TATLARİN ‘ DEN ANKARA’ YA

1965 Haziran…

Alaaddin’le Nevşehir çarşısında geziyoruz.

Ben DTCF İkinci sınıfa geçmişim.

Alaaddin, herhangi bir fakülteye giremeyince Niğde’de Öğretmenlik Kursuna katıldı; fark derslerini verdi. Tatlarin köyüne atandı. İlk ders yılı bitti.

Birbirimize geçmiş yılın olaylarını anlatıyoruz: Dram, trajedi, komedi. Hepsi var. Zaman zaman hüzünleniyoruz, zaman zaman sevinçli olayları dillendirirken mutlu oluyoruz.

Liseden arkadaşlarla karşılaşıyoruz. Ayaküstü birkaç cümle konuşuyoruz. Hukuk öğrencisi de var, İTÜ Mühendislik öğrencisi de.

Yürüyoruz. Şehir Palas Otelinin önündeyiz. Nevşehir’in o yıllarda en uygun geceleme mekanı. Temiz olduğu söyleniyor; pahalı.Siyasiler, denetmenler, kamu personeli orada kalıyor.

Alaaddin, birden duruyor. Kolumdan tutuyor.

’ Gel,’’ diyor.’’Gidip Erol Zeki Kartal’a uğur ola diyelim.’’

Kimdir sözünü ettiği adam?

EZK bir yedeksubay öğretmen.Alaaddin ile Tatlarin’de birlikte bir ders yılı görev yapmışlar. Bugün Ankara’ya döneceklermiş.

Giriyoruz Şehir Palas Oteli’ne.

EZK, yanında bir hanımla oturuyor lobide. Nevşehir ortamında gösterişli, makyajlı, bakımlı, güzel bir genç kadın. Daha yirmili yaşlarda.Belki onlu yaşların sonları da olabilir.

Yanlarında iki gösterişli bavul. Biz ‘’Avrupalıyız’’ diye bağıran…

Varıp selam veriyoruz. Elimizi sıkıyor ikisi de.Alaaddin, ikisine de adlarıyla sesleniyor.

EZK Nevşehir’den ayrıldığı için, Tatlarin’de öğretmenliği sona erdiği için pek memnun. Ağzı kulaklarında. Belli ki, hanımı da sevinçli. Ne de olsa ‘’sosyetik’’ bir bayan. Kurtuluyorlar. Ankara’ya, evlerine dönüyorlar.

’ Emrullah, DTCF’de öğrenci, ‘’diyor Alaaddin.

Birden ilgisi artıyor bana. Gözleri parlayarak kolumu sıkıyor.

‘’ Sakın haa, sakın! Okulunu bitirince öyle Milli Eğitim Bakanlığıymış, başka bir kamu kuruluşuymuş. Hiçbir yere uğramadan, doğru benim yanıma geleceksin. ‘’

Emrin olur. Emir demiri keser. Ne olacağım ki, yanında.

Söylemiyor. Gizemli bırakıyor.Bu arada iyi baskılı bir kartvizit veriyor. Ankara’da işyerinin adresi yazılı üzerinde.

O sırada Nevşehir’in iki taksisinden birinin geldiği haber veriliyor. Bavulları alıp dışarı çıkarıyor otel görevlileri.

Alaaddin ile kucaklaşıyor, öpüşüyor EZK. Ben de hem kendisinin, hem hanımının elini sıkıyorum.

’Uğur ola! İyi yolculuklar! ‘’ diyoruz.

……………………………..

Yıl 1969.

Alaaddin, Ankara’da bulduğu her işte çalışıyor. Anafartalar Caddesinde, Adliye yanında bir noterde getir-götür işleri…Denizciler Caddesinde, Kastamonulu Öğretmen Ellez Pınarbaşı’nın bal ve arıcılık malzemeleri satışı, dağıtımı yapılan dükkanında…(*)

Bir Pazar günü buluşuyoruz Küçükesat Caddesinde.

