ÇEVRE MAKALELERİ

         Su hayat demektir. Uzaydan dünya ya baktığımızda bir su gezegeni görüntüsü vermektedir. Bunun yanında dünyanın kütlesiyle suyu karşılaştırdığımızda suyun kısıtlı olduğunu görürüz. Dünyadaki su miktarının % 96,5 deniz ve okyanuslarda bulunmaktadır. Karalarda ise su miktarı sadece % 3,5 tur. Tahmini dünyadaki su miktarı 1.388 milyon metre küptür. Karalardaki suyun (%3,5) buzullarda; % 1,74 buzullarda tahmini (24 milyon metre küp), Yer altı suları; % 1,66 ve geriye kalan % 0,11’i tatlı su göllerinde, atmosferde, akarsularda ve diğer kara sularında bulunmaktadır. (Kaynak: Mit Scherlich 1995)

            Bu veriler suyun sonsuz olmadığını göstermektedir. Yer altı sularının, yer kürenin savunma bariyerlerinden biri olduğunu da unutmamak gerekir. Aynı zamanda bu yer altı suları kurak mevsimlerde yukarı doğru emilim yaparak toprağı serin ve nemli tutmaya çalışan bir mekanizma olduğu da bir gerçektir. Bu yüzdendir ki bitkisel habitatlara ve onlarla hayatını sürdüren faunalara hayata tutunması için imkânlar sağlar.

            Karadaki suların yarıya yakın kısmını oluşturan yer altı sularının binlerce yılda oluştuğunu unutmamamız gerekir. Yer altı sularını kullanırken miras yediler gibi har vurup harman savurursak, bunun bedelini insanlık çok ağır bir biçimde öder. Bunun en ilgi çekici örneğini Konya Ovasında oluşan obruklar oluşturmaktadır. Yine bir jeologla yaptığım sohbette Misli Ovasında da obruk ola bilme ihtimalinden söz etmişti. Obruklar yerleşkelerde ve büyük çaplarda olursa can kaybına da neden olmaktadır.

            Misli Ovasında azalan su yüzeyi nemlendiremediği için, topraklar gittikçe kurumuş ve ağaçlar yok olmaya durmuştur. Günümüzde kuyuların derinliğinin 350-400 Metrelerde olduğunu unutmamak gerekir. Yaşayan ağaçlara baktığımız zaman İğde ağaçlarını ve bozkır bitkilerini görmek mümkündür. İğde ağaçlarının kökleri yanal ilerler. Su ihtiyacını kış ve bahar yağışlarından almanın yanı sıra yağmurlama ile sulanan tarlalardan alırlar. Yeri gelmişken, üzüm asmasının kökü 50 metrelere kadar uzanmaktadır. Keza Yaban gülünün kökü 15 metrelere kadar inmektedir. Bu yüzden Çam, ardıç gibi kazık köklü bitkilerin o topraklarda yetiştirilmesi günümüzde hayal gibi görünmektedir. Çiftçilerle sohbetlerim sırasında patatesin yağmurlama ve kimyasal gübrelerin gücüyle yetiştiğini söylemişlerdi. Geçmiş bir makalemde Misli ovasına verilen kimyasal gübrelerin miktarının astronomik seviyelere çıktığından da bahsetmiştim. Yavaş yavaş ta olsa bu kimyasalların yer altı sularına ulaşıp, yer altı sularını kirletmesi elimizde bulunan en önemli potansiyellerden birini daha yok edecektir.

            Sularımızı korumamız gerekmektedir. Koruduğumuz kadar da kirletilmesini önlememiz önem arz etmektedir. Sularımızın korunmasında devletimiz kadar biz bireylere de sorumluluk düşmektedir.

            Kullanılmış kızartma yağlarının lavabolara dökülmesi önlenmelidir.

 Kontrolsüz yağmurlama sistemleriyle yapılan tarım sulamalarına bilinçlilik getirilmelidir. Hatta fazla sulama istemeyen alternatif tarım ürünleri ekilip dikilse emin olun yer altı suları bir nefes alacaktır. En akla hayale gelmeyen en küçük alanda en büyük verimin alına bileceği tarımlar elbette ki vardır. Günümüz bilgi çağı, iletişim çağı ve üstelik insanımız akıllıdır. Böyle konularla ilgilenmesi görevi olan kurum ve kuruluşlarımız vardır.

