ORADAYDIM
“AKİL İNSANLAR”
Ben ve benim yaşımda olanlar iyi bilir ki, vatandaşı olmakla gurur duyduğumuz Türkiye’miz üzerinde, geçmişte ve günümüzde çok ama çok oyunlar oynandı. Halada oynanmaktadır.
Bazen az, bazen çok bunları görme, duyma ve okuma imkânı bulduğumuz oldu. Ama hiçbir zaman yaşadığımız dönemde olduğu kadar bu olaylara muttalî olamamıştık.
Son yıllarda içten ve dıştan ülkemizin istikrarsızlaştırılması için nelerin yapıldığını/yapılmakta olduğunu daha iyi görür olduk. Bunu bizlere gösterenlere sonsuz teşekkür ederim.
Değerli okuyucularım şunu gördüm ki, tarihin hafızası yok olmuyor. Rafta kalıyor. Satırlarda kalıyor. Zihinlerde kalıyor. Dededen toruna irticalen aktarılıyor ama bir şekilde yeri ve zamanı geldiğinde gün yüzüne çıkıyor. Milletlerin varlığını ve onlara yapılanı da öyle görüyorum.
Mesela Ermeniler; yıllarca bir ve beraber yaşadık. Birçok şeyimizi paylaştık. Hatta Osmanlı döneminde bu millete, sadakat ve uysallıklarından dolayı “millet-i sadıka” denmiş.
O çok buhranlı, 1915 ve devam eden yıllarda zayıflığımızı da fırsat bilerek birçok şeyimizi paylaştığımız “sadık millet” diye adlandırdığımız o Ermeniler, kalleş batılıların da tahriki ile doğu ve güney doğudaki vatandaşlarımızı hunharca katlettiler. Bunları ispat sadedinde her gün yeni belgeler çıkmaktadır.
Her türlü zayıflığımıza rağmen devlet olmanın gereği olarak karşı mukabelede bulunduğumuzdan dolayı da hala bizleri suçlamaktadırlar. Dünyanın birçok devleti ki, bunların içinde sınırımızın dahi olmadığı devletler  “soykırım” safsatasıyla bizleri suçlamaya ve mahkûm etmeye çalışıp, ardı ardına meclislerinden karar çıkartıyorlar.
Onlar bunu yapadursunlar! Biz biliyoruz ki, asîl ecdadımız hak edene hakkını vermenin dışında haksız bir iş yapmamıştır. Yapılan bir şeyler olmuşsa mutlaka hak ettikleri için yapılmıştır. Bu konu da ceddime inanıyor ve güveniyorum.
Kürt olayını da bu bağlamda görüyorum. Bu kardeşlerimizin Osmanlının, şimdi ise Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olmaktan hiçbir rahatsızlıklarının olmadığına inanıyorum.
Yukarda da zikrettiğim gibi, içten ve dıştan bazı mihrakların kaşımasıyla vatandaşımız olmaktan memnun olan bu insanlar tahrik edilerek yaklaşık otuz, otuz beş yıldır anlamsız bir kavganın içine girdiler.
Öldüler öldürüldüler. Canlar yandı, ocaklar söndü.
Bu uygunsuz durumu ve akan kanı bitirmek için “din” konusu hariç, denenmedik yol kalmadı. Kısmî sükûnet sağlanmışsa da istenilen netice bir türlü alınamadı.
Geldiğimiz noktada ise topyekûn bu işi bitirmeye yönelik kararlı bir tavır sergilendiriyor. Toplumun kâhir ekseriyeti tarafından da olumlu karşılanıyor.
Görüşerek, konuşarak; anlatarak, dinleyerek; çözüm aranmak isteniyor. Bu maksatla muhtelif çözüm önerileri getirildi.
Getirilen son çözüm önerilerinden biri de “akil insanlar” projesi. Öteden beri bütün siyasetini halkıyla beraber yapmaya çalışan, hükümetin de bu işe olumlu bakmasıyla yedi bölgeye dokuzar kişiden altmış üç akil insan tespiti yapıldı.