Alaaddin nerede kalıyor? Kızılcin köyünden gelen hemşehrilerinin kiraladığı uyduruk bir eski yıkık yapının yıprak bir odasında: İt bağlasan it durmaz. Ne yapsın? Gömme banyolu, kaloriferli daire kiralayacak değil ya.

Ben o sırada Fakülte’yi bitirmişim, MTA’da yüksek prospeksiyon kursiyeriyim. 750 TL aylığım var. Alaaddin’e göre iyi durumdayım.

Ağabeyimgilde yaşıyorum. Yengemin yaptığı harika yemekleri yiyerek iyi besleniyorum. Çamaşırlarım yıkanıyor, ütüleniyor. Ağabeyimin bacanağı Nuri Bey’in oğlu Levent’e, kızı Nilgün’e İngilizce derslerinde yardımcı oluyorum. Günlerim güzel geçiyor; dolu dolu.

Hava güneşli olsa da soğuk. Bir pastaneye girip sıcak süt içiyoruz.

‘’ Alaaddin, diyorum. ‘’Gel senin Tatlarin’den arkadaşın Erol Zeki Kartal’ı ziyaret edelim.’’

Alaaddin istekli değil.

‘’ Bunca yıl geçti. Nasıl hatırladın, niye andın adını ?’’

’Hani demişti ya, okulunuzu bitirince yanıma gelin diye. Belki gücenir bize, ziyaret etmediğimiz için.’’

Alaaddin gülüyor. Türkmen yüzü daha da güzelleşiyor.

Kısıtlı bütçemden bir kutu baklava parasını ayırıp... Elimizde kutu, karttaki adresi buluyoruz. Kapıyı çalıyoruz. EZK… Hiç değişmemiş.4 yıl önceki aynı adam. Canlı, enerjik, dinamik. Üzerinde pijama var. Pazar günü ya.

O sırada arkada bir kadın,odadan odaya geçiyor. Bir an görünüp yitiyor. Başında bir örtü.

‘’ Kusura bakmayın, sizi eve kabul edemeyeceğim,’’ diyor EZK. ‘’Pazar temizliği, malum ya !’’

Birden donup kalıyoruz. Baklava kutusunu veriyoruz, alıyor. Yüzünde bir ‘’hoşnutsuzluk anlatımı.’’

Elimizi de sıkmıyor bu kez.

Alaaddin kırgın, kızgın.

‘’ Ben sana demiştim. Bilirim huyunu bu adamın. Keşke gelmeseydik. Keşke baklava için masraf etmeseydin.’’

‘’ …………………….. ‘’

’ Görgüsüz herif. Seni adam yerine koyup ziyaretine gelmişiz. Varsın temizlik olsun evde. Bir odaya buyur edip kave de mi ikram edemezdin ! Görgü, görenek yok ki…’’

‘’ Galiba evde temizlik için gelmiş bir hanım da vardı, ‘’ diyorum.

‘’ Yok. Ben de gördüm. Karısıydı o hatun.’’

……………………………

Haftada bir buluştuk Alaadin’le.

1970-71 yılı ortalarına değin.

Alaaddin, bu arada ne yaptı, etti DTCF’de Gece Öğretimi öğrencisi oldu.

Bir daha asla EZK’tan sözetmedik.

Kartı hala durur bende. Bazı sözlüklere de aktarmışım kartvizit bilgilerini. Olur ya yiter gider. Oysa, en çok kullandığım İng, Fr,Alm sözlükler hep elimin altındadır, oralarda durur.

Soğukkuyu Semtinde motorlu aletler fabrikasının satış direktörü. Fabrikatör, distribütör…Cafcaflı , havalı unvanlar…

Vaadetmek kolay…

Önemli olan verilen sözü yerine getirmek.

İlgi göstermek, sevgiyle davranmak…

Eyy EZK. Buğday ekmeğin yoktu ya, bize verecek buğday dilin de mi yoktu !

Vay EZK , vaaay !

…………………………..

15 Ocak 2022.

Diyarbakır.