Önemli bir konuda yağmur mevsimlerinde, karların eridiğinde bu suları muhafaza edecek düzeneklerden ve tesislerden mahrumuz. Sular kontrolsüz enerji olarak yerleşkelerimize zarar da vermektedir. Tatlı suyun günümüzde kıymetli olması, yerleşkelerin tali kullanım alanlarının her geçen gün çoğaldığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Bazı yabancı ülkelerde (San Francisco) en yaygın bir şekilde yağmur sularının sele dönüşmeden önce yapay alanlarda birikmesi ni sağlıyorlar. Üstelik bu metropol Pasifiğe kıyı bir yerleşkedir. 

En ufağından en büyüğüne kadar suyu israf eden ve kirleten işletmelerimizin marifetlerini tv haberlerinden izleyip duruyoruz. Akarsular bazen pembe, bazen beyaz, bazen gri ve beyaz renklere bürünüyor. Sonunda sorumlunun da bulunduğu haberlerde geçiyor. Küçümsenen, öneme haiz alınmayan bu kirli sular enginlere gidiyor. Denizlere ulaşıyor. Bu gibi kirleticileri dünya çapında düşünürsek gerçekten çok büyük girdilere ulaştığı görülmektedir. Arıtmanın ve filtrelerin hayati önem taşıdığı işletmelerimize ve insanlarımıza anlatılması gerekmektedir.

Hava kirliliği de su potansiyellerini kirletmektedir. Kömür, petrol gibi yanıcılardan çıkan dumanlar buhar veya yağmurla birleştiği zaman sülfürik aside dönüşmektedir. Netice, yağan asit yağmurları hem toprağı öldürmekte hem de suyu kirletmektedir.

Çok katlı apartmanların her geçen gün artması, kalorifer sistemlerinin sayısını da artırmıştır. Petek temizliği yapılırken çıkan kirli sularda kanalizasyona verilmektedir. Üzerinde bulunan kurumlar ve ağır metaller de suyu kirletmektedir. Sayının fazla olması yekûn üzerinde artmaya sebep olmaktadır.

Yerleşkelerin arıtma tesislerinden çıkan kullanılmış suların analizlerinin yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Arıtmalardan çıkan sularda ağır metal bulunduğu bilgisine ulaşmıştım. Bu gerçekten tehlikeli bir durumdur. Arıtmadan çıkan suların tarımda kullanılması bir dert, kullanılmayıp ırmağa ulaşması başka bir dert olarak görülmektedir. Çalışmalardan çıkan sonuç ise bu kullanılmış sularda pavlinya  (Pavlinyaeleganus), çınar gibi ağaçlarının dikilmesi kullanılmış suların değerlendirilmesine imkan tanıma, yeşillikleriyle doğaya katkı yapması sağlanabilir.

Suları kirleten nedenler ve örnekleri artacağı gibi alınacak önlemlerinde artacağı görülmektedir. Bu problemlerin çözümü ilgili kurumlarla siyasi kurumumuz Büyük Millet Meclisinin işi ve ödevidir diye düşünüyorum.

            Karadaki suların % 1,75’i buzullarda bulunmaktadır. Buzullardaki su rezervleri dünya için hayati bir önem taşımaktadır. Ekolojik kirlenme ve küresel ısınmanın neticesinde buzulların erimeye yok olmaya başlaması insanlığın da var olma-yok olmasını da gündeme getirmektedir. Bir şey mahvolmadan, yok olmadan korunması gerekmektedir. Bazı kurumlar, sivil toplum örgütleri insanlığı uyarıyor. İşin en garibi bu uyarıyı yapan bazı sivil toplum örgütleri anarşist olarak devletler tarafından nitelendiriliyor. Bu yüzden insanlık tarafından duyulmuyor, sesleri kısılıyor. Doğayı sömüren şirketler, devletler yani kısacası kapitalizm sesini gür çıkarıyor. Devletler bunların yanında yer alıyor.

