Nevşehir'den İstanbul'a Uzanan Bir Başarı Hikayesi ile sizlerleyiz. Nevşehir'in köklü eşrafından namı değer Bakırcı Doyran ailesini FİB Haber Okurlarımız için sayfamıza taşıyoruz. 

Doyran ailesinin işletmesini yürüttüğü HAKART DEKORATİF EŞYA VE METAL SANAYİ A.Ş. mazisi çok eskilere kadar uzanan köklü bir aile firmasıdır. Şu an şirketin başında bulunan idare heyeti, ailede bakırcılıkla uğraşan üçüncü kuşağı oluşturmaktadır.

Bir başarı hikayesi....

Nevşehir'den İstanbul'a uzanan ve Yarım asrı aşkın süredir bakır işlemeciliği yapan Nevşehirli Doyran ailesi, İstanbul Beylikdüzü'nde kurduğu fabrikalarında ürettiği bakır eşyaları, 36 farklı ülkeye ihraç ediyor. 

Artık sadece İstanbul değil tüm Türkiye ve Dünya'nın pek çok ülkesinde mesleğin öncülüğünü yürüterek başarılarıyla adını duyuran Doyran ailesi Nevşehirlilerinde haklı gururu olmayı başardı.

Gelin şimdi değerli gazeteci meslektaşımız Ayfer Tuzcu Ünsal'ın Bakırcı İsmail Doyran ile yaptığı o keyifli röportaja bir göz atalım.

Gaziantep’te yayınlanan Sabah Gazetesi'nin köşe yazarı Ayfer Tuzcu Ünsal'ın 08 Şubat 2021 tarihinde Nevşehirli bakırcı İsmail Doyran ile yaptığı röportajın ardından kaleme aldığı o yazıyı sizlerle paylaşıyoruz; 

Bakırcı İsmail Bey,

İsmail Doyran, Nevşehirli bilebildiği dört kuşak bakırcı olan bir ailenin evladı. Dede Derviş Doyran, baba Mustafa Doyran, amca Mehmet Doyran, kuzen Derviş Doyan, İsmail, İrfan ve İlhan Doyran kardeşlerden oluşan bakırcı bir aile... Hakart isimli yoğun olarak ihracata çalışan şirketin sahiplerinden birisi. Onunla Ayşe arkadaşımın hayran olduğu bir kahve cezvesi sayesinde tanıştım. Hakart’ın sitesinde gerçekten pek güzel bakır ürünleri var. Firma ayrıca eski bakırları tamir edip, güzelleştirip ihraç ediyor. Kağnı tekerinden, eski yayıklara kadar onarıp, işlevsel hale getirerek sattığı pek çok ürün bulunuyor.

Tahsil yapmak ne kadar önemli bir şey. İsmail Bey ile uzun saatler konuştum ve onun eski ismi ile Erkek Sanat Enstitüsü’nden mezun babasına hayran kaldım. O girişken baba, bakırcılık işini önce İstanbul’a taşıyıp büyütmüş, sonra da hiç İngilizce bilmediği halde Amerika’ya ihraç etmiş. Hatta, Amerika’da şirket bile kurmuşlar. Amerika’da satış işini daha geliştirmek amacıyla İsmail Bey, Yıldız Teknik Üniversitesi Makina Bölümü’ndeki tahsilini bırakıp, gurbete gitmiş. Ve önce hazırlık bölümünde İngilizce okuyup, daha sonra üniversitenin ekonomi ve finans bölümünden mezun olmuş.

Ailenin girişimci ruhunu özetleyen pek güzel anıları da var. Birisini pek sevdim. İsmail Bey küçücük bir çocuk, ailesinin Yerebatan Sarayı karşısında bir dükkanı var. Çok turist geldiği için turistlere orada bakır eşyalar satıyorlar. Derken Baba Mehmet Bey, dükkanın önüne bir de kartpostal standı koyuyor. Küçük İsmail standdan aldığı kartpostalları turistlerin yanına giderek 1 liraya satıyor. Kendisini çok sevimli bulan turistler, bazen de kartpostal ücretini dolarla ödüyor. Yani bir liralık kartpostalı bir dolara alıyor. Biriktirdiği paraları Annesine götürüp, “Bize pazardan şu şu yiyecekleri al” dermiş.

