GÖRE'NİN AHIR ODALARI

'' Açın, açın, açın pencereleri, gitsin bu iğrenç koku ! ''

Tarım Bilgisi dersimize giren, fakat daha ilk derste tarımdan anlamadığını öğrendiğimiz Esat Taş böyle bağırıyordu feryat figan.

'' Kimden geliyor o müstekreh koku? ''

Sıraların aralarında dolaşıyor. Dipte, köşede korkmuş, sinmiş Niyazi, öğretmenin yüzüne bakamıyor.

'' Senden değil mi, senden geliyor bu koku. Göreli...Çık, çıııık ! Bir daha da gelme bu dersaneye ! ''

Niyazi başını omuzları arasına gömmüş, sıranın gözündeki bir kitabını, iki defterini alıp çıkıyor.

Esat Bey hala hırslı.

'' Muhtemelen bit, pire de vardır bunda. Yalnız koku değil. Söyleyin de hademe Ali Emmi yıkasın o sırayı. Ben de müdür beye diyeyim de ilaçlatsın bu sınıfı. ''

Ertesi gün, Niyazi'nin yeri boştur. Niyazi daha orta birde, kasım ayı ortasında okulu bırakıyor. Oysa, nasıl dda istemişti o öğrenci kasketini giymeyi.

......................

Bir sonraki hafta Esat Bey dersten çıktı, giderken evine, yanına yanaştım.

'' Hocam bir dakika,'' dedim. '' Niyazi hakkında konuşmak istiyorum.''

Yürüyüşündeki sürati azalttı. Dik dik baktı bana.

'' Ne diyeceksin o kokulu, bitli pireli oğlan hakkında ? ''

'' Hocam, Göre'yi bilir misiniz? Soğuklar başladı mı insanlar ahır odalarında yaşar. Kışı orada geçirirler. Hayvanların soluğundan faydalanırlar. Odun, kömür yakmak için sobaları yoktur. Niyazi'nin ana babası da pek yoksuldur. Siz onu sınıfta azarlayınca zoruna gitti, okulu bıraktı.''

'' Bana ne?, Ben onun olduğu o pis kokulu dersanede ders veremem. ''

Esat Bey'in babası, dedesi de belki çevre köylerden birinde yaşıyordu. Ahır odası nedir, bilmemesi düşünülemez. Fakat 1950 sonlarında il merkezindeki ortaokulda öğretmenlerin köylü çocukları üzerinde anlaşılmaz bir hoşnutsuzlukları vardı. Nar, Sulusaray, Uçhisar, Maccan, Zelve, Boğaz, Kızılcin, Çat gibi çevre köylerden gelen öğrenciler de ''mis'' kokmuyorlardı. Benim tanık olduğum olay Göreli Niyazi ile ilgili olduğundan bunu yazma gereği duydum.

..........................

'' Yeraltı meskenleri ve diğer çeşitli iskan şekilleri bugün daha çok iktisaden az gelişmiş ülkelerde; hazırlanması kolay ve ucuz olduğundan, fakir halkın başvurduğu bir yerleşme çaresidir. Fakat bu genel bir kaide değildir. İİleri hayat seviyesine ulaşmış memleketlerde de görülmektedir.'' (1)

Erciyes ile Hasan Dağı arasındaki yanardağ yaylası binlerce yıldır insan topluluklarına yurt yuva olmuş. Hitit uygarlığına ait birçok yerleşim biriminin yıkıntıları adım başı görülüyor. Kasım ayı başından mayıs ortasına dek ocak yakmak zorunda insanlar. Fidan dikmek göçer konar halk için uygulanması olanaksız bir durum. Böyle olunca eski meşe ormanları da kalmamış. Erdaş Dağı ormanları da Muşkara'yı Nevşehirleştirme çalışmaları sırasında yeni kentin halkına ayrılmış tomruklar, keresteler.Günümüzde Erdaş Dağı, gölgesinde dinlenmek için tek bir ağacın olmadığı kel, köse bir dağdır.

Volkanik tüf katmanlar içine oyulmuş göz göz damlarda yaşayan insanlar soğuğa karşı nasıl korunacaklar, donmamak için ne yapacaklar ?

. Kendi kendilerine çözüm üretmişler. Ahır odası bu arayışın sonucudur.