            Kazanma hırsı her tarafını sarmış, sadece günlük kazançlarını düşünen uluslararası şirketler, onlara yardımcı olmaya çalışan liderler umurunda olmadan doğayı harcamaya devam ediyorlar. Gün geçtikçe azalan karalardaki suları fütursuzca kullanmaları, kirletmeleri, Kutuplarda petrol aramaları bitmiyor. Tüm bu verilen zararları alt alta yazıp topladığımızda karşımıza önemli bir yekûn çıkıyor. Topraklar kurumaya başladı. Küresel ısınmanın ayak sesleri duyulmaya başladı. Orman yangınları dünyamızda yaygınlaşmaya da başladı. Ormanlar küresel ısınmanın karşısında en önemli setlerden biri idi. Küresel ısınmaya engel olacak ormanlar yanarak destek olmaları insanı üzmektedir.

            Yer altı suları çok uzun yıllar içerisinde yer altına sızan, kil yada kaya tabakaları üzerinde biriken sular olduğun söylemiştik. Bu suların belli kesimleri buz devrinden kalma olduğunu da unutmamak gerekir. Gülşehir’in Karacaşar Mahallesinde bir kuyuda emicinin tıkandığını söylemişlerdi. Servisi tanıdığım için; Tıkayan malzemeye bakmak istedim. Neticesinde çeyrek avuç siyah deniz kumu ellerimdeydi. Bu deniz kumuna Havai siyah volkanik deniz kumu ile aynıydı.

            Yöremizde iç deniz çekildikten sonra 90 Metre toprak denizi örtmüştü. Deniz tabanını koruyan kil tabaka orada oluşan yer altı suyuna da alt yapı oluşturmuş ve hapsetmişti. Dalgaların ve oluşumların zımparalayarak oluşturduğu deniz kumu ellerimdeydi. Rengi siyah olduğu için volkanik yapıyı da anlatıyordu.

            Birçok akarsuyun, çayın günümüzdeki görünümü zaten yer altı sularının gün geçtikçe azaldığını ifade etmektedir. Göre Kasabasından doğan Borus Çayı, Misli Ovasında oluşmuş yer altı sularının fazlasının yeryüzüne çıkmasıdır. Bu çay ırmağa akana kadar birçok vadi oluşturmuştur. Yakın bir zamanda yok olan bu çay birçok su değirmeni çalıştırmış, vadiye ve insanlara hayat ve güzellik sunmuştur. Çocukluğumdan da hatırlarım.

            Borus Çayında onlarca pınar bulunmaktaydı. Neden yine aynı…. Suların kontrolsüz kullanımı su potansiyellerimize zarar verirken, sularımızın kirlenmesi ve kirletilmesi de zarar vermektedir.

            Kozaklı ’da kendi başına yeryüzüne çıkan kaynar suyun günümüzde çıkmamasını da aynı sebepten görmek gerekir.

            Yöremizde sularımıza nasıl daha fazla zarar verebiliriz. İşte bu konuda çok başarılıyız. Ekoloji bir hayat döngüsü olduğu için konularda hayati bağlarla birbirine bağlıdır. Bunu örnekleyelim. Küresel ısınma susuzluğu etkilerken, habitatların ve faunaların bozulması küresel ısınmayı olumsuz yönde etkilemektedir. Bazı tedbirler global olarak alınmak zorundadır. Zira dünyada ekolojik dengeler; Giderek, hızlanarak bozulmaktadır. İnsanoğlu bunun geri dön derilemez olduğunu iş işten geçtikten sonra öğrenecektir.

            Deniz suyundan içme suyu elde edilmesi günümüzde pahalı olduğu için kalkınmada yıllık planlarda olmadığı görülmektedir. Bir yandan başlamak o konuda teknolojinin de ilerleyeceği anlamına gelir. Günümüzde Arap ülkeleri ve İsrail bu konu üzerinde çalışmaktadır. Su ise insanlık için olmazsa olmazıdır. Size şöyle bir örnek verelim. Kanser ilacının çok çok pahalı olduğunu hayal edin. Ufacık bir şey… Masraf olur diye almazsak kim bilir belki de ölürüz.

