TAHSİN SARAÇ : Büyük Bir Ozan

Dr Emrullah Güney


" Ne var bakışında? Yabansı bir şey, vaşak, hatta kaplan. Ama zaman zaman da bunları delip geçen bir uranyum parıltısı. Asurbanipal. Sumerli görünmek de istedi. Şair, dilci, çevirmen. Sorunsal biçimde biten bir hocalık...Sanırım, o sorunsallık TS'ın daha sonraki hayatını etkiledi. 12 Mart'tan sonra kendinin daha çok farkına vardı. Şiiri, hatta dil tutumu da bulundukları doğrultuda daha kararlı bir kıvam kazandı. En büyük öfkeyle en sevecen gülümseme yan yanadır onda. En haşin ve en uysal. Uranyum ve karbon. " (Cemal Süreya.99 Yüz.1991. 384.Kaynak yay. İstanbul)
güneşi kısıtlı bahçede
bir güvercin kondu dikenli tellere
güvercinliği bitti.
 
balkıyan bozkır sıcağında
hançer soğukluğu giziletimin
ıslık çalan bir yılan dili.
 
karşıda bakışı sevginin
kokusu dostluğun kardeşliğin,
yeni sağılmış süt gibi.
 
ve erdemin ana kucağında
kara taş duvarlar ardında adam
yüreği ve inancıyle
su verilmiş bir Türkmen çeliği.
TS 1 Ocak 1930'da Muş'ta doğdu. Ankara GEE' nü 1952'de bitirdi. Kısa bir süre Hakkari'de Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. Devlet hesabına gönderildiği Paris Sorbonne Üniversitesi'nde  Fransız edebiyatı ve fonetik alanlarında özünü geliştirdi. Döndüğünde, Samsun ve Trabzon liselerinde çalıştı. GEE Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev aldı. 1970'de Balıkesir Lisesi'ne atandı, fakat gitmedi, 1971'de sağlık nedeniyle emekliye ayrıldı. Fransızcadan dilimize çeviriler yaptı. Türkçeden de Fransızcaya pek çok eser çevirdi: Yunus Emre, MŞE, F H Dağlarca, Dr Asena, S Çağan vd. Ünlü Fransızca Robert Sözlüğü'nü Türkçeye kazandırdı. Son yıllarında yaşamını daha çok, doçentlik sınavına girecek  öğretim üyelerine Fransızca dersi vererek kazanıyordu.
 
yıkık tapınaklara döner kimi kez içim
eski, sağır bir sızıyla balkıyan, inceden
ışıdı mı ala bir tan
ben ozanım
kaç seviden kurşun yesem
göveririm kendi külümden, yeniden.
TS'ın şiirleri 1959'dan başlayarak öncü dergilerde yayımlandı. Kendi şiirleriyle 3 kitap çıkardı: Bir Ölümsüz Yalnızlık (1965), Güneş Kavgası (1968), Direnmeler (1973).
gün ağardı ağaracak
geriniyor gökyüzü gümüş tellerle
cıvıl cıvıl bir yaşama sevinci doğada.
dudağında en sevdiğin sigara
parmaklarında kalem
ilk harfini yazacakken yırının
yüreğinin taç damarı tıkanmak
uçuk sarı bir acıda kanı pıhtılaşmak
yarı kalmış bir dizenin burukluğunda.
 Günümüz Fransız Şiiri 1963'te yayımlanan bir inceleme idi ve TS, TDK 1964 Çeviri Ödülü'nü aldı. Direnmeler de TRT 1970 Sanat Ödülleri Yarışması'nda Büyük Ödül'ü kazandı. Macar şairi Petöfi'den yaptığı çeviriler Türk aydınları arasında ilgiyle karşılardı; sevildi, öğüldü kitaplaştırıldı...
yıkık kaşla geldi kapıya bahar
bir çiçekle.
gün ortası gözlerime kar yağar.
 
karnımda şu güneş var ya şu güneş
nerde olursam olayım
dal türküler arasından yine de
yüreğim hep mavi bakar
 
uçururum
gecenin en karasından
tan üzre
bir alay çimçimek kuş
kanatlarından kurtulmuş.
 
ve ardımda sıradağlar gibi eski sevgiler
yürürüm hiç eksilmeden
geriye baş çevirmeden.
tirşe ışınımlarıyla çağların
taa mansurdan, nesimiden, pir sultandan gelirken
bir ölümle bincek göveririm ben.
 
çün soyum ozan soyu
uzarım uzay boyu.
TS'ın , 31 şiiri Fransızcaya çevirilerek kitaplaştırıldı. Poemes choisis-Ayhan Özden. Çağdaş Fransız Şiiri Antolojisi 1976'da yayımlandı. Bu, inceleme kitabının yeni baskısıdır.
TS,çocuklar için duygulu şiirler yazmıştır. Onlardan biri Ana Öğüdü'dür.
çiçekleri ezme yavrum
çiçek bir yüreğe benzer
çiçek ezen insan ezer
 
sakın sen kuş vurma yavrum
en engin bir kardeşlikte
uçar kuşlar gökyüzünde
 
tüfekle oynama yavrum
şakacığı bile çirkin
bir canlıyı öldürmenin
 
gel bir çiçek ol sen yavrum
kendi ülkenin renginde
şu yeryüzü demetinde.
 