'' Burada köylülerin '' a h ı r o d a s ı '' adını verdikleri bir mesken tipi beşeri coğrafya bakımından insana şaşkınlık verecek derecede ilginçtir. Ahır odası denilen bu yeraltı meskeninin bir giriş kapısı vardır. Çünki gerek insan ve gerekse hayvanlar buradan girer ve çıkarlar. Bu yüzden kapının eni ve boyu bir büyük baş hayvanın sığabilmesine imkan verecek ölçülerdedir. Hayvanların barındığı yer ahıırdır. Bir ya da iki delik baca görevini görür. Bazen 15-20 metre kadar bir uzunluğu olan bu baca, gerçekte kaya içine oyulmuş ve yyamacın bir yerinde serbest havaya ulaşan bir hava borusudur. Ahırın sağ ve sol duvarlarında yemlikler vardır. Ahıra bitişik, fakat ondan daha küçük iki odaya geçilir. Biri samanlıktır. Bir köşesinde tavanda açılmış olan bir delik samanlığı üstte serbest zemine bağlar. Saman huradan atılır ve depo edilir. İnsanın ikamet ettiği oda da buradadır. Bunun doğrudan doğruya dışa açılan, ışık ve temiz hava sağlayan bir penceresi vardır. Yine odanın diğer bir köşesinde ocak yer alır. Bu da bir baca ile dışarıya başlanmıştır. Odanın pencere tarafında, zeminden yarım metre yüksekte bir seki bulunur. Bu da doğal kayadır. Bu tip ahır odalarının büyükleri 15-25 kadar büyük baş hayvanı ve orta derecede kalabalık bir aileyi barındırabilir. Ahır odasından daha da ilkel diğer bir mesken şeklinde aile, doğrudan doğruya ahırın bir kenarında yapılmış sekilerde yatar. Yani evvelkinden farklı olarak insanla hayvan artık tamamen birarada yaşarlar. Yeryüzünün en ilkel yerleşme şekillerinden biri olduğunda şüphe olmayan ahır odaları bugün aileler tarafından hemen hemen terkedilmiş bulunuyor. Bununla beraber bazı köylerde hala birkaç ailenin böyle yerlerde yaşadığı köylülerce ifade edilmektedir.'' ( 2)

Göreli Nuri Güney anlatıyor : '' Çocukluğumda bu köyde hemen her aile bu ahır odalarında ikamet ederdi. Çünki yakacak yoktu. Bu yeraltı odaları, ahırın ve hayvanların sıcaklığından faydalanılarak kışın barınılan tek yerlerdi. Bunların nisbeten büyükleri, kış gecelerinde konu komşunun toplandığı, gece sohbetleri yapılan yerlerdi. Şimdi köy halkı o senelere nazaran daha iyi durumdadır; yakacak bulabiliyor. Artık bu yerlerde yaşayan kalmadı gibi.''

..............................

'' Hanedan aile dedik. Bizi ahır odasında yatırdı Göreliler.''

Konuk ağırlamak zordur. Hele de kışın.

Suvermez, Til, Mazı, Zile, Eneği, Mumusun, Melegübü, Çardak, Güvercinlik köylerinden gelen konuklar ahır odalarında ağırlanır. Bu bir zorunluluktur. Konuğa karşı saygısızlık değildir. Aile bireyleri de aynı sıkıntılara katlanırlar.

..............................

Ahır odalarının dayanıp döşenmesi son derece kolaydır. Evde eskimiş, yıprak kilim, keçe, kürk, mitil, minder, berdi yastık gibi ne varsa sekinin üstüne serilir. Aydınlatma bir çırabba üstünde basit fitilli bir lamba iledir. Hali vakti yerinde olan aileler konuk gelende 7, 14 numara gaz lambalarından bir derece daha ileri, iyi aydınlık sağlayan lüks lambası ( İsveç malı ) kullanır.

Konu komşu, konuk gelende ne konuşulur ?

Havaların gidişatı...Soğuklar erken bastırdı...Kar çok yağdı...Tipi yolları kapattı...Donanlar varmış.

Patates, soğan fiyatları, tüccarın verdiği fiyatlar...

Kim sayrı, kim gidici ? Ölenler...