İlginç bulduğum diğer anısı ise, Amerikan 6. Filosu’nun İstanbul’a gelişi ile ilgili! İmalathaneleri babaocağı Nevşehir’de iken İstanbul’un Kapalıçarşı esnafı bakırdan yapılmış hediyelik ve diğer eşyaları İsmail Bey’in ailesine sipariş edermiş. İstanbul pazarıyla bağları o şekilde başlamış. Neyse, 6. Filo’nun İstanbul’u ziyaret etmesi demek, gemi üzerindeki çok sayıda askerin kente inmesi ve doğru Kapalıçarşı’ya gidip alış-veriş etmesi demektir. İşte o nedenle gerek çarşı esnafı, gerekse İsmail Bey’in babası kendilerine göre hazırlık yapmışlar. Baba Mehmet Bey, 15 tane paşa managalı üretmiş.

Biliyorsunuz, paşa mangalları eski devrin zengin evlerinde bulunan, odaları ısıtmak için kullanılan görkemli bir ev eşyası. 6. Filo protesto edilince, hiçbir asker karaya çıkmamış ve üretilen mangallar elde kalmış. Mehmet Doyran ne yapsın? Onları geri Nevşehir’e götürmenin hiç anlamı yok. İstanbul’da bir depo tutmuş, satamadığı bakır eşyaları o depoya yığmış. Anlayacaksınız sıkıntılı bir dönem...

Aradan bir süre geçmiş, Kapalıçarşı’daki teşhirde bulunan mangal bile satılmamış, turist yok! İstanbul’da tanıdıkları bir okul müdürü varmış, demiş ki: Bu mangalın güzel bir fotoğrafını çekelim, başta Hilton olmak üzere Taksim civarındaki otellere, hatta konsolosluklara satmaya çalışalım.

Mangala uygun gördükleri fiyat 500 lira. Bir fotoğraf çektirip, gitmişler Hilton’a... Daha ilk teşebbüste 500 değil, 1500 liraya almış Hilton. Ve geri kalan mangalları da çok kısa bir sürede satıp, depoyu boşaltmışlar. Bu anıyı özellikle yazdım. Dünyanın en güzel malını üretseniz de, pazarlayamıyorsanız satış şansınız hiç yoktur!

Dış ticaretin önemini ve önceliğini edindiği tecrübelerden anlayan Doyran ailesi, Avrupa ve Amerika pazarlarında hep var olmuş. Öğrenilecek pek çok anıları var. Onları orada bırakmak istiyorum. Ben size İsmail Bey’in bakır kaplar konusunda bana anlattıklarını nakledeyim.

-Kataloğunuzu gördüm. Bu kadar hoş kap ve diğer objeleri nasıl dizayn ediyorsunuz?

-Çok çeşitli faktörler var bu konuda. Ananevi desenlerin yanısıra Avrupa ülkelerinde gördüğümüz desenleri de kullanıyoruz. Zaman zaman özgün tasarımcılarla çalışıyoruz. Eee yabana atılmayacak kadar da kendi deneyimimiz var. Bütün kuru kahvecilerin hediye ettikleri bakır cezveleri biz yaparız. Ayrıca yenilerde, öğrendiği kahve deneyimini dünyada verdiği seminerlerle anlatan bir Kahve profesörü var. Bu beyefendi kendi dizayn ettiği cezvede yapıyor ve anlatıyor kahvesini. Aynı zamanda satış da yapıyor. Ancak, pandemi nedeniyle tüm toplantılar iptal oldu tabi.

Ayrıca, Ukrayna Surla Table ve Amerikan Williams Sonoma, World Market ve TJ Maxx firmasının sattığı tüm bakır eşyalar da bizden gidiyor. Bu arada Ukrayna’da son yıllarda Türk usulü kahve içmenin pek moda olduğunu ve bu yüzden onlar için farklı model bir cezve dizayn ettiğimizi de söyleyeyim size.

Dünya bir değişim içinde. Eskiden bakır eşyalarımızı hediyelik eşya statüsünde satardık. Şimdi, Ev dekorasyon eşyaları statüsüne sokmak zorunda kaldık.

-Sizinle konuştuktan sonra pek imrendim. Nadide eşyaları onarıyorsunuz. Eşyanın değerini bilen kişilerle muhatapsınız. Yaptığınız ürünün %90’nını ihraç ediyorsunuz. Mutlu musunuz? Hiç probleminiz yok mu?

