini sunamadığı için özür dileyerek, Veli’ye çavdar ekmeği verir, “Bizim toprağımızda hiç buğday yetişmez” der.Çavdar ekmeğini eline alan Veli’nin doğa-üstü güçlerini yansıtan cevabı gelir:“Bundan böyle çavdar ekecek ama buğday biçeceksiniz”der.

GerasimosAugustinos’un“Küçük Asya Rumları” adlı kitabında ;Kapadokya topraklarında,Rum cemaatler birkaç istisna hariç çoğunlukla Türkçe konuşuyorlardı. Fertek kasabasındakiler hem Rumca hem Türkçe konuşmaktadırlar. Cemil,Damsa,Sinason köylerinde Rumca konuşulmadığı Türkçe konuşulduğu ifade edilmektedir.

Sinasonlular ticarette de öncüdür. İstanbul ve Samsun’da yaşayan Sinesonluların köylerinde ve şehirde yaşayan Sinesonlu dul kadınların geçimlerini sağlamak amacıyla ”Sineson Dul Kadınları Himaye Cemiyeti” kurdukları bilinmektedir . Fakir Sinesonlu kadınların özellikle İstanbul’da sokaklarda satıcılık yaparak yumurta, peynir’ vs satarak. geçindikleri ,zaman içerisinde zenginleşen Sinesonluların fakir kadınların bu durumunu düzeltmek için bir dernek kurdukları anlaşılmaktadır.

Evengelia Balta’ya göre; İstanbul’daki Sinasosluların en eski geleneksel meslekleri havyarcılıktı, Karadeniz ve Marmara Denizi’nin balıklarını tuzlama zanaatı. Sardalye, uskumru, çiroz, palamut (lakerda) tuzluyor ve Rusya’dan getirttikleri siyah havyarın ticaretini yapıp Osmanlı İmparatorluğu’nun taşrasına dağıtıyorlardı. Her Sinasoslu ailenin İstanbul’un bir havyarcısında çalışan bir üyesi vardı.Boyacılarda; patron, müdür, usta ve çırakların tümü Sinasosluydu.

Mustafapaşalılar, güz hasadının ardından evlerinden ayrılıp, iki ila beş yıl İstanbul’a çalışmaya giderler; düğün ve cenaze gibi önemli olaylar dışında, emeklilik zamanına kadar kesin dönüş yapmazlarmış.Keten tohumu, susam yağı ticareti ve İstanbul’daki havyar üretimi, İstanbul’a gelene kadar denizi tanımayan Mustafapaşalılar’ın tekelinde olmuş hep. Ondokuzuncu yüzyılda kazançlarını artıran Sinasonlular, memleketlerini unutmamışlar, gurbette kazandıkları paralarla, köylerinde kargir ve kayaya oyma kiliseler, büyük konaklar yaptırmışlar.

Sinasonlular30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Mübadele Antlaşması öncesi buna karşı çıkarak mübadeleyi kabul etmediklerini ,Yunanistan’a gitmek istemediklerini sürekli olarak anlatmışlardır.İşgalleri kınayan Türk Ortodoks Cemaatinin ruhani temsilcileri ve murahhasları arasında Nevşehir Türk Ortodoks Cemaati Murahhası GüdürlüoğluAnarkius ve Ürgüp Türk Ortodok Cemaati Murahhası Hacı EftimoğluEfdad’da bulunmaktadır.

1924 Mübadelesi ile göç eden Sineson’lu ve Cemil köylü Karamanlı Ortodokslarının çoğu Yunanistan’da Pagasetic Körfezinde yeralanEuboca adasında ve Selanik’te zorunlu ikamete tabi tutulmuşlardır.Euboca(Eğriboz) adasına yerleşen eğitimli ve varlıklı Sinesonlular ilk şaşkınlıkları geçtikten sonra kısa sürede evlerini ,yollarını inşa ederek yerleştirdikleri yere Nea Sineson(Yeni Sineson) adını vermişlerdir. Nea Sineson adıyla bir dernek ve bir müze oluşturarak Anadolu’dan götürdükleri kültürlerini yaşatmaya gayret ederek Yunan halkından farklı olan kültür varlıklarını sürdürmektedirler.

