İĞDE AĞAÇLARI

'' Dedim ki, Şükrü Bey Hocam, bana iki araba iğde çalısı sat. Hiç yakacağımız yok . Kışın ocakta, sobada ne yakacağız ? Güldü. Tütün tabakasını çıkardı, bir sigara sardı. Ben hemen çakmağımla yaktım. Bir nefes çekti. Ben bekliyorum, ne diyecek. Dedi ki, para ne dimek yav. Git, iki araba kes, getir evine. Allah razı olsun. O kış, hiç sıkıntı çekmedik. İyi ısındık. Hala dua ederiz babana. ''

Gözleri yaşlı, gülümseyerek anlatıyor Göreli Ekrem. Nevşehir Pazarında kendi ekeneğimnden getirdiği patatesi, soğanı satıyor.

......................

Ben 1969' da MTA Enstitüsü'nde Yüksek Prospektörlük Kursu öğrencisiydim. Ayda bir, bazen iki kez Göre'ye gelip anamı, babamı, ablalarımı, akrabalarımı ziyaret ediyordum.

Nisan ayında güzel bir günde yayan yapıldak Yuvanlı'ya gittim. Güneş ısıtıyordu, yanmak istiyordum. Babamın en sevdiği yer. Yaz kış, haftada üç, dört kez gelmezse duramaz. Hüseyin Dedemin sürüp tarla yaptığı yer. Babam da Golden, Starking, Kaliforniya elma ağaçları ve Ürgüp Akça Armudu ağaçları diktiği sulanır tarla, bahçe. Çocukluğumuzun geçtiği . Gezdim dolaştım. Yaz dinlencemizin önemli bir bölümünü burada ''yatılı'' geçirirdik. Evimiz 3 km kuzeyde olsa da, gece gitmez, burada yatardık. O günleri andım.

Bir değişiklik dikkatimi çekti. Karayolları Yönetimi, Şoseyi güvenceye almak için derin bir sel yatağı açmıştı. Kumlu toprağı olan bölüm yukarda kalmıştı. Adımlaya adımlaya gezdim. Sular şimdilik boşa akıyor.

Burada sıra sıra ağaçlar olsa ne güzel olur. Ne yapmalı ?

Düşüne düşüne buldum.

Köyde Salih Kızılkaya var. Ortaokulu bitirmiş, devam etmemiş başka bir okula. Onunla yapabiliriz bunu. Köye gidince evlerine gidip görüştüm. Kabul etti. Sabah erkence hareket edebileceğimizi söyledi.

Babama anlattım. Toprakla, fidanlarla ilgilenmem onu mutlu ederdi. Gülümsedi.

'' İyi de oğlum'' dedi. '' Yorma kendini. İki gün sora Ankara'ya döneceksin.''

'' Deneyelim. Bakalım, tutacak mı ? Olursa o kumlu yeri kazanmış oluruz. ''

Ertesi gün Salih ile birlikte yola çıkmağa hazırdık. Elimizde kazma, kürek, nacak...Bir gün önce anama söylemiştim. Çokça yumurta haşlamış, ekmek de var, peynir ve taze soğan...Kardeşim İlhan bizi traktörüyle götürüp Yuvanlı'ya, geri döndü.

'' Boşuna uğraşmayın, burası çöl gibi. Kum kum ! Suyu hemen yutuyor, diktiğiniz fidanlar hepden kurur. Emeğinize yazık, '' diye seslendi traktörünü sürerken.

Salih'le çalışmağa başladık. Daha eskiden dikilmiş ve tek gövdeye bindirilmediği için dikenleşmiş çalılardan yüzlercesini kesip hazır ettik. Sonra yar boyunca sıra sıra çukurlar açtık. Kestiğimiz fidanları oralara dikiip ayaklarımızla tepe tepe berkittik.

'' Valla, senin böyle toprağa, ağaca değer verdiğini bilmezdim, söyleyen olsa da inanmazdım,'' diyor Salih.

Gün boyunca çalıştık. Nisan güneşi tatlı tatlı ısıtıyor. Yüzümün, ensemin yandığını duyumsuyorum. Krem olsa iyiydi ya, önemli değil.

Salih bana bakıp gülüyor.

'' Yav abi, sen toprak uzmanı mısın, orman mühendisi misin ? Bunları nerden biliyorsun ? '' diyor.

'' Eeee , çocukluğumuz burada geçti Salih. Yuvanlı'nın suyunu içtik. Gecelerin ayazını yedik. Toprağın da, ağacın da dilini öğrendik. Fakültede ağaç, orman nedir, toprak aşınması nedir, öğrendik.'' diyorum.

Saat 12.30 oldu; azığımızı bohçadan çıkarıp yedik. Oturup dinlendik.

Sonra diktiğimiz fidanlara can suyu vermemiz