GÜZEL GELENEKLERİMİZ, TATLI GÖRENEKLERİMİZ

'' Dede, bu ağaçta 4, 5 tane armut kaldı...''

'' Kalsın yavrum. Yoldan geçen bir garibin canı çeker, koparır yer. Kalsın ! ''

'' Baba, burda 3 tane karpuz kaldı, onları koparmayacak mıyız ? ''

'' Onlar mı ? Börtü böceğin, kurdun kuşun da hakkı var bu bostanda oğlum. Koparmayalım tevekten. Dursun onlar. ''

'' Ana, sergideki üzümlerden iyi kurumuş 5, 6 salkım kaldı. Küfeye koyalım onları da.''

'' Oğlum, burdan bir avcı geçer; canı ister;yer. Bir çerçi geçer; görür ,alır yer.  Yerinde kalsın onlar.''

.......................

'' Ziynep dudu, bak orda, o yolcu, nireli , bilmek. Belki Çardaklı, belki Eneğili...Orda daşın üsdünde oturdu galdı. Belli ki, acıkmış. Al şu çöreği götür de yisin ! ''

'' Bacım, guru guru çörek...Sündülleme uçun ben çölmek pindiri getirdiydim. Bi tas vir de ona ıcık goyuyum; çöreğinen yisin. Sevaptır. ''

Mahalle fırınları yakılırdı haftanın belirli günlerinde. Bir ekmek kokusu yayılırdı çevreye, acıkmış insanın dayanması zor...Fırından çekilen o kehribar gibi kızarmış Göre çöreği, peynirli sündüllemenin  doyuruculuğu...O ekmek kokusu yoldan geçenleri durdurur; mıknatıs gibi çeker getirirdi fırının yakınına.  Evleri için hamur yoğuran, ekmek pişiren gelinler, kızlar öyle kaskatı değildi. Bir güzel yürek taşırlardı göğüslerinde. Bacılar anlardı; ikramları doyurucu olurdu.

...........................

Bahçelerimizde akça armudu olurdu. Temmuz ortasında yenilecek duruma gelir, olgunlaşırlardı. Sulu sulu...Ağaçtaki tüm meyveler toplanmazdı, göz hakkı diye bir inanış vardı.

Kumlu Alıç Yazısındaki kıraç ekenekte karpuz yetiştirirdik. Doğanın mucizesi. Veysel'in dediği gibi ''Bir çekirdek verdim ; dört bostan verdi. ''. Ağustos sonlarına doğru olgunlaşırdı karpuzlar, traktörün vagonuna doldurur, eve taşırdık. Ekeneğin bir köşesinde birkaç tanesini bırakır, almazdık. Olur ya belki bir çerçi geçer yoldan , susamıştır. Gelir, keser bıçağıyla, yer. Katırına da kabuğunu yedirir. Çekirdeğini de eğlencelik yapar, çitletir.

Bağlarımız, yollara yakın olsun, uzak olsun. Kesip sepetlere doldurur, evimize taşırdık. Göre'de üzüm veren asmaya çubuk denir. Bağın bir köşesindeki iki, üç çubuğun üzümlerine dokunmazdık. Gara Burcu, Gızıl üzüm, Barnak, Çavuş üzümü, Horuz Daşşağı, Buludu, Gareser Garası, İmir...O salkımlar ballana ballana  orada kalırdı. Belki bir garip yolcu geçerken görür, canı çeker, gelir salkımları toplar diye.

Sergi yerinde kuruyan üzümlerin de tümü toplanmazdı. Karıncaların hakkı vardı, arıların , kuşların da. Her ailenin bağı olmayabilir. Görürler, imrenirler. Onların da kuru üzümün tadına bakması için sergide birkaç salkım bırakılırdı.

.........................

Bunlar ne güzel geleneklerdir. Konu komşu hakkı...Yardımlaşma...Garibana güleryüzlü ikram...Doğadan alınanı doğaya geri verme...Tüm canlılara duyulan saygı...Tokgözlülük...Engin gönüllü olmanın yüceltici düşüncesi...Kanaatkarlık...

Yitirmemek gerekir bu geleneklerimizi...Unutmadan...Değişen yaşam koşullarında, çetinleşen geçim dünyasında kırlarımızın güzelliği, köylümüzün gönül varsıllığı böyle yerlerde, bu davranışlarda ışıldıyor; insanın içine sevinç doluyor.

..............................

12 Kasım 2023. Ürgüp