            Deniz suyundan su elde etmenin pahalı bir teknoloji olduğunu düşünelim. Düşünürken doğanın bu olayı hiç para harcamadan nasıl çözdüğünü de unutmayalım. Biz insanlar bu olayı her şeyi hesap ederken ki gibi parasal düşünsek te doğa bu olayı öylesine çözü vermiş olduğunu görürüz. İnsanoğlu teknolojide yaptığı keşiflerin tamamına yakınını doğadan kopyaladığını da biliyoruz. Önce doğa bakalım. Okyanuslardaki sıcak su soğuk su akımları vardır. Ekvatora yakın bölgelerdeki sular ısınarak kuzey buz denizi akıntısına katılmaktadırlar. Bu sıcak su akımı öyle bir yere geliyor ki (Baltık Denizi, Kuzey buz denizi) sular nispeten sıcak olsa da hava -50 derecelerde olduğu için sıcak-soğuk dengesi arası oldukça açılıyor. Denizlerden hatırı sayılır buharlar çıkıyor. Yüksek basınç-alçak basınç faktörleriyle su buharı kütleleri ana karaya doğru hareket edip, yağmurlara potansiyel oluyor ve tatlı sularla ana karayı besliyor. Bu olay Allah’ın lütfu keremidir.

            Buharlaşma, yoğunlaşma; Doğadan kopyala sistemi, tatlı su elde etmede pekâlâ kullanılabilir diye düşünüyorum. Devletlerin, hatta Birleşmiş milletlerin su yılları etkinlikleri düzenlemeleri tüm insanlığın ve devletlerin su kullanımı, elde edilimi, çevre koruma, su koruma gibi konularda farkındalık, konu ile ilgili kanunların devletler tarafından çıkartılması, bu konuların takibi ve denetimlerinin yapılmasının sağlanması gerçekleştirmenin yanı sıra; Bilim çevrelerinin kullanılabilir suların üretimleri hakkında mükâfatlar, ödüllerin konması, yaygınlaştırılması konularında da dünya için hayati önem taşıyan adımlar sayılır.

 Meselenin bir de öteki yüzü vardır. Bizler hali hazırdaki suları ne kadar verimli kullanıyoruz. Tarımda, sanayide, evlerde suyun kullanımı hakkında bilgileri insanlara iyi anlatıp uymalarının sağlanması da gerçekten önemlidir. Çarşılarda; DDT ler, kostikler, çeşit asitler ve türlü kirleticiler kontrolsüz olarak satılmaktadır. Kullanılan naylon kapları da doğayı kirletmektedir.

            Dünyada popülasyon (Doğal denge) oluşurken kitleler halinde yok oluşlar yaşana bilir. Bu yüzden tedbir bela gelmeden alınması hayati önem arz etmektedir. Bu konu Avrupa tarihi ile neredeyse bir olarak oturmaktadır.  Roma İmparatorluğunu vampire benzetirim. Vampirler kan ile yaşarlar.  Roma İmparatorluğu elinin yettiği her yeri ölümüne sömürmüş ve bu elde ettiği edinimleri birkaç merkeze harcamıştı. En çokta Avrupa’yı sömürmüştü. Sonunda sömürülecek bir şey kalmayınca Roma İmparatorluğu da yok olmuştu. Avrupa kitleler halinde Ortaçağın karanlıklarına gömülmüştü.

            Veba salgınları Avrupa’yı yok ettiğinde sahipsiz kalan koyunlar, inekler doğada hayat bulmaya çalışmıştı. Yaşam bir şekilde yolunu bulmuş ve ayılar, kurtlar doğada egemen olmaya başlamış, yok olan ormanlar zarar veren insanlar olmayınca yeniden fışkırmaya başlamıştı. Doğal denge zaman içinde yerini buldu. Günümüz Avrupa ormanlarının son devirde çıkışı bu olaylar olmuştu.