Çocuklar kardeş oldu mu ... İçten, duygulu, temiz...Bestelenmiş ve sevilen bir şiirdir.
 
daha bir ballanır uyku
çocuklar kardeş oldu mu
barışır artık kurt, kuzu
çocuklar kardeş oldu mu.
 
düşler denizine doğru
mutluluk, bir yelken açar.
her yürek bir altın pınar,
çocuklar kardeş oldu mu.
 
daha bir ışıldar akarsu
çocuklar kardeş oldu mu.
kucaklaşır batıyla doğu,
çocuklar kardeş oldu mu.
 
ne açlık kalır ne korku,
korudaki fidanlar gibi,
sevip sevip birbirini
çocuklar kardeş oldu mu.
TS Fransa'da iken, eşi ve çocukları Ankara'da nasıl yaşıyordu? Karşımıza özverili bir anne portresi çıkıyor. Çocuklarını iyi besleyebilmek için çırpınan bir öğretmen anne...Yazar, yayıncı Remzi İnanç'tan yürek dağlayan bir anı :  " Orhan Asena ile TS arasında ölene dek sürecek örnek bir dostluğun başlangıcını anımsadım şimdi. Çocuk Esirgeme Kurumu, o sıra, dışardan gönderilmiş süt tozunu muhtaç ailelere yardım olarak dağıtıyordu. Aile bunu evde süt haline getirip çocuklarına içirecekti. Fakat, sonunda, nasıl oluyorsa, bu süt tozlarının büyükçe bir kısmı bir şekilde yoğurt yapımcıları ile pasta imalatçılarının eline geçiyordu. bu durum, yöneticilerin daha titiz davranmalarına yol açmıştı. çözüm olarak, alt kattaki mutfakta, kocaman kazanlarda süt tozundan yapılma sütler şişelere doldurulup ihtiyaç sahiplerine verilmeye başlandı. bir gün genç bir geldi sağlık şubesine. öğretmen olduğunu, eşinin de yurtdışında bulunduğunu söyledikten sonra; Bahçelivler'den Anafartalar'a her gün süt almaya gelmekte zorlandığını, ama kendisine belli miktarda süt tozu verilirse, evde çocuklarına süt yapabileceğini uygun bir dille anlattı. Bu istek Merkez'in aldığı  karara aykırıydı, ama yetkili Dr Orhan Asena, bir süre düşündükten sonra, önündeki başlıklı kağıda gerekeni yazdı. Ve öğretmen hanım süt tozu paketini alıp gitti. Bitince yine gelip aldı. Bir gelişinde Asena'ya bir kitap uzattı. Bu Dağlarca'nın Fransızcaya çevrilmiş şiirleriydi. Siyah-beyaz kapağında Tahsin Saraç yazıyordu. Orhan Asena'nın davranışını o sıra Fransa'da olan eşine yazmış olmalıydı, o da bir teşekkür olarak, bu kitabını imzalayıp göndermişti. Sanırım ilk çevirisiydi Tahsin'in. Yurda döndükten sonra Tahsin Saraç'la Orhan Asena arasında başlayan dostluk, hiç sarsılmadan ölünceye dek sürdü. Tahsin Saraç'ın ölümü Orhan Asena'yı derinden sarsmıştı "(Kar Altında Güller Var.2002. Papirüs yay. s.127. İstanbul).
 TS bir Türkiye sevdalısı idi. Anadolu'da adlı şiiri bir yurt güzellemesidir.
güneş Anadolu'da güneştir
başka yerde sarı bir nokta, üvey
güneş mi , nar çiçeği gülüşlü
yarlardan o dağ düdenlerine
diri demet ışınlarla  vurmalı, dikey.
 
su, Kızılırmak'ta sudur
Fırat'ta, Seyhan'da su
çullanırken azgın aygırlar gibi
kısrak ovalara doğru.
 
yürek , Anadolu'da yürektir
benimkincek, yeniçeri kazanı
curuşu, bir kadana dörtnalı
bir ağzı, ipek dilen bir kılıç
en okşayan kadife öte ağzı.
 