-Mutluyuz. Sonuçta ülkemize ait bir el sanatının hayatta kalmasını sağlıyoruz. Türkiye’nin el emeği ürünleri tekrar restore ediyoruz, onlara hayat veriyoruz, yaşamaya devam ediyorlar.

Sizin dediğiniz gibi değil! Problem çok! Şöyle sıralayabilirim: Yetişmekte olan nesil bakır el sanatına yatkın değil, çırak bulmakta zorluk çekiyoruz. Bakırcılık işini yapacak alttan gelen nesil yok! Williams Sonoma’nın internet sitesine girin. Çekiçle yapılan bakır işliği, Turkish kratsmenship diye geçer. Dünyada bu işi yapan kalmadı. Kahramanmaraş, Gaziantep’te bakırcı kalmadı, mesleği bıraktılar. 1970 yılında 3500-4000 bakır toptancısı vardı, şimdi yok. Kalaycı da yok!

-Pişirmeyle ilgili soru sormak istiyorum: bakır, en eski pişirme aracı mıdır?

-Bakırdan önce toprak kaplarda pişirilirdi. Bakır en kolay eriyen maddelerden birisi olduğu için, ilk kullanılan metallerden birisidir. Biz bakır eşyaları sadece kalay ile kalaylarız, içerisine asla kurşun koymayız. Kahve ve çay gibi içecekler bakır kabın kalayını gidermez, uzun seneler kullanabilirsiniz. Bakır kapları asla boş olarak ısıtmamak gerekir. Kalaylı bakır tencerede pişireceğiniz yemeğin bütün malzemelerini bir seferde koyup, düşük ateşte pişirirseniz tencerenin kalaylı halini uzun seneler kullanabilirsiniz.

-Bakır kaplar, hangi hallerde zehirler?

-Bakırın içinde ki asitli yiyecekler gereğinden fazla bekletilirse kimyasal etkileşime girer. Cenk çalar o insanı zehirler.

-Konuşurken kalaysız bakırın zehirlemeyeceğini söylediniz? Bunu izah eder misiniz?

-Bakır kazanı şeker imal etmek için kullananlar kalaysız tencereleri tercih ederler. Şekerin erime derecesi kalaydan yüksek olduğu için, Gaziantepli baklavacılar dahil şekerle yapılan her türlü işlem kalaysız tencerelerde yapılır.

İsmail Bey, çok teşekkür ederim, öğrendiğim pek faydalı bir röportaj oldu."

Yazar: Ayfer Tuzcu Ünsal

Nevşehir, 1930’larda dede Derviş Doyran ve kardeşleri.

Nevşehir'in tanınmış eşrafından İstanbul'da yaşayan Ali Rıza Kır'da "Bakıcı Doyranlar" hakkında paylaşımında şu ifadelere yer verdi; "Değerli hemşehrim ve yakın dostum Mehmet Doyrandan edindiğim fotoğraflarla, geçmişte şehrimiz ticari hayatına renk katmış Doyranlar ailesi anılarından bir kesit paylaşmak istedim. Nevşehirimizde 1920-1930 lu yıllarından itibaren (öncesi de olabilir) Bakırcılık mesleğini Aile geleneği olarak icra eden Dede İsmail Doyran,Baba Derviş Doyran, Amca Ahmet Doyran, Amca Şükrü Doyran dan kalan anılar...

Halen İstanbulda Derviş Doyran ın oğulları Mustafa ve Mehmet Doyran Çocuklarıyla birlikte geniş çapta Bakırcılığı sürdürmektedirler. Ahmet Doyran'ın çocuklarıda Ankara da aile mesleğini yürütmekteler.

Nevşehirimizde 1920 - 1930 lu yıllarından itibaren (öncesi de olabilir) Bakırcılık mesleğini Aile geleneği olarak icra eden Dede İsmail Doyran (Fotörlü), Baba Derviş Doyran (kravatlı portre ve atölye de 1937 çalışması sol başta), Amca (Atölyede soldan ikinci ve çoklu resimde sağda), Amca Şükrü Doyran'dan (çoklu resimde gözlüklü) kalan anılar...


bakırr1
bakır4 
Hakart’ın bakır cezveleri

bakır5

bakır6
Hakart’ın bakır tavaları

bakırr

bakırr3

bakı6

bakır2

Kaynak: Gaziantep Sabah