            Yukardaki örnekte doğa felaketi lokal olarak gelmesinin nedeni biyolojik hastalık olmasında yatmaktadır. Küresel ısınmayla, çevre kirlenmeleriyle gelecek olan doğa felaketleri çok daha büyük boyutlarda da ola bilir. Bu yüzden diyoruz ki; Çevre bilinci okullarda ağırlıklı olarak derslerde, Camilerde vaazlarda, ailelerde öğütlere ve sohbetlere girmesi gerekmektedir. Büyük Millet Meclisinde alınacak her kararda çevre en önde bulundurulması elzem olan günlere geldik.

            İnsanın yapısında mı vardır bilmem ama bedava olanın kıymeti bilinmiyor. Su bedava kirlettik. Hava bedava kirlettik. Kirletmeye de devam ediyoruz. Elbiselerimize, otomobillerimize çok ihtimam gösteririz. Zira onları para ile alıyoruz. Su ve hava paralı olsaydı, insanoğlu o zaman görürdü. Allah öyle bir günü göstermesin. Suyumuzu dikkatli kullanalım ve hiç kirletmeyelim. Çevreci, barışçı ve sağlıklı günler tüm insanlığın olsun. Bizde tüm insanlığa saygılar sunalım.

            DÜNYA BASININDAN NOTLAR:

'İklim değişikliği dünyanın binlerce yıldır karşılaştığı en büyük tehdit, medeniyetler çökebilir'

Polonya'daki İklim Değişikliği Konferansı'nda konuşan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri AntonioGuterres, iklim değişikliğini engelleme yolunda dünyanın halen çok geride olduğunu söyledi.

BBC'nin doğa belgesellerindeki anlatımıyla bilinen David Attenborough ise "İklim değişikliği dünyanın binlerce yıldır karşılaştığı en büyük tehdit. Medeniyetler çökebilir" dedi.

'Küresel boyutta insan yapımı bir felaketle karşı karşıyayız'

Ünlü belgesel yapımcısı David Attenborough ise konferansta yaptığı konuşmada, iklim değişikliğinin medeniyetlerin çökmesine ve doğal yaşamın tamamen yok olmasına yol açabileceğini belirtti.

Attenborough, "Şu an, küresel boyutta insan yapımı bir felaketle karşı karşıyayız. İklim değişikliği, binlerce yıldır karşılaştığımız en büyük tehdit" dedi.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), atmosfere salınan ve küresel ısınmaya yol açan sera gazı yoğunluğunun 2017'de rekor seviyeye çıktığını açıklamıştı.

Örgüt geçen ay yayımlanan son raporunda, bu gidişatın tersine çevrildiğine dair bir işaret olmadığı ve iklim değişikliğiyle mücadele fırsatının kaçmak üzere olduğu uyarısında bulunmuştu.