Çarşı-pazar durumları...Pahalıcı esnaf, ehven fiyatla mal satan toptancı esnaf.

Askerlik anıları... Dömeke Savaşına katılmış bir gazi, doğan oğluna Ethem adını vermiş. Edirne'yi kurtaran Şükrü Paşa'nın adı hemen yayılmış. Balkan Savaşı yenilgileri, Seferberlik, İstiklal Harbi...Kemal Paşa’nın, İsmet Paşa’nın, Fevzi Paşa’nın, Kazım Karabekir Paşa’nın, Refet Paşa’nın, Ali Fuat Paşa’nın, Yakup Şevki Paşa’nın kumandası altında vuruşmuş neferler vardır ahır odası yarenliklerine katılanlar arasında.

Hastane, hapishane hatıraları...

ABD-Sovyetler Birliği arasında kavgalar, gürültüler...

Yeniden bir Kore Savaşı çıkar mı ?

İktidar-Muhalefet arasındaki ağız dalaşı ...

Komşu köylerden görücü gelenler...Dünür...Ahır odası artık daha özenli , temiz tutulur. El adama ne der?

Köyün öğretmenleri...İyi öğrenci yetiştirenler, ilgisiz-sevgisiz olan ''muvakkat'' hocalar...

..............................

Göre'deki evimizde ahır odası çocukluğumuzda ağır kış koşullarında bazı geceler geçirdiğimiz yerdi. Evin hayatında solda hayvanların girip çoktığı büyük kapı, kemerli bir açıklıktan sonra ...Biz dedemin öküzlerini görmedik. Fakat babamın kıratı ve doratı vardı. Avucumuzdan kesme şeker, kuru üzüm yerken bizi güldürürlerdi. İçerde ahırın kaya oyma duvarlarında takalar vardı. Atlarımızın, ineğimizin yemlenmesi bizim görevimizdi. Saman, kuru yonca koyardık yemliklere.

Solda hayatta dört basamak çıkıldıktan sonra ahır odası giriş kapısı vardı. İçerisi özenli yapılmış kaya oyma bir dam. Kim yapmış. Belki taa seferberlik öncesi Erzurum'dan göçedip buralara gelip konmuş Çivilikaya Ali Ağa. Balkonumsu yapmış zanaatının tüm hünerini ortaya koyup . Tüm ahır göz önünde. Anam, gebe ineği burada gözler. Olur ya, hayvan doğum yapacak, sıkıntı çıkabilir. Yardım gerekebilir. Danayı çekip çıkarmak için güç gerekir. Babam eğitmenli köy okullarını denetleyen Gezici Başöğretmen. Böyle bir durumda ablalarım yardımcı olacaktır. Haber alırız ki dana sağ salim doğmuş. SEviniriz. Gider bakarız, gaz lambasının ışığında seyrediyoruz. Ana yalıyor halsiz, bitkin görünüşlü yavrusunu. Anam, yavrunun ağzını anasının memesine yaklaştırıyor. Bir iki denemeden sonra buluyor. Coggudu coggudu emiyor. Biz gülüşüyoruz. Ailemize yeni bir can katılmış. Mutluyuz. Çünkü ineğimizin sütü koyu, kıvamlı ağuz. Bal gibi tadlıdır. Kahvaltıda başka bir yiyeceğe gerek kalmaz, tek başına o, tek başına bir besin toplamıdır.

.......................

