UMUT BEBEK ve Dr OSMAN CAN

1972 sona ermek üzere.

15 gün önce ailemize yeni bir birey katıldı. Umut doğdu.

Bizi mutlu eden bir olay. Elbet, sorumluluklarımız da artıyor.

Okuldan eve vardım. Anne ağlıyor. Bebeğimiz kendinde değil. İlk çocuğumuz, deneyimlerimiz yeterli değil. Annem, elinden tıp ansiklopedisi düşmeyen babam da bir şey yapamamanın sıkıntısıyla kıvranıyorlar.

Ne yapmalı?

Bebek titriyor, ateşler içinde yanıyor, gökçe güzel gözleri kayıp kayıp gidiyor.

İlk aklımıza gelen, arabamızla Ürgüp'e gitmek.

Yollar kar...Akşamın soğuğu çıkmış, buzlaştırmış ortamı.

Battaniyeye sarıp Umut'u, biniyoruz arabaya. Ürgüp. Anne baba şaşırıyorlar bizi karşılarında görünce. Refiye abla yanımıza düşüyor. Doktor Muzaffer Odabaşıoğlu'nun kapısını çalıyoruz. İnceliyor, muayene ediyor. Bir zehirlenmeden kuşkulandığını söylüyor, ama daha ileri gidemiyor. Ürgüp'te daha ileri ne yapılabilir ki!

'' Hemen, hemmen Kayseri yoluna düşün !'' diyor bize.

İlk kentlerarası araba sürüşüm. Topuz Dağı karlı. Araba zorlukla ilerliyor. Zavallı bebeğim titriyor, sarsılıyor. Gözleriyle sanki yalvarır gibi '' beni kurtarın,'' der gibi.

Topuz Dağı'nın tırmanışı kadar Yavaş'a doğru inişi de tehlikeli. Aman dikkat. Arabada benden başka üç can daha var. En önemlisi de bebeğimiz.

İncesu üzerinden Kayseri. Düvenönü Meydanı donmuş. Ortalıkta kimse yok. Herkes evine barkına çekilmiş. Zayıf ışığında elektrik lambalarının, gocuğuna sarılmış bir bekçi görüyoruz.

'' Amca, bebeğimiz hasta, iyi bir hekim tanıyor musun ?''

Adamcağız eğiliyor, arabanın içine bakıyor.

'' Tamam,'' diyor. Sesinde bir sevinç. '' Tam karşıda Osman Can'ın evi var. Hastalara bakar o, iyi hekim, ‘' diyor.

İyilik yapmak isteyen kişinin rahatlamasını seziyorum sesinde.

Hemen, arabayı evin önüne çekiyorum. Refiye abla Umut'umu battaniyeye sarıyor, yukarıya çıkıyoruz. Zili çalıyoruz. Verdiğimiz rahatsızlık falan umurumuzda değil. Orta yaşlı, saçı başı dağınık bir adam açıyor kapıyı. Demek çocuk sayrılıkları uzmanı Osman Can bu. Hiç bir şey demiyor. Anlatıyoruz bebeğin durumunu. Bize çıkışıyor.

'' Bebek ateşli , siz bir de battaniyeye sarmışsınız,'' diyor. '' Çıkarın, soyun, soyun ! ''

Umut çırılçıplak. Titriyor, gözlerimizin içine bakıyor. Doktor, bir çarşafı ıslatıp getiriyor, sıcak bedeni çocuğumuzun, dokunduğu yeri hemen kurutuyor. Osman Bey, iyice oğuyor çarşafla. Bedeninin her yerini  yokluyor. Bu arada ilaç verip vermediğimizi soruyor. Eşim anlatıyor. Osman Bey kızıyor: '' Yavrum, o ilacın iki damlası ergin insanı bile yere serer, '' diyor.

Anne ağlıyor. Nerede yanlışlık yapmışız !

Telefon ediyor bir yerlere :

'' Kızım, Ürgüp'ten gelmiş bir hastam var. Çocuk kliniğinde bir yer ayarlayın. Birazdan gelecek oraya.''

Bebeğimiz rahatlamış gibi. İnceliyor Doktor : '' Ateşi düşüyor,'' diyor.

Bu bir müjde.

Devlet Hastanesi'nin yerini anlatıyor. Biliyordum ben orayı.

'' Endişe etmeyin, iyileşecek bebeğiniz. Sen de ağlama  artık güzel  anne,'' diyor. '' Ben talimat verdim. Nöbetçi hekim ilgilenecek. Sabah da ben Hastane'de olacağım.''

......................

İnsan yaşamında milatlar vardır.

İnsan ömründe mucizeler vardır.

Rastlantıların en güzeli işte o gün, geceyarısını 2 saat geçmişken bizim başımıza geldi. O  bekçi bize Dr Osman Can'ın evini göstermeseydi, doktor arayarak vakit kaybetseydik, neler olurdu kim bilir !

Refiye Abla'yı dayı kızı Zahide Hanımgile bıraktık.Hiç olmazsa o dinlensin artık.

Bebeğimiz uyuyor, rahatlamış. Hastane' ye ulaşıyoruz. Bilmiyorduk, meğer Osman Bey başhekim imiş. Hemen ilgilendiler. Bir boş yatak bulundu. Bebeğimiz oraya yatırıldı. Bir hemşire geldi, ateşini ölçtü.

O gece boyunca biz de orada, o hastane odasında, son derece rahatsız bir gece geçirdik sandalyeler üzerinde. Hiç umurumuzda  değildi konfor; yeter ki bebeğimiz iyileşsin.

Osman Bey geldi sabah olunca. Gözlerini açmış gökçe gökçe gülümsüyordu Umut.

'' Maşallah, maşallah,'' dedi Doktor. '' Ne güzel oğlan bu böyle.'' Anne mutlu oldu bu sözlerden. Mesleğimizi sordu. Biraz yarenlik ettik. Makamına yürüdü.

Sabah 10 gibi Refiye Abla, Yavuz-Zahide  Bitirgen ziyaretimize geldiler. Kahvaltı getirmişler. Açlık duymuyorduk. Dünden beri birşey yemediğimiz halde. Yeter ki bebeğimiz iyileşsin.

Doktor Osman Can. Çocuk sayrılıkları uzmanı. Ne mutlu ki Onu tanımışız. Artık O, oğlumuz Umut'un Osman Dedesi... İki dedesinin yanında üçüncüsü . Kayseri'den her geçişimizde ziyaret ettiğimiz bir tabib, bir hekim, bir lokman, bir atasagun O...

1972 sonlarıydı...Göre-Ürgüp-Kayseri çizgisinde telaşlı, üzüntülü, sonu mutlu biten  birkaç günün öyküsüdür bu...

               ****