Önce cumhuriyetten başlayalım: Aslında dünyadaki bütün cumhuriyetlerin tek ortak noktası bulunuyor. O da ülkenin en üst yöneticisinin seçim sonucunda gelmiş olmasıdır. Daha sonra cumhuriyetlerde her şey çatallanmaya başlıyor. Yapılan seçimin ne tip seçim olduğundan tutunda; idari, siyasi ve ideolojik yapılanmalara göre cumhuriyet tipleri de farklılaşıyor. Bugün için 150’ye yakın ülkenin isminde cumhuriyet kelimesi geçse de geçmese de cumhuriyet idaresi olduğu biliniyor. Mesela, Almanya, Türkiye, Rusya, Yemen, Fransa, Kuzey Kore, Çin, ABD, İran, Suriye, Mısır, Hindistan… Hepsi birer cumhuriyet idaresidir. Hatta cumhuriyet idaresine 2500 yıl önce de rastlanabilir. Mesela Joule Sezar’ın Roma Cumhuriyeti bunlardan biridir. Eğer gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet tiplerini sergileyecek olsak;
Oligarşik cumhuriyetler
Teokratik cumhuriyetler
Otokratik ve totaliter cumhuriyetler
Demokratik cumhuriyetler
Parlamenter sistemli cumhuriyetler
Başkanlık sistemli cumhuriyetler… gibi çeşitlerine rastlayabiliriz.
Cumhuriyet tiplerini sergiledikçe şöyle bir sonuç çıkarabiliriz:
Birincisi, cumhuriyet idaresi tek tip değildir.
İkincisi, cumhuriyet idarelerinin geçmişi çok eskilere dayanır.
Üçüncü ve en önemli tarafı, içine ne yerleştirilirse cumhuriyetler de ona göre dönüşüme uğruyor. Yani içerisi demokrasi ile doldurulabildiği gibi, içerisinin boşaltılma ihtimalide olur. Her iki örneğe dünyada rastlamak mümkündür. Atatürk’ün 1933’te söylediği “Biz Cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icapları sırası geldikçe uygulamaya koyulmalıdır” sözünü bu yönde değerlendirebiliriz. Buradan anlaşılıyor ki, Atatürk, kurulan cumhuriyetin, demokratik cumhuriyete dönüşmesinden yanadır.
Bu noktadan itibaren, cumhuriyet ile demokrasi arasında farklar da ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak, cumhuriyet-demokrasi ilişkisi bir tahtaravalli dengesine benzer. Bir tarafta cumhuriyet, bir tarafta demokrasi bulunur. Makbul demokratik cumhuriyetlerde, demokrasi tarafı ağırlığının zamanla artması ve cumhuriyet tarafını yukarı kaldırması beklenir.