'' Sobanın henüz ısınma aracı olarak pek kullanılmadığı dönemlerde, soğuk kış günlerinde ısınmak büyük bir sorundu. Tandırın üstüne kurulan iskemle ile bu soruna bir çözüm üretilmiş. Aile, iskemleye sokularak soğuktan korunmuştur. Bundan başka, pek ilkel bir yöntemle de ısınmaya çalışılmış. İnsanlar hayvanlarla birlikte oturmuşlar. Nerede ? Ahırda ! İnsanlar ahırda yaşar mı demeyin. Olanakların yeterli olmadığı yıllarda bu tür barınma olağan sayılmıştır. Kayadan oyma ahırın girişine, insanların oturabileceği yüksekçe bir seki yapılmış. Böylece hayvanların sıcağından yararlanma yoluna gidilmiş. Bu pek sağlıksız ısınma yönteminin birçok sakıncaları vardı. Hayvanların dışkılarından yayılan kötü koku, insanların üstüne siniyordu. Ayrıca, birçok hastalık da bu sağlıksız ortamda insanlara bulaşabiliyordu. Ahır ortamını pek seven bit, pire gibi asalak böcekler, insanların üzerinden hiç eksik olmuyordu. Bu ilkel ısınma yöntemi umarsızlığın bir sonucuydu. Buna görgüsüzlük de eklenebilir. Ancak köylü bu yöntemi isteyerek benimsemiş, uygulamış değildir. Katlanmak zorunda kalınmıştır. Yoksa, o ünlü söz nasıl ortaya çıkmış olabilir ? '' Yattığın ahır sekisi, çığırdığın İstanbul türküsü ''. Demek ki ahır odada isteyerek yaşamıyordu halk. Orada oturmanın pek ilkel bir durum olduğunun onlar da ayırdındaydı.'' (3 )

Dedelerimiz ahır odalarını iyi kullandı.

Babamız, emmimiz arada sırada kullanırken, biz de tanımış olduk o yaşayış ortamını.

45 yıldır Holanda'da yaşayan ve hemen her yıl Göre'yi ziyaret eden yeğenim Mustafa Nejat Sucu aslen öğretmen olsa da şimdi bir gazete yazarı. Yazılarını Facebook'ta paylaşıyor. Nostaljik ( daüssıla) duygu yoğun güzel yazılarında ahır odasına ''hayvan odası'' diyor. '' Evlerin alt veya yan kısmında nefes alan ahır odaları insan insanla, hayvan hayvanla birlikte huzur içinde yaşamaktaydılar. Evin bir odasından bu odaya geçilirdi. İki katlı yüksek bir yerinde insanların yatması da mümkündü. Hayvanların ve gübrenin sıcaklığı, gübre kokusu insan ile hayvan arasında varoluşumuzdan bu yana gelen birlikte olma , doğallığı, tabiiliği ve güzelliği ... Hayvan odası ismi bile , insanların hayvanlarını koruduğu yere oda diyerek hayvana değer verdiğini ve eşit davrandığını anlayabiliyoruz.İnsan ve hayvan kokusunun, seslerinin birbirine karıştığı bu damlarda-ahır odasında- insanların ve hayvanların yalnızlık duyguları azaldığı gibi , aynı çatı altında güven ve huzur da veriyordu. Hayvanların hastalıklarında ve doğumlarında yanlarında bulunma avantajı da vardı.''

( 22 Temmuz 2025. Almelo-Holanda )

1960'dan başlayarak ahır odaları işlevlerini yitirdiler. Sadece evin eski bir bölümü, köşesinde bir küp içinde turşu olan, düğünlerde şarap satın alacak parası olmayan gençlerin çakırkeyf olmak için suyunu içtikleri...Nasıl ki cehri boyası dönemi kapandı, cehrilikler yabanileşti. Onun gibi. Nasıl ki bağların üzümünü taşımak için at, katır, eşek kalmadığından nalbantlık zanaatı sona erdi. Onun gibi...Fonksiyon- işlev sürekli değildir. Sosyoekonomik koşullar değiştikçe onlar da ortadan kalkar.

Bugün Niğde üzerinden Nevşehir'e gelenler , iki şeritli düzgün yolda motorlu araçlarının süratini düşürüp solda, kara bazalt lav duvarlarının altındaki yıkık evlere baksınlar...Elbette göremeyecekler bir anda, fakat düşünsünler ki, o evlerin arkalarında volkanik tüf kayalara oyulmuş yaşayış yerlerinde kuşaklar boyu kullanılan ahır odaları vardı bir zamanlar...

Gün geçmiş, devran dönmüştür efendim.

-----------------------------------------------------

1,2. ÖNGÖR, Sami. Ürgüp-Nevşehir Bölgesi Yeraltı İskanı Üzerinde Bazı Gözlemler. Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi 20 (3). 9. 1965. 153-177. Ankara

3. GÜNEY Hüseyin, EROĞLU M. Cihan, GÜNEY Emrullah. 2013. Dünden Bugüne GÖRE Kasabası.Mersin