Bir Anı Romanda Acı Sağanağı  *
 
 
 
Dr Emrullah Güney *
 
 
 
1958..
Bizim, Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokul’a başladığımız yıl..
Yukarıya, Karadeniz’e doğru 
              bozkır kenti Çorum’da bir sevgi tomurcuklanıyor o ders yılında..
Türkçe-Edebiyat öğretmeni Adnan Tevfik Binyazar..
           Çorum Kız Öğretmen Okulunda başlıyor göreve..
Önce ses..
            Sonra güzel saçlar..
                     Alca sağlıklı bir yüz..
                            Gelişmiş bir genç kız ..
Adı : Filiz Laçin..
Öğretmen okullarının kendine özgü atmosferi..
Öğretmen-öğrenci ilişkilerinin güzel olduğu yıllar..
Düzgün yürüdüğü okullar..
ve güzeller güzeli Filiz hanım..
    Ayırdındadır öğretmeninin kendisine vurulduğunun..
    Belli ki gurur da duyar..
    Bir yarış vardır diger kızlarla arasında..
    Yalnız derslerde, alınan notlarda değil..
    Bekar bir öğretmen kimi seçer, kimi sever acep?
Öğretmen Sabri bey kızı Filiz hanım..
 
      ve genç edebiyat öğretmeni Adnan bey, hep kendini çirkin görür..
      karaca esmer..ve yüzünde kocaman bir şark çıbanı damgası..
Çorum..Maraş..Ankara..Berlin..
Kadere bak..
Çorum’un tozlu yolları..
          Köylüler kağnılarıyla ürün getirirler Çorum pazarına.
          Adnan öğretmen gözler,izler..İlk denemelerini hazırlar..
          Temiz bir sevgi.. Öğrencisi Filiz’i  sever..
          Çorum ‘da  yayılır haber..
          Olağan görenler, aykırı bulanlar..Anlayışlılar, kınayanlar..
Ve Çorum’dan insan yüzleri..
     Baba Sabri bey..Ana Raife hatun..İyi dost öğretmen Dursun bey..
     Nazmiye hanım..Konuğuna kokulu su ikram eden..Akıllı, zekiiiii..nükteli..
     Attila İlhan’ın şiirlerini, sanki o okusun diye yazdığı avukat..
     İyi yönetici, anlayışlı müdür Hüseyin bey..
     Ve diger ögretmenler..iyisi de var..ortalamanın altında kalanı da..
Çorum havasında bir eğitim ortamı..Bir sevgi destanı..
Dersler, uygulamalı tiyatro çalışmaları..
            Ve giderek artan bir güzel aşk..
 
 
Önce Cumhuriyet-Kitap ekinde tanıtıldı..
Filiz hanımın kaderi yaktı yandırdı beni..
Az önce bitirmiştim Masalını Yitiren Dev’i..
    Tam da sıcaklar bastırmış..Diyarbekir fırın..Yalımları kavuruyor..
Fakat, beni asıl kavuran sıcaklar değil;
          Filiz hanımın kaderi..
 Tanıtım yazıları..Emin Özdemir’in anlatımındaki ince hüzün..
 Dicle Köy Enstitüsünden arkadaşı Osman Şahin,
         kitabı okuduktan sonra telefon ediyor
         Adnan Öğretmene..Konuşamıyor..Kaskatı kalıyor.
 
 
 
 
 
Netmeli, neylemeli..
Diyarbekir’de pek çok kitapçı var..Arıyorum;yok..Ne zaman gelir? Belli değil..
Yerimde duramıyorum..İnternetle haber iletiyorum İstanbul kitapçılarına..
Bir haftada ulaştırırız diye yanıt geliyor..
Kitap gelir..Fakat, bir hafta sonra ben Ürgüp’te olacağım..
Ürgüp..Oradan mimar oğlum Mutlu ile İstanbul’a ..
Aklımda hep Adnan çocuk..Acaba hangi aşevinde yamaklık etti ?
                   Zalım usta yaşıyor mu ?
                   Yardımsever polis emmi nerelerde?
Bir tas çorba içiren güzel hanım..Evi nerde acep? Yaşıyorsa belki 90’ındadır..
Gezip dolaşıyorum..Mutlu da iş arıyor..Akşamları Umut’un Acıbadem’deki küçük evinde buluşuyoruz.
 Mustafa Kaya’nın çocukları Yener,Tekiner de geliyor bazen..
 Gördüklerini, yaşadıklarını, izlenimlerini aktarıyorlar..
 Gençlik..Kahkahalarla gülerek..
 