Okyanuslar Hakkında İlginç Bilgiler

  • Okyanusların ortalama derinliği 3 bin 720 metredir, 11 bin 33 metreyle en derin yeri Batı Pasifik’te bulunmaktadır.
  • Okyanuslardaki ortalama su sıcaklığı yüzeyde 17ºC ve tümünde ise 2ºC’dir. İçinde bulunan tuz nedeniyle -1,94ºC’ de donar.
  • Tüm taşımanın yüzde 90’ı ve tüm iletişimin yüzde 50’si okyanus ve denizler aracılığıyla gerçekleştirir.
  • Dünya’nın en büyük şehirlerinin dörtte üçü deniz veya okyanus kenarındadır.
  • Her yıl okyanuslara 6 milyon ton çöp atılmaktadır.
  • Eğer okyanuslardaki kinetik enerjinin binde birini kullanabilseydik güncel küresel enerji ihtiyacının 5 katına sahip olabilirdik.
  • 1992 yılında okyanusta kaybolan 29 bin plastik ördekten bugün okyanus akıntıları incelemek için yararlanılmaktadır.
  • Dünya’daki okyanuslarda 20 milyon ton altın bulunmaktadır.
  • Okyanusun en derin seviyesindeki basınç aşağı yukarı Boeing 747’nin altında kalmanıza eşdeğerdir.
  • Solduğumuz oksijenin yüzde 70’i okyanuslar tarafından üretilir.
  • Okyanus ve denizlerin zemininde 3 milyondan fazla gemi enkazı bulunmaktadır.
  • Okyanuslar yeryüzünün yüzde 71’ini kaplar.
  • Tüm Dünya yüzeyinde bulunan suyun yüzde 97’si okyanuslardadır.
  • Sualtı çalışmaları henüz okyanusların sadece yüzde 5’ini inceleyebilmiştir.
  • Bermuda Şeytan Üçgeni’nde batan gemi sayısı okyanusun herhangi bir yerinde batan gemi ve düşen uçak sayısıyla aynıdır.
  • ABD Ordusu 1944 ile 1970 yılları arasında okyanuslara 29 ton kimyasal silah olarak kullanılan hardal ve sinir gazı attığını itiraf etmiştir.
  • Her yıl 10 bin konteyner okyanuslarda kaybolmaktadır. Bunların yüzde 10’unun zehirli maddeler taşıdığı ve okyanusa sızabileceği düşünülmektedir.
  • Okyanusların pH derecesi giderek düşmektedir, yani okyanuslar giderek asitleşmektedir. 1751 yılına göre asidite yüzde 30 artış göstermiştir.
  • Deniz ve okyanuslara çişinizi yapmanızın herhangi bir sakıncası yoktur, idrar birçok deniz canlı için besin maddesi içermektedir.
  • HaroldHackett, 4 bin 800 şişenin içine mesaj yazarak okyanusa bırakmış ve 3 bin geri dönüş almıştır.
  • En büyük okyanus olan Pasifik Okyanusu, Dünya’nın yüzölçümünün yüzde 30’unu oluşturur.

Kaynaklar

SaveTheSea

Küresel Isınma Nedir ?

6. Çok hızlı artan ormansızlaşma kirletici maddeler ortaya çıkardığından sera gazlarında muazzam bir artış yaşanıyor.

Ne kadar kesilenlerin yerine ağaç da dikseniz, aynı ekolojik verimi yeni ağaçtan alamıyorsunuz.

Küresel ısınma "GulfStream" gibi okyanus akıntılarını yavaşlatıyor.

Bu akıntılar suyun bütün dünyada taşınmasını sağlıyorlar. Küresel ısınma sonucunda bu akıntıların zayıflaması, daha yüksek deniz seviyelerine ve değişen hava koşullarına neden oluyor.

Su Çevre İçin Neden Önemlidir?

Su olmazsa!

Bir sabah uyandığınızda sularınız kesilmiş ise ilk tepkiniz Allah kahretsin yine mi? Bu durumun sürekli olduğunu düşünmek bile istemezsiniz. Ya da hiç aklınıza gelmez. Fakat bu günlerin artık dünyamız için çok uzak olmadığını biliyoruz. Çevre ve su ile ilgili programlarda ve yazılar da suyun önemi yanında gelecekteki su kıtlığıda önemli bir yer tutar. Bu yazıyı da, tüm teknik konular da olduğu gibi, herkesin olayın önemini kavramasını sağlamak için olabildiğince teknik terimlerden uzak ve sizleri rakamlara boğmadan sorunun önemini kavratmaya gayret edeceğim.

Öncelikle doğada su olmayınca yaşamın olmayacağını herkesin bildiğini düşünüyorum. Bitkileri yaşatan da, ağacı dik olarak kalmasını sağlayan da sudur. Tüm canlılar gibi insan da suya gereksinim duyar. Öncelikle biyolojik olarak, vücudun 2/3 ü su dur. Bu suyun % 1 susama hissi verirken, %5-8 nabızda düzensizlik halsizlik ve vücut ısıında artış, %11-15 böbrek yetmeziliği ve sağırlık gibi ağır sonuçlar doğurur. %20 olduğunda ise yaşamsal fonksiyonlarda ağır tahribatlar oluşur. (Örneğin terle birlikte kan gelmesi deride buruşma vb) ölümle noktalanır süreç.

