ONLAR, ONLAR, ONLAR
   Gürültücüdürler.
   Kendilerini üstün görürler.
   Özel olduklarına inanırlar.
   Kendileri hep haklıdır, asla haksız olabileceklerini düşünmezler.
   Kendi inançları, fikirleri, örgütleri için yalan söylemekten çekinmez, yalan söylemeyi mücadelenin bir parçası olarak görürler.
   İşe, önce Darvin’e inanarak başlamışlar
   Sonra materyalizmi daha sonra da sosyalizmi kabul ederek işi ileri götürmüşlerdir.
   Dini inançlar onlar için göstermeliktir.
   Duyacakları tepkiden korkarak dine karşı çıkmazlar. Toplum içinde dindar(!) görünmekten çekinmezler. 
   Fakat
   İlk fırsatta ‘din afyondur’ tezini işlerler.
   Onların ilk hedefi din’dir.
   Dine karşı mücadelede her türlü argümanı kullanmaktan geri durmazlar.
    Kanlı Sovyet diktatörlüğünün uzun yıllar dine ve dini inanışlara savaş açtığı, insanların dini inançlarını yok etmek için her türlü şiddet ve zulmü yaptığı unutulmamalıdır.
   Özellikle Müslümanlar korkunç baskılara, şiddete, saldırılara maruz kalmış, vatanlarından çıkarılmış, sürülmüş, işkence edilmiş, öldürülmüşlerdir.
   Yapılanlar kanlı Sovyet diktatörlüğünün eseridir. 
   Bunların eline fırsat geçse aynını yapmaktan hiç çekinmezler Çünkü bu tür şiddet hareketleri inançsızlıklarının doğal bir sonucudur.
   Zayıf oldukları yerde demokrasiden dem vururlar, biraz güçlendikten sonra ise demokrasiyi kendi inançlarının bir aracı olarak görürler.
   Asla demokrasiye inanmazlar.
   Eşitlikten nefret ederler.
   Eşitlik onlar için züldür.
   Proletarya diktatörlüğünde işçi ayrıcalıklıdır, o toplumun efendisidir.
   Tüm toplumsal sınıflar onun egemenliğindedir.
   Buna her karşı duruş bir karşı-devrimdir.
   Karşı devrim ise her görüldüğü yerde ezilmelidir.
   Teoride karşı oldukları ‘kulluk’ fikrini, pratikte komünist parti liderine karşı göstermekten gocunmazlar.
   Allah’a değil, kula kulluk ederler.
   Onlar için milli, manevi, ahlaki tüm değerler mücadelenin bir aracıdırlar, gerektiğinde kullanılmalıdırlar.
   Bağnaz, gerici, zalimdirler, merhamet nedir bilmezler…