Ekimin 20’sine yakın kar yağar

  Tutmaz

  Birkaç gün sonra da kalkardı

  Bundan sonra yağan kar ise kalkmaz, kalırdı

  Artık bu kalkmayan karın üstüne devamlı kar yağar, ara sıra kesilir, tekrar devam ederdi.

  Yerler sanki cam fayans gibi olur, ayakkabılar tutmaz, düşenler, düşme tehlikesi geçirenler oldukça fazla olurdu. Sokaklar karla kaplı olduğu için bu kazalar çoğunlukla hafif atlatılırdı.

  İnsanlar sabreder, baharın gelmesini bekler, soğuk günlerin sonunda güneşli ve sıcak günlerin geleceğini bilirler, kolay kolay da şikâyet etmezlerdi.

  Sobalardan çıkan küller rampa yerlere, buz tutan yollara dökülür, bunun üstüne kar yağar, küller kapanır, kar ile kapanan bu yerlere tekrar kül dökülürdü…

  Yollar sanki jeolojik devir katmanları gibi bir kar, bir kül tabakalarından oluşur, bu mart sonuna kadar devam eder, sonra da eriyen karla yavaş yavaş kaybolurdu.

  Uzun kış gecelerinde komşu ziyaretleri başlardı

  Özellikle cumartesi günü beklenir, televizyonu olan komşuların kapısı çalınır, ‘televizyonda yerli film’ programı kaçırılmazdı.

  Filim bitinceye kadar misafirlik devam eder, film bittikten sonra izin alınır, herkes evlerine dağılırdı. Kimse bu durumdan şikâyet etmezdi.

  Gençler akşam yemeğinden sonra dışarıya çıkar, kahvelere gitmeyenler sinema giriş yerlerindeki film afişlerini inceler, bu afişlerindeki resimleri hayranlıkla izler, filmin bir an önce gelmesini sabırsızlıkla beklerdi.

  Kış olmasına rağmen hayat erkenden başlardı

  Servisler yoktu

  Sokaklar damdan atılmış kar yığınları ile kaplı olduğundan, insanlar bir ya da iki kişinin geçebileceği cılga yerlerden okula ve işlerine gidip gelirlerdi.

  Bazen hava soğuk olmazdı

  İşte o zaman insanlar dışarıya çıkar, karların üstünde çeşitli gösteriler yapar, kartopu oynar, kardan adam yapma fırsatı ise hiç kaçırılmaz, yapılan kardan adam yıkılmaz, öyle bırakılırdı.

  Yoksul insanlar kollanır, komşular sıra ile onlara yaptıkları yemekten götürür, hal ve hatırını sorar, onların sıkıntıları paylaşılırdı.

  Herkesin gelir düzeyi birbirine yakın olduğu için ‘kibirlenme, küçük görme, burun bükme’ gibi istenmeyen olaylar pek görülmezdi.

  Hastalık halinde komşuların ziyarete gitmemesi düşünülmez, herkes ziyarete giderdi.

  Bugün bu değerlerimizin yok olduğu, insanımızın değiştiği iddia edilmektedir.

  Hayır, insanımız değişmemiştir!

  İnsan, gene o insandır

  Fakat teknoloji ve şartlar bu durumu değiştirmiş, eski değerler unutulmaya yüz tutmuştur.

  Bozulan ve değişen insan değil

  Şartlar ve ortamdır