Yaşamsal fonksiyonları yanında gündelik hayatta temizlikte ve yemek yaparken su temel bir işlev görür.

Diğer bir kullanım alanı ise tarımsal üretimde suyun kullanımıdır. Tarımsal üretim tüm tüketiciler içinde en yüksek paya sahiptir.

Bir diğer kullanıcı ise sanayidir.

Kısacası suyun kullanımı;

  1. evsel kullanım,
  2. 2- sanayi,
  3. 3- tarımsal amaçlı kullanım (Balıkçılık dahil)
  4.  4-sportif amaçlı kullanım.

Bütün bu kullanıcılara yetecek kadar temiz ve kullanılabilir su var mı; Dünya yüzeyinin 2/3 ü su kaplıdır. Fakat bu suyun %97, 5 i okyanuslarda ve yukarıdaki amaçlar için kullanılamamaktadır. Kalan %2, 5 miktar ise tatlı sudur.

Bu suyunda %90 kutuplarda buzul olarak ve yeraltındadır. İşte bizler kalan su ile yukarıdaki tüm kullanıcıları tatmin etmek durumundayız.

En fazla su tarımsal üretimde kullanılmaktadır. %75 yaklaşık olarak, daha sonra %15 ile evsel kullnım ve 10 sanayi tarafından kullanılamaktadır.

Bu kadar kıt ve yaşamsal bir kaynağa karşılık insanoğlunun suya karşı hoyratlığı ise anlaşılamaz boyutlardadır. Bu suyun korunması için; toprağın korunması ve kirletilmemesi, suyun kirletilmemesi gerekmektedir. Kirliliğin en önemli boyutu ise kimyasal kirlenmedir. En zor telafi edileni hatta bazen telafisi imkansız sonuçlar doğurmaktadır.

Yaşamı korumak için suyu korumak zorundayız.

Yapabileceklerimiz sınırlı fakat etkilidir. Öncelikler toprağın rant amaçlı kullanımına karşı hepimiz birer savaşçı olmalıyız.

Suyu ve toprağı kirletenlere karşı elimizden geldiğince yasal yollardan müdahaleci olmalıyız.

 Su kullanma ve yönetimini bilimsel bir şekilde işler hale getirmek için baskıcı olmalıyız. Ev ve işyerlerimizdeki suyu olabildiğince tasarruflu kullanmalıyız.

 Belediyelerin yağmur sularını kanalizasyondan farklı bir sistemle ayırması gerekir Buna benzer nice öneriler yapılabilir.

Şunu unutmayalım bizden başka canlılarda bu suyu kullanmak zorundalar.

Mesela balıklar gibi nice su canlısı, , onun için suyun onlara gerekli kısmını ayırdıktan sonra kullanmalıyız. Yani dereleri kurutmadan ve kirletmeden.

Doğadaki bildiğim tek kirletici canlı insandır.

*Su kirliliğinin sonuçları *(kaynak:dsigovtr)

• Kirli suların açtığı hastalıklardan her yıl 22 milyon insan ölüyor, her 8 saniyede bir bebek can veriyor.

• Kirli su kurbanlarının çoğu gelişmekte olan ülkelerde 12 milyar insanın içecek suyu yok.

• Dünya nüfusunun üçte birinin, 24 milyar insanın, su arıtma tesisi yok.

• Son yüzyılda dünya nüfusu 2 kat, su tüketimi ise 6 kat artmıştır.

• Kalkınmakta olan ülkelerde sanayi atıklarının %70’i, kanalizasyonun %90’ı doğrudan su kaynaklarına verilmektedir.

• Dünya nüfusunun %40’ı su sıkıntısı çekmektedir.

• Ortalama 2 milyon ton atık her gün nehirlere, göllere ve derelere atılmaktadır.

• 1 lt atık su, 8 lt temiz su kirletmektedir.

• Dünyada ortalama 12000 m3 kirlenmiş su var Kirlenme engellenmezse 2050’de bu kirlilik 18000 m3’lük temiz suyun kaybedilmesine neden olacaktır.

• Dünya tarım alanlarının %70’i çölleşme tehlikesi altında.