1924’ten sonra 1800’lerin başında köye su getiren Mustafa Paşa’nın ismi, köy ihtiyar heyetinin kararıyla kasabaya verilmiş. Bu tarihten sonra ise kasabanın demografik yapısı tümüyle değişerek Rumların yerine ise Yunanistan’ın Kastoria şehrine bağlı Jerveni Köyü‘nden gelen muhacirlerin yerleştirildiği bir karma yapıya bürünmüştür. 1966 Yılında belediyelik olan Mustafapaşa, Nüfusun 2.000 in altına düşmesi sebebiyle yeniden köy konumuna düşmüştür.

Ayrıca bir dini merkez konumunda olan Sinason’da Hristiyan ahaliden kalma çok sayıda tarihi yapı bulunmaktadır.

Bunlardan birisi de Keşlik Manastırı’dır. Keşlik Manastırı’nın en dikkat çekici yapısı Arkhangelos Kilisesi olan manastırdaki Stefanos Kilisesi ise manastır kompleksi içinde ayrı bir blokta yer alıyor. Aziz Konstantin Kilisesi ve 1829’da inşa edilen Helena Kilisesi bugün de kasaba meydanında yer almasına rağmen, 1840’ta inşa edilen Başmelekler Kilisesi ise ne yazık ki yıkılmıştır. Bu yapıların haricinde Mustafapaşa’da, henüz adları konulmamış çoğu kaya oyma, irili ufaklı kilise, manastır ve tarihi yapı bulunuyor.

1601 yılında yapıldığı sanılan Merkez Cami bölgenin en eski camisi. Mehmet Şakir Paşa Medresesi ise mimari açıdan Kapadokya bölgesindeki en önemli anıt örneğidir.

Gömede Vadisi ise jeomorfolojik açıdan Ihlara Vadisinin küçük bir benzeri. Aynı şekilde Ihlara’da olduğu gibi burada da kaya oyma kiliselere, barınaklara ve vadinin içinden geçen bir dereye sahip bulunmaktadır.Vadide Aziz Basil Kilisesi, Aziz Nicola Manastırı ile Golgoli Tepesindeki kilise görülmeye değer eserlerdir. Bir diğer önemli vadi olan Saklı Vadide ayrıca kayalara oyulmuş Aziz Grigorios Kilisesi de yer alıyor.

Kültür Bakanlığı’na bağlı Özel Müze statüsünde bulunan Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi, bölgenin tarihi, kültürel ve mimari özelliklerinin yanı sıra Türkiye ve dünyadan el yapımı bebekleri de sergileniyor.

Bu güzelim tarih kokan eski bir dini merkez olan kasaba bir Avrupa ülkesinde olsa idi her yıl milyonlarca turisti ağırlardı. Ne yazık ki tarihi yapıları koruyamadığımız gibi hala Sinason’u tanıtabilmiş de değiliz.

Yararlanılan Kaynaklar:

-Evengelia Balta; Mübadeleden Önce Bir Kapadokya Kasabası, Sinasos, Bir zamanlar Yayıncılık 2007.

-Ersin Kalkan ; 14.11.2003 Hürriyet Gazetesi

-Fehmi Dinçer; Sinasoslu Bir Muallim AnastasiosAngelidis, 19.02.2008 Milliyet Bloğ

-Ekrem Memiş:Eskiçağ Türkiye Tarihi,Konya 2002,sh.16,17

B.O.A.;Kayseri Liva –Arabsun Kaza-Sineson Karyesi nüfus Defteri,1757-1761) 987/ 1530 tarihli ve 387 numaralı” MUHÂSEBE-İ VİLÂYET-İ KARAMAN VE RUM DEFTERİ”