Cağaloğlu..Babıali Yokuşu..Kitapçı vitrinlerinde görüyorum..Ölümün Gölgesi Yok..
               Kapağında Filiz hanımın güzel resmi..
               Fakat, almayı onca istediğim kitap..
               Bir korku var içimde..Çekiniyorum..
Sonunda karar verip alıyorum..
Daha ilk sayfalarda vuruluyorum..
         Filiz Hanım ..Yakıp kavuruyor beni..
         Beyazıt’ta Üniversite’nin önünde oturup okuyorum bölüm bölüm..
         Biraz gezip dolaşıyorum..Sahaflar Çarşısı ilginç..Tanıdıklar var..
         Tutamıyorum kendimi..Bir bölüm daha..
Sonra yürüye yürüye Eminönü..Kadıköy vapurunu beklerken de okuma sürüyor..
         Vapurda oturup serin esen Boğaz eseriyle,görünüm seyretmek güzel..
          Fakat, kitabı okumadan duramıyorum..
          Çevreme göz atıyorum..Herkes cep telefonuyla yarenlikte..
          Ne gazete..Ne kitap.. Okuyan yok..
          Gözlerimde yaşlar..Önleyemiyorum..Okudukça ağlıyorum..
          Hayretle bakıyor yanımdakiler, karşımdakiler:
                                               “ Bu devirde kitap okuyan var mıymış? “
                                                          “ Kitap okurken ağlayan kalmış mı?
                                                            dercesine..Tuhaf tuhaf..
                                                             Aldırmıyorum.
                                                             Ağlamak ayıp değil..
Eve varıyorum..Akşamın serinliği basmış her yanı..
Mutlu yemek hazırlamış..Yemek olup da..Hazır pizza..Fırında ısıtıyor,tamam..
 
Bu arada kitap ilerliyor..
Berlin..İlk belirtiler..Sayrıevleri..Bir değişiklik olsun diye gidilen Güney İspanya kıyı kenti..
          Acı..Her yerde.. Çıplak ayağa diken batsa tüm gövde acıyı duyumsar.. Yoğun bir acı..
          Adnan Beyin görevi sürüyor .. Fakat Filiz Hanımın çektiği acının daha fazlasını çekerek..
          Kabullenmiş artık sevgili..
         “ Sen, beni benden çok yaşayacaksın ! “..
İyileştirme çabaları..Aylarca..Yıllarca..Sonuç yok..Yıl 1985 olmalı..
Sonra , Berlin’de bir sayrıevinde, ak örtüler altında bir aziz insan..Filiz Hanım..
           Dünyadan göçüp gitmiş..Acılar dinmiş..Sonsuzluğa yürümüş..
Haber alan Türkler koşup geliyor..
                 Yapılacak bir şey yoktur artık..
                 Herkes bir köşeye çekilip ağlıyor..
Şimdi Hitit diyarında yatmaktadır..
         Sonsuz uykusunu uyur Filiz Hanım , Çorum gömütlüğünde..
          Dağlarca Usta’nın ağıtı salınır durur gömütünün üstünde..
                                                                                                     
 
Mutlu, Yener, Tekiner arabalarına binip dönüyorlar Ürgüp’e..
          Benim yükümü de alıp götürdüler..Ellerim boşaldı..Rahatım..
          Ankara’da işim var..Bir yayınevinde kitabım hazırlanıyor..Mesleki bir çalışma…
          Geceden yararlanarak yolculuk..Ankara’yı gezip dolaşıyorum..
          Nereye gitsem Adnan öğretmen, Filiz Hanım..
           Maraş’tan sonra Ankara’ya gelmiştiler..Acaba nerede ev tuttular?
                                  Kim bilir , Filiz hanım,o ince beğenisiyle
                                                 Nasıl dayayıp döşemişti evini?
 
