DİŞ ve LEŞ

Kardeşim, sen düşünceden ibaretsin

Geriye kalan, et ve kemiksin

Gül düşünür, gülistan olursun

Diken düşünür, dikenlik olursun(I)

İyi düşünmek, iyi bakmak ve iyi görmek; tabiatımızın gereğidir.Kötülükise bunun zıddıdır. ‘Kendini bilen rabbini tanır’ diye güzel bir söz vardır. Yüce yaratıcı insana kendini tanıtmak, unuttuklarını hatırlatmak için zaman zaman öğütçüler göndermiştir. Dinin temel şartı bu öğütçüler vasıtasıyla unutma özelliği bulunan insana gerçekleri öğretmektir, hatırlatmaktır. Nitekim Cenabı Hak, ideal insanın nasıl olması gerektiğini elçileri vasıtasıyla göstermiştir.

Hatırlatıcılar ve ilahi kitaplar vasıtasıylabildirilen gerçeklerden hareketle hiç bir insan ben bilmiyordum, ben duymamıştım ben görmemiştim diyemez, sorumluluktankaçamaz.

İnsanın yapacağı ve yapamayacağı, gücünün yettiği veya yetmediği işler vardır. Bizler ancak gücümüzün yettiği ve yapabileceklerimizden mesulüz. İnsanın her şeyi bilmesi ve yapması zaten mümkün değil. Her insanın ferdi veya toplumsal görevleri vardır. Onu en iyi şekilde yapması asli görevidir.

Yetkisi dışındaki olaylarla ilgili söyleyecek sözü varsa yeri ve zamanı geldiğinde usulünce söylemeli, icap ediyorsa da gereğini yapmalıdır…

Son yıllarda kitle iletişim vasıtalarının çoğalmasıyla birlikte, her şey görünür, her şey bilinir oldu. Hal böyle olunca da ‘bilgi oburluğu’meydana geldi.

Maalesef çoğu zaman haddimizi bilmeksizin cereyan eden olaylarla ilgili ileri-geri yorumda bulunuyoruz. Bizleri ilgilendirsin veya ilgilendirmesin, fikrî olarak kendimize yakın hissettiğimiz grubu da ardımıza alarak, ağzımıza geldiği gibi konuşuyoruz.

Toplumumuzun zaafını bilen kanal sahipleri, sözüm ona uzman insanları ekranlara çıkartıyorlar. Konuşanların birçoğu da cerbeze yapıyor.İnsanları doğruya ve güzele davet etmekten ziyade kendini veya temsil ettiğihizbinihaklı göstermeye, ikinci şahsı da rencide etmeye çalışıyorlar. Bunları yaparken de iyi-kötü, doğru-yanlış ve hak-hukuk kavramına riayet etmiyorlar.

Tarihi şu örnek sanki yaşadıklarımıza ışık tutmaktadır. İmam-ı Azam; ‘baba bugün öyle bir tartışma yaptım ki, rakibimi perişan ettim’ diye övünen oğlunu tartışmadanmen ediyor. Oğlunun;‘sende tartışmana rağmen niçin bana yasaklıyorsun’ dediğindeİmam; “oğlum biz tartışırken karşımızdakini küçük düşürmek, aşağılamak için değil, doğruyu öğretmek vegöstermekyahut ta rakibimizin ağzından çıkacak doğruyuöğrenmek için yapıyoruz” diye cevap verir.

Allah’ın bize bahşettiği ömrü hovardaca harcamayalım. Kulluğumuzun gereğini yerine getirmeye çalışalım. Hesabını vermeyeceğimiz işlerle vaktimizi zayi etmeyelim. Her kesi kıymetli, her varlığı değerli görelim.

İyilikten iyi bir şeyin olmadığı gibi, kötülükten kötü de bir şey yoktur.

İnsanlarla ilgili değerlendirme yaparken, ‘o şudur’, ‘o budur’ diye kategorize etmeyelim. O Cenabı Hakkın işidir. Bize düşen iseiyi olanı yapıp, kötü olandan uzak durmaktır.

AKIL:Yüce Yaratıcı, “…O, aklını kullanmayanları murdar-necis- kılar”buyuruyor. (I0/I00)

Allah’ın insanlara verdiği en güzel nimetlerin başında akıl gelmektedir. Bu en güzel akıl nimetini süfli emellerimiz için değil, adaletin tesisi ve güzelliklerin egemen kılınması için kullanalım.