acı, Anadolu'da acıdır, suskun ve titrek
kesen çok kez akımı ak düşlü bir uykuda
zından güzel değil evet, ölüm kara soluklu
zından ve ölüm de olsa bir gün yazgıda
yine Anadolu'da.
Yazarlarla görüşmelerini "günlük,günce" olarak tutan Muzaffer Buyrukçu 20 Mayıs 1970 günü tanıştığı TS'ı şöyle tanımlıyor : "Tahsin Saraç'la tanıştırıldık. Esmer, kısa saçlı, sağlam yapılıydı Tahsin Saraç. Gür kaşlarının altındaki simsiyah gözleri kıvılcımlanıyor, derinliği çoğalıyordu. Cemal Süreya, Tahsin Saraç'la benim bilmediğim birtakım sorunlar üzerinde konuştu. Bu konuşma bana, daha sonra yapılacak büyük konuşmaya geçmek için bir hazırlıkmış gibi geliyordu" (M Buyrukçu. 1985. Dillerinde Dünya. s. 20. Adam Yayınları. İstanbul).
 TS 29 Haziran 1989 günü bu dünyadan göçtü. Daha 59 yaşındaydı. Yürek durmasından sonsuzluğa yürüdü. O görkemli Türkmen beyi,  yaşasaydı Türkçemize bal tadında ne şiirler katacak, nice ürünlerle dilimizi varsıllaştıracaktı. Olmadı. Ondan geriye herbiri mücevher değerinde şiirler, herbiri kuyumcu özeniyle işlenmiş çeviriler kaldı.
Yürekdeşi Prof Dr Sedat Veyis Örnek, kendisinden on yıl kadar önce göçmüştü. " Yaz Kırağısı" adıyla yaktığı ağıtını dinleyelim.
sen, dirimle bir günler, Sivas örsünde
kılınç döven bir demirci bileği
oysa artık yaşantıya adımı
gözünü alaca basmış bir yaşlı Türkmen beyi.
 
sen, yanık bir ezgi akşam burçlarında
gölgesi vurgun yemiş öylece yatar
öte yan, bir kuş uçumu, en uzat, en yakın
tel örgüler ardından bakılan bahar.
 
ve sen can, yaradaşım, onmaz acılı
ölüm tüm yaratıklar boynunda bukağı
delen bir sızı ne ki şu göğüs kafesinde
temmuz günü yüreğin kırağı bağlaması.
TS, Şiir dünyamızın gerçek ozanı idi. Her şiirinde , şiirinin her sözcüğünde ozanlığı haykırır gibidir. Bu haykırma ozancadır. ! " Lacivertler, koyu griler, koyu renkler...TS hep böyle giyinir. Ama ben onu başka bir kıyafetle anımsıyorum. Kış. TS'ın üstünde kürk yakalı bir palto, başında kalpak, gece yarısı. Kızılay'dan Kavaklıdere'ye doğru yürüyor. Elinde sigara. Ve çok yalnız. Asurbanipal. Ava gider, kitap biriktirir, cesurdur. Şemsiyesi sahtiyan" (CS. 99 Yüz.s.386).
yıkık tapınaklara döner kimi kez içim
eski, sağır bir sızıyla balkıyan, inceden
ışıdı mı ala bir tan
ben ozanım
kaç seviden kurşun yesem
göveririm kendi külümden, yeniden.
 
sofrada ekmek ve su, göğüste o gül duygu
yığınların mutluluğu kavgasında hep yerim.
tanrılar karşısında, doğa doğrultusunda
ben ozanım
devrim ateşlerini sonsuz yakacak odun
toprakta kemiklerim.
 
al bahar, yeşil yaprak
titrerim ak yellerle dorukta kavak kavak
ben ozanım
açlığın kan çizgisinde, ve taş dilsizliğinde
değişip olurum hemen
suskunluğun o sarı öfkesiyle
kınında bekleyen soğuk bir bıçak.
 
kısa çöpün uzun çöple kavgası
süre gelmiş çağlar boyu
ama şimdi son evrede, dönemeçte, yargıda.
ben ozanım
sizin yalnız kolunuz, bacağınız
oysa benim
hep yüreğim sargıda.
Şimdi yine Cemal Süreya'ya kulak vermenin zamanıdır. Bakalım O, TS'ı nasıl dile getiriyor: " Öztürkçenin şairidir Tahsin Saraç. Yeni sözcüklerden süzer şiirini. Bu özelliğiyle günümüzdeki öbür şairlerden ayrılıyor. Şiirsel yük onda yeni sözcüklerle düğümlenir. Tahsin Saraç'ın şiirinde çağdaş ortam arkaik görünümlerle belirir; o görünümler yeni sözcüklere dayanılarak kurulur; durumlar, insan ilişkileri, soyutlanarak, bir ilk yalınlığa götürülür; düşünsel öz hiç yıpranmamış imgelerle yansıtılır; Anadolu insanının tarihsel duygu birikimi ve toplumsal tavrı yeni bir ses halinde fışkırır; Öztürkçe sözcüklerin birer çığlık gibi yükseldiğini görürsünüz orada; ağıt, ileriye doğru bir sevgi sözü niteliği kazanır, hayatın değiştirilmesi planında yeni bir silah olur. TS bunu yaparken zengin bir edebiyat ve kültür deneyinden çıkmakta, yeni bir duyarlığın ayrıntılarını önümüze yığmaktadır. İlginç bir girişim, parıltılı bir şiir, gerçek bir şair.Aslında sanatta gerçekleştirdiğinin çok üstünde bir sanat-kültür-düşünce birikimine sahipti."