             Ürgüp’e dönüp geldim…
             İçimde deriiin hüzünler…
                                            Evde Nasibe Hala var..
Hatice öğretmen, eşim .. Yüzüme bakıyor.. Ayrımına varıyor bendeki durumun:
                                    Bir şey mi oldu? .Üzülmüşsün..
Anlatıyorum..
Biraz da ayrıntısına girerek..Çantadan kitabı çıkarıp göstererek..
Filiz Hanımın kaderi..
Ankara’dan sonra Berlin..Eğitim Senatosu..İncila Özhan ile birlikte hazırlanan 6 ciltlik Türkçe/ Dil ve Okuma Kitabı..Eğitime, kültüre verilen değer..Emek elbette karşılığını buluyor..Parasal sorunlar kalmıyor.. Büyük bir rahatlama.. Maddi yaşamın düzelmesi..İstanbul’da bir ev alınıyordur.. Dayanıp döşeniyor..Yaz dinlencelerinde gelindiğinde kalınıyor.. Ben öyledir diyorum.. Tam olarak bilmiyorum elbette.. Fakat o arada giderek ilerleyen bir sinsi sayrılık..
             Anlatıyorum..Gözlerimde yaşlarla..
             Duygulanıyorlar..
             Nasibe Hala, nice nice ölümler görmüş 80’lik bilge ..İçini çekiyor..Dalgınca..
 
            “ Sac düzen aldı, hamur bitti,
              Ev düzen aldı, ömür bitti ! “
                                                    diyor..
   Fazla söze gerek var mı?
   Kapadokya’nın hatun filozofu son noktayı koydu işte..
 
..............
 
 
13 Şubat 2005 .
Karlı bir Diyarbekir günü..Pazar..
Hüzünlü, acıyoğun bir ileti oldu..
Yazarken sanki yaşadım Çorum,Ankara,Berlin,İspanya günlerini..
Kaderde böyle bir kitap tanıtımı yazmak da varmış..
Bir anı romanın gücü nelere yetiyor..
Ben diyorum ki: Eeeey sevgili dostlar..
Bu kitabı okuduktan sonra..
Filiz Laçin Binyazar artık bir roman kahramanı değildir..
0 ailenizin sevilen bir aziz bireyidir..
Daha 42 yaşında yitirilmiş bir candır..
                                                                   
...........................
 
50 yıldır –hemen hemen – roman okuruz..
Fakat hiçbir kitapta böylesine sarsılmadım..Böylesine çarpılmadım..
Türkçemin anlatım gücünü bu denli yoğun duyumsadığım kitap olmadı da diyebilirim..
Dedem Korkut Türkçesinin güzelliği karşımızda..
1000 yıl gerilerden çıkıp gelmiş Korkut Ata..Bize bir acı,çağdaş sevi destanı söylemiş..
Türkçemin güzelliği – hüzünle mayalanmış da olsa - kanatlandırıyor beni..
Binyazar öğretmenime gönül borcumuz vardır..Sağolsun diyorum..
Emeği boşa  
                gitmemiştir.
....................
 
Maraş günleri yok kitapta..
Umulur ki, ayrı bir yapıt olarak karşımıza çıkabilir o günler..
Ve bir ayrıntı:
Belli ki iyi bir öğrenim görmüş Filiz Hanım..Fakat görev almamış mı?…
Öğretmenlik yapmamış mı?…
 
Mektubumu bitirirken..
Yine kendi kendime söylenir gibiyim:
                                                    Kadere bak !
 
 
                  
 
 
BİNYAZAR ADNAN. ÖLÜMÜN GÖLGESİ YOK.
CAN YAYINLARI 2004. İstanbul