Aklın görevi, iyiler içinde en iyisini, güzeller içinde en güzeli seçmek, doğruya ulaşıp, Hakka kavuşmak olmalıdır. Ayrıca yaşanabilir bir dünya için aklımızı, ötekileştirişi, yok sayıcı bir nesne olarak kullanmayalım. Üslubumuza dikkat edip, kucaklayıcı ve müsamahacı bir tavır sergileyelim.

Roma’nın stoacı bilge kralı Marcos Aurelius:‘Eğer elinden geliyorsa insanı düzelt;gelmiyorsa sorunun kendini;onu da yapamıyorsan suçlamak neye yarar?Derken yıllar önce bizlere unutulmaz öğüt vermektedir.

Dost;arkadaşı varken olduğu kadar, yokken de hakkını savunandır.

Allah’ın Resûlü sefer için Tebük’e vardığında gelmeyen “Ka’b Bin Malik ne yaptı?” diye sorar.Ordakilerden biri; ‘Ya Resûlüllah; onu elbisesi ve o elbisesinin yakalarına bakması alıkoydu’ der. Bunun üzerine Muaz Bin Cebel; ‘ne kötü söyledin! Vallahi Ya Resûlüllah onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz’ der.

Beyan esastır! Hayatımızda bu kavramı esas alınmalı, insanlar hakkındaki hüküm ve kararlar söylenene göre verilmelidir.

Itbân Bin Malik anlatıyor: Hz. Peygamber’e geldim. ‘Gözlerim az görür oldu; mescitle arama da surlar girdi. Sizin gelip evimin bir köşesinde namaz kılmanızı çok istiyorum. Ben de namazlarımı orada kılsam!’ dedim.Efendimiz; “Yapayım inşallah” buyurdu.Giderken Ebubekir’i de aldı.İzin isteyip evime geldi. Ayakta durdu ve “Namazı nerede kılmamı istersin?” diye sordu. Ben de istediğim yeri gösterdim…

Sonra yaptığımız et yemeğinden ötürü kalmasını istedim. Bu sırada mahalledekiler duyup, başına toplaştılar ev doldu.

Oradakilerden biri; ‘Malik İbnü’d-Duhşun nerede?’ dedi.

Bir diğeri; ‘O, münafığın teki! Allah’ı da sevmiyor, Resûlüllah’ı da!’

Bunun üzerine Allah Resûlü: “O da La ilahe illallah diyor ve bunu söylerken de Allah’ın rızasını arzuluyor diyemez misin?” buyurdu.

O kişi, ‘Ama Ya Resûlüllah; biz onun yüzünü ve komşularını hep münafıklardan tarafa görüyoruz’ dedi.

Hz Peygamber bunun üzerine tekrar: “O da La ilahe illallah diyor ve bunu söylerken de Allah’ın rızasını arzuluyor diyemez misin” buyurdu.

Adam; ‘olur Ya Resûlüllah!’ dedi.

Efendimiz buyurdu ki: “Çünkü bir kul Allah rızası için La ilahe illallah diyorsa kıyamet gününe de böyle gelirse, o kula cehennem haram kılınır!”(II)

SÜTÜN İÇİNDEKİ AK KILI GÖRMEK! Kimi kaynaklarda Hz. İsa’ya kimi kaynaklarda da Hz. Muhammed’e izafe edilen şöyle birolay anlatılır.Nebiler,havarileriyle/arkadaşlarıyla bir yerden geçerken köpek leşine rastlarlar. Havariler, "bu leş ne kadar pis kokuyor"diye burunlarını kapatırken,Peygamberlerköpeğin dişlerini göstererek, ‘Ne kadar da güzel dişleri var!’ derler.

Ötekileştirmenin ayyukaya çıkıp, hoşgörünün minimize olduğu; agresifliğin artıp, tahammülsüzlüğün çoğaldığı günümüzde böylesi anlayışa, dostça bakmaya, ne de ihtiyacımız var.Ahmet Belada

-----------*---------

  1. Açık Ufuk; İbrahim Kalın; (Mevlana)
  2. Müsned Muhtasarı (Mülteka’l-Ashab); DİB Yayınları, S.542-544; H. No; 982