SAKARYA MEYDAN SAVAŞI :

Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın Dönüm Noktası

Dr Emrullah Güney

Yunanistan Küçük Asya Askeri Harekatı ve TBMM Orduları

  1. Nisan 1921. Garp Cephesi Kumandanı Mirliva İsmet Paşa, telgraf başında , yedi uykusuz gecenin beklediği müjdeyi Ankara'ya, TBMM'ne veriyor : '' Metristepe'den gördüğüm vaziyet : Gündüzbey şimalinde , sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzile gayri muntazam çekiliyor. Yakından takip ediliyor. Hamidiye istikametinde temas ve faaliyet yok. Bozüyük yanıyor. Düşman, binlerce maktulleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımızın muzafferiyetine terkediyor.'' Bu, İnönü'de ikinci utkumuzdur. Ulusumuzun ters dönmüş talihini değiştiren savaşların sonunda kazandığımız utku. TBMM'nin orduları artık savaş gücünü denemeğe başlamıştır. Çerkes Ethem'in hayınlığı, Yunan'a sığınması işgalcileri sevindirmiştir. Yunan Genel Kurmayı, iç çözüntüden yararlanmakta gecikmedi. İki kez yenildikleri halde Yunan Ordusu çekilmiyor, işgali genişletiyor. Ölen askerlerinin boşluğunu yeni birliklerle dolduruyor; Ankara'yı işgal planını adım adım gerçekleştirmeyi planlıyor. Dayangalarını güçlendiriyor. Britanya'nın mühimmat, giysi, gıda yardımlarından sonuna değin yararlanıyor. İnönüde iki kılıç karşı karşıya Aşkolsun birinciye su veren kılıççıya ! İnönüde iki kılıç karşı karşıya Aşkolsun birincinin yapıldığı çarşıya ! Birinci kılıca su veren usta Hakkı, yiğitliği sevgiyi Bu kılıcın kabzasına işlemiş tek nakışta. Birinci kılıçla döğüşen yiğit vur ki ! Anandan emdiğin süt helal ola ! Birinci kılıçla döğüşen yiğit vur ki ! Gelinler, çocuklar ağlamıya ! Birinci kılıçla döğüşen yiğit vur ki ! Önü al önlüklü yüzü peçeli Hanım kızlar nişanlısız kalmıya ! Vur ki anam babam, vur ki kardaşım ! Hayın düşman yurdumuzu almıya ! ( Cahit Külebi. Atatürk Kurtuluş Savaşında.950 ) İnönü Savaşlarında sonra Yunan ilerlemesi Türk Bağımsızlık Savaşı'nın en önemli vuruşması Polatlı ile Haymana arasındaki tepelik alanlarda gerçekleşti. Burası Ankara'ya 50 km kadar uzaktır. 23 Ağustos 1921 ile 12 Eylül 1921 arasında 22 gün ve 22 gece süren savaşta Sakarya'nın suyu hep kanlı akmıştır. 12 Eylül günü Yunan Ordusu tam bir bozguna uğrayarak Sakarya'nın batısına çekilmiş, ancak orada yeniden tutunarak, eksiklerini tamamlayarak kalmayı başarmıştır. 1.İnönü ve 2. İnönü savaşlarını, üstün güçlerine karşın yitiren Yunan Ordusu yeniden ilerlemek için o yılın ilkbaharında büyük bir saldırı hazırlığı yaptılar. Yeniden Kral olan Konstantin, Büyük Yunanistan ( Megali İdea ) için heyecanlıydı. Tüm Anadolu'yu ele geçirmek ve son Bizans İmparatotu XII. Konstantin' in ardından XIII. Konstantin unvanıyla tahtını, saltanatını sürdürmek istiyordu. Kral, karargahını İzmir'den sonra Kütahya'da kurmuştu. Anadolu'daki Yunan Ordu gücü 300 bin askerden oluşuyordu. Az nüfuslu Yunan Devleti için bu, zorlamayla sağlanmış büyük bir asker toplamıydı. 0 Ağustos 1920'de imza edilen Sevr Anlaşması'nı da tam olarak kabul etmeyen Yunanistan, tüm Anadolu'yu ele geçirmek, ulusal savaşın merkezi Ankara'yı da sınırları içine almak istiyordu. Yunan Ordusu ilerliyor Yunan Ordusu Bursa, Kütahya, Eskişehir yönlerinde ilerlemeğe başladı. Karşılarında güçlü bir Türk gücü bulunmuyordu. Yunan ordusunun 100 bin askerine karşılık, TBMM Ordusunun ancak 45 bin askeri bölgede mevzilerde ve savunma durumundaydı. Genel Kurmay Başkanlığı, Kemal Paşa'nın buyruğuyla Afyon ve Eskişehir'i boşaltarak Sakarya'nın doğusuna çekildi. Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa raporunda şöyle diyordu : ''Ordular arasında kuvvet itibariyle büyük bir muvazenesizlik hasıl olmuştur. Ordunun 5-10 gün zarfında tanzim fırsatını temin edecek bir saha, mesela Sakarya gerisine kadar kısmi küllisinin serbestçe çekilmesini zaruri addediyorum.'' Türk askeri birlikleri düşmanla çarpışmayı 22 Temmuz günü sabahın erken saatlerinde bırakarak Sakarya doğusuna çekilmeğe başladı. Artçı birlikler Yunanlarla savaşarak büyük birliklerin çekilmesini kolaylaştırdılar. Ardarda yapılan baskınlarla , saldırılarla çevrilme hareketini önlediler. Yunan Ordusu asker sayısı bakımından üstündü. Britanya Devletinin silah fabrikaları da Yunan Ordusuna her türlü mühimmatı üretiyordu. İzmir Limanına getirilen savaş araç gereçleri demiryoluyla Afyon'a, Eskişehir'e kolayca ulaştırılıyordu. Ayrıca askerin giyim kuşamı düzgündü ve beslenmelerinde hiçbir sorun yoktu. TBMM Ordularının mevcudu zayıf, silahları yetersizdi. Ayrıca asker kaçakları silahlarıyla birlikte firar ediyorlardı ve bölgede korkunç bir asayişsizlik ortaya çıkıyordu. 26 Temmuz günü ordumuzun bütünü Sakarya doğusuna toplanmış bulunuyordu. Yunan Ordusu da yer kazandığı halde, Türklerin inatçı , kanlı saldırıları ile kayıplara uğradıkları için durmak zorunda kaldı. Her iki ordu da bir ay kadar hazırlıkla uğraştılar. Ölüm kalım savaşı yaklaşıyordu. TBMM o gergin günlerde toplantı halindeydi. Ankara üzerinde uçaklar Yunan propagandası için uçuyor; halkın okuması için atılan kağıtlarda müslüman (!) din adamlarının şu ifadeleri yer alıyordu : '' Yunan Ordusu halifemiz Sultan Vahdettin Hazretlerinin daveti üzerine memleketimize gelmiştir. Asla işgalci değildir. Yunan Ordusuna yardım etmek lazımdır. Çocuklarınızı dinsiz Kemal ordusuna göndermeyiniz. Kuvayı Milliye bolşeviktir, Yunan Ordusunun gücü karşısında galip gelmesi mümkün değildir. İskilipli Atıf Hoca.'' TBMM yoğun tartışmalarda, toplantıların Kayseri'de yapılmasını görüştü. Kayseri Lisesi TBMM olarak hazırlandı. Fakat Dersim Mebusu Diyap Ağa'nın etkili konuşması üzerine Ankara'da kalıp, müzakerelerin burada devamı karara bağlandı. TBMM'nde Kemal Paşa'ya muhalif güçlü bir mebus grubu vardı. Eskişehir'in Yunan Ordusu eline geçmesinden O'nu sorumlu tutarak saldırıyorlardı. Başkumandanlık tartışmaları 5 Ağustos 921 günü Kemal Paşa TBMM kararıyla Başkumandan oldu. Erzurum Kongresi günlerinde (23 Temmuz 1919) çıkardığı üniformasını yeniden giydi. Osmanlı Ordusunda general idi, 9.Ordu Müfettişi olarak bulunuyordu, şimdi TBMM Orduları Başkumandanlığı'na mebusların oylarıyla atanıyordu. Meclis'te mebuslara şöyle seslendi Başkumandan : '' Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehal mağlup edeceğimize olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır.'' İlk Buyruk Kemal Paşa, ilk buyruğunu ulusumuza bildirdi : Tekalif-i Milliye...Bu, ulusal vergiler demekti. Ordumuza destek için her evden gıda maddeleri, giyim kuşam, her çeşit silah yapmaya yarayacak şeyler, ulaşım hizmetlerinde kullanılacak hayvan, makine vb. isteniyordu. Kemal Paşa , Fevzi Paşa ile birlikte Ordu Karargahı'nın bulunduğu Polatlı'ya gitti. Kurmay subaylarla bir durum değerlendirmesi yaptılar. Bütün koşullar aleyhimizdeydi. İsmet Paşa'nın verdiği bilgiler umut kırıcıydı. Birliklerinden tüfekleriyle kaçan er sayısı inanılmayacak kadar fazlaydı. Kaçanlar köylerde, yollarda eşkiyalık yaparak güvensizliğe yol açıyorlardı. Savaş başlıyor Özeti sözlerimin, Anadolu askerleri Bir çizgi değildir vatan Bir geniş, sonsuz alan Kaplıyan yaşantımızın düzeyini Çizgiler yiter Ve başlar toprağı vatan yapan Halk balının çiçek alanı ! Sözlerim sizedir vatandaş askerler Durabildiğiniz yerde Dayanacaksınız yeniden ! Kanınızla ıslatacaksınız İllaki bırakmayacaksınız Ödemeden kan borcunuzu Direndiğiniz toprak parçasını Bir avuç topraktır Türkiye Umudu, kurtuluşu ve türküleriyle. ( Dr Ceyhun A Kansu.969 Atatürk ve Kurtuluş Savaşı. S.88) 13 Ağustos 1921 günü Yunan Ordusu Eskişehir'den doğuya doğru ilerlemeğe başladı. İlk çatışmaları gözcü birliklerimizle yaptılar. Türk Ordusunu sol yanından çevirmeğe çalışıyorlardı. Sakarya Cephesi 100 km kadar tutuyordu. 23 Ağustos günü çarpışmalar başladı. Türk Ordusunun gücü : 40 540 Piyade tüfeği. 4 500 süvari, 77 top, Genel toplam : 60 bin asker. Yunan Ordusu : 88 bin Piyade tüfeği, 200 süvari, 300 top, Genel toplam : 20 bin asker. Meydan Savaşı Cephenin güneyinde başladı. 