Bu tespit nasıl yapıldı? Kimler tarafından yapıldı? Hiç önemli değil. Seçilenler benim memleketimin insanı. Memleketimin iyiliğini isteyen vatanperver insanlar. En azından ben böyle düşünüyorum. Biliyorum ki, bunların dışında başkaları da seçilse hep eleştirilecektir. Bu da gayet normal. Bunlar çözüme katkıda bulunmak için toplumun nabzını tutmaya çalışan insanlar. Raporlarını tutup karar verici menciye götürecekler. Hepsi bu. Onlar da kendilerine tevdi edilen görevi yapıyorlar.
Hem bizler, sık sık vatandaşa niçin sorulmuyor? Bizim görüşümüz niçin alınmıyor? Demiyor muyuz? İşte fırsat elimize akil insanlar kanalıyla geldi. Düşüncelerimizi, tekliflerimizi kendimize yakışan bir üslupla aktaralım…
Nitekim İç Anadolu bölgesi için belirlenen beş kişilik “akil insanlar” ekibi 18.04.2013 tarihinde Nevşehir’e geldi.
Aynı gün saat 14’de Dedeman Otelinin salonunda yemeğin ardından toplantı başladı.
Toplantının içeriğinden ziyade katılımdan bahsetmek istiyorum. Şehrimizin hemen bütün katmanlarının fazlasıyla temsil edildiğini söyleyebilirim. İrili ufaklı tüm dernek, vakıf ve sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra, görebildiğim kadarıyla iktidar partisi hariç tüm siyasi partilerin temsilcileri de oradaydı.
İç Anadolu Bölgesi akil insanlar ekibinin başkanlığını yapan Ahmet Taşgetiren, kendine has tatlı üslûbuyla kısa bir konuşma yaptı. Ardından kısa bir konuşma da Doğu Ergil yaptı.
Bilahare ilk etapta on kişi olmak üzere söz alacak insanlar ve kuruluşların tespiti yapıldı. Sırayla sözler verildi. Verildi verilmesine ama ne söz ve ne konuşma…
Üzgünüm! Çok üzgünüm!
Olmadı Beyler! Olmadı. Ne bizlere ne de şehrimize yakışmadı…
Anladığım kadarıyla birileri oradaki var oluşlarını, toplantıyı sabota etmeye şartlandırmış. O maksatla gelmişler. Bunu gereğini yapmak için de ellerinden geleni yaptılar…
İlk söz alanlardan biri de İşçi Partisi İl Başkanı’ydi. Tarihi bir metinden hareketle “akil insanların hükümetin uşaklığını yapmakla” suçlayan bir konuşma yaptı. Yaptı yapmasına ama adına konuştuğu lideri  Doğu Perinçek , şu anda Ergenekon davasından müebbet hapis cezası almış olmakla beraber, askerimizi acımasızca katleden, Apoyla sarmaş dolaş poz veren biri değil mi?.. bu eli kanlı terör örgütünü ortadan kaldırmak isteyen iradeyi bu adam suçlayacak ben de onu destekleyeceğim!..
Ben böyle birilerini desteklemediğim gibi hele hele asla alkışlamam…
Söz alanlardan biri de Ömer Ay’dı. Kalktı karşı oluşunu uygarca dile getirdi. 1- Akil insanların akıllarının nasıl ve neyle ölçüldüğünü!… 2- onların kim tarafından seçildiklerini!… 3-akil insanların Haçlı seferlerinin bir uzantısı olduğunu!… söyledi ve oturdu.
Keşke diğer söz alanlar da meramını anlatabilse ve tekliflerini sunabilselerdi. Olmadı.
Tekrar ediyorum karşı çıkan ve tasvip eden, niçin tasvip ettiğini; karşı çıkan niçin karşı çıktığını güzelce söyleyerek tekliflerini sunabilselerdi.
Bir sonraki yazımda tarihi bir olayla neyi öncelememiz gerektiğini anlatacağım.