24 Ağustos günü Cephenin her noktasında savaş yapılıyordu. Yunanlar en çok kendi sağ yanlarında ağır basıyorlar, yer kazanıyorlardı. Mangal Dağı çevresindeki savaşlar pek kanlı geçti. Yunanlar güneyden saldırdılar. Kirazoğlu köyünü alarak Mangal Dağına dayandılar. Tam donanımlı güçlü Yunan Ordusu karşısında ilk çekilişimiz burada oldu. 25 Ağustos günü savaş tam olarak kanlı bir vuruşmaya dönmüştü. 90 kilometrelik bir cephe boyunca iki ordu tüm güçleriyle döğüşüyordu. O gün gece yarısına değin sürdü savaş. Yunan Ordusu ağır kayıplara karşın pek az yer işgal ettiler. TBMM'nin zayıf donanımlı, açlık çeken askerleri dirençle saldırılara karşı koydular. 26,27,28 Ağustos günlerinde meydan savaşı tüm şiddetiyle sürdü. İki ordunun kayıpları korkunç idi. Saldıranda inançsızlık; savunanda yurdunu koruma duygusu egemendi. Sarıdere bakır boyaklı sırtların arasında akan cılız, bulanık bir suydu. Türbe Tepe'de 3 gün, 3 gece süren kanlı vuruşmalar baştan başa bu bozkır dereciğinin kıyılarında geçti. Kapışmalar, boğuşmalar, boğaz boğaza vuruşmalar o denli şiddetli oldu ki, dere günlerce kıpkızıl, kanlı aktı. Yunan Genel Kurmay Başkanlığı Ankara'yı işgal etme hayaliyle başlatmıştı saldırıları. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. 28, 29 Ağustos günlerinde Yunanlar üstün güçlerle saldırılarını sürdürdüler. Başkumandan Kemal Paşa, Karargahı olan Alagöz Köyünde Türk Ali Ağa'nın evinde yönetiyordu savaşı. Doğrudan doğruya cephenin içindeydi. 3 Ağustos günü Yunan Ordusu Çal Dağı'nda bir gedik açtılar. Kemal Paşa, tehlikeyi gördü. ''Tek insan kalıncaya kadar, adım adım savunma'' buyruğunu verdi. Yunan Ordusunun yarma hareketi üzerine Garp Cephesi Kumandanlığı'nın dikkati çekildi. Alana asker gönderilerek tehlike önlendi. Başkumandan Kemal Paşa, o gün şu buyruğu tüm birliklere duyurdu : '' Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün Vatan'dır. Vatan'ın her karış toprağı kanla ıslanmadıkça terkolunamaz.'' Yunan Ordusu'nda yorgunluk, bıkkınlık, isteksizlik sonucunda bir bocalama 1 Eylül gününden başlayarak dikkat çekiyordu. Ancak zayıf noktalara saldırarak geçici başarılar kazanıyorlardı. Cephe çizgisini Türk Ordusu aleyhine bozmaları artık mümkün olamıyordu. 5 Eylüle kadar, Yunanlar büyük kayıplar vererek, Türk savunma gücünü zayıflatamayınca meydan savaşı yavaşlar gibi oldu. Türk Genel Kurmayı, Yunanların savaşı yavaşlatarak, bölge savaşına çevirmek, zaman kazanarak, yeni birliklerle destek alarak saldırıya geçmek istediğini farketti. Başkumandan Kemal Paşa, Garp Cephesi Kumandanlığına verdiği buyrukla, bu durumun önüne geçilmesini, süvarilerimizin Yunan ordusu gerilerini vurmalarını, yeni birliklerin imdada gelmelerine engel olmalarını bildirdi. Yunan Bozgunu Türk Ordusu önceleri savunma savaşı veriyordu. 6,7,8 Eylül günlerinde Yunan Ordusunu geri püskürtmeğe başladık. Cephenin bazı kesimlerinde artık çözülme, çekilme hareketleri gözleniyordu. 9,0 Eylül günlerinde Türk Ordusunun sağ kanadı yoğun bir saldırı (taarruz) başlattı. Yunan ordusunda panik başladı; ağır kayıplarla çok kötü duruma düştüler. Yedek kuvvetleri erimiş, çekilmekten ve kaçmaktan başka çareleri kalmamıştı. 11 Eylül günü Türk Ordusunun saldırısı daha da gelişti. Yunan kumandanları direnme buyruğu veriyor, kaçan erleri kendileri vurup öldürüyordu. Bazen de o korku, panik psikolojisiyle erler, kendi subaylarına ateş ediyorlardı. Süvarilerimiz güneyden bastırıyordu. Yunanlar tüm kuvvetlerini Beylikköprü'den geçirmek zorunda kaldılar. Burada şiddetli artçı savaşları vererek, çok asker kaybeden Yunanlar, bozgun halinde Sakarya'nın batısına yorgun, perişan, yıprak bir durumda zorlukla çekilebildiler. 12 Eylül günü bazı birliklerimiz Sakarya batısına geçerek Yunan askerleriyle savaşı sürdürdüler. Süvarilerimiz Yunanların gerilerine sarkarak , geri çekilen düşmanın hareketini bozguna çevirdiler. 13 Eylül gece yarısı Yunan Ordusu'nun bütünüyle yenik düştüğü anlaşılmıştı. 22 gün gece gündüz süren savaş TBMM ordularının utkusuyla sona erdi. Yenen biz; yenilen işgalci Yunan Ordusuydu. İnönülerde taddıkları yenilginin çok daha ağırını Polatlı-Haymana arasındaki tepelerde, Sakarya Irmağı kıyılarında, kıraç bozkırlarda bir kez daha tadmışlardı. ‘’

Kattı Kemal Paşanın ordusu düşmanı uğruna

Pişman etti anasından doğduğuna,

Çevirdi Sakarya, çevirdi süvariler,

Veryansın etti topçu, Veryansın etti piyadeler.’’

( Cahit Külebi. Atatürk Kurtuluş Savaşında. S.220 )

Bütün Yunan Ordusunu Sakarya Irmağı batısına sürmüş olan TBMM orduları da yorgundu. Öyle günler olmuştu ki, savaşlarda 90 zabitimiz, 900 neferimiz şehid düşmüştü. Bu nedenle Sakarya Melhame-i Kübrası'nin bir adı da Zabitan Harbi olarak tarihte yerini aldı. '' 23 Ağustostan beri devam eden Sakarya Meydan Muharebesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının muzafferiyet-i kat'iyesiyle neticelenmiştir.'' Bu, Garp Cephesi Kumandanı Mirliva İsmet Paşa'nın Genel Kurmay Başkanlığı'na gönderdiği harp raporudur. Kısa, öz, kesin... Yunanların bu savaşta insan kaybı 40 bin, Türk Ordusunun ise 26 bin kadardı. Britanya destekli Yunan Ordusunun mühimmat, silah, gıda stokları kaybı ise sayılamayacak kadar çoktu.

Bu çölün,

bu dağların,

bu nehrin ve bizim önümüzde

yirmiiki gün ve gece fasılasız dövüşüp

düşman ordusu ric'ata mecbur kaldı.

(Nazım Hikmet Ran. Kuvayı Milliye Destanı.)

Utkunun Sonuçları Sakarya Meydan Savaşı'nı kazanan kahraman Türk Ordusu, kendisinden kat kat güçlü düşman ordusuna karşı koyarken, kudretini Türk ulusundan, onun büyük önderi Kemal Paşa'dan almıştı. Varını, yoğunu, malını mülkünü ordumuzun kullanmasına veren Türk halkı da savaşın yeneni , utkunun sahibi olmuştu. Başkumandan Kemal Paşa, TBMM tarafından Gazi ve Müşir ( Mareşal ) unvanlarıyla onurlandırıldı. İstanbul'daki kukla saltanatı sürdürenler Ona Generalliği çok görürken, TBMM, askeri rütbelerin en yücesini ,Müşirliği armağan ediyordu O'na. Sakarya Utkusu tüm yurtta büyük sevinç gösterileriyle kutlandı. Şenlikler günlerce sürdü. Avrupa kamuoyu, yenik , bitik Yunan Ordusuna desteğini artık sürdüremez oldu. Britanya Parlamentosu'nda Yunan Ordusunun Anadolu'ya çıkışını destekleyen ilerigörüş yoksulu politikacıların yıldızı söndü. Buna karşılık TBMM , Kemal Paşa ve silahlı Türk gücü önem kazandı. Fransa, İtalya artık Anadolu'da işgal ettiği bölgelerden çekilmeğe başlıyordu. Fakat, Yunan Ordusu, yenik de olsa, çekildiği Sakarya batısında gücünü arttırmağa çalıştı. Bir yıl kadar sonra, 26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz ile son kez 30 Ağustos günü yenilecek ve 9 Eylül 1922'de İzmir'de denize dökülecekti. Megali İdea davası güden Grek Ordusunun Haçlı Seferi yenilgiyle sonlanacak; böylece işgal ettiği bölgelerden çekilmeğe başlayacak; Trakya'yı, Anadolu'yu asıl sahiplerine bırakmak zorunda kalacaktı. Mütevazı yazımızı, Şevket Süreyya Aydemir’in sözleriyle bağlayalım. Yazarımız Sakarya Melhame-i Kübrası’nın dehşetli vuruşmalarının yaşandığı Polatlı-Haymana arasındaki dağlık, tepelik yörelerin insanı ürperten, derinden sarsan özelliklerini dile getirmektedir. ‘’Oraları dolaşanlara, bu çorak dağların havasında, binlerce ve binlerce şehitlerin son nefesleri hala duyuluyormuş gibi gelir. Ve geceleri dağlarda dolaşan çobanlarla , dağ yollarından geçen yolcular, mesela Duatepe üzerine, zaman zaman gökten nur yağdığını anlatırlar. İnanırsınız. Çünkü her bastığınız toprak parçası bir şehit mezarıdır.’’ Tek Adam. 2.Cilt. s.452)

Biri öldü , biri yerini aldı

Böylece vatan oldu

Issız bozkır toprağı

Yıllar sonra alsanız koklasanız

Bir avuç kır toprağını

Çaldağıyla Haymana arasında

Bayburt kokar avazıyla,

Ürgüp kokar üzümüyle,

Gerze tuzlu deniziyle

Manyas Gölü kanlı yeşil sazlarıyla

Anamurdur yeşil limon gözleriyle

Sillelidir kaşık oynar nazı ile

Pütürgedir ulaşılmaz yazı ile

Ulukışla melim melim kuzu ile

Burdur öter göllerinin kazı ile

Bolu iner çıkar dağı ile düzü ile

Muğla tüter tütün yaprak dizi ile

Pülümürdür bir incecik sızı ile

Gördes yatar halısında gün görmemiş kızı ile

Birleşmişler çizgi çizgi

Çiçeğe durmuş bakarlar

Eğilmişler bir şey söylerler hepisi

Kendi topraklarından bu topraklara Arzu ile… ……………..

Mustafa Kemal Paşa durmuş bakar

Tepelerden birisinden hepisine

Gerilmiş acılı yiğit yüzü ile

Hepisine bakar kardaş gözü ile

(Dr Ceyhun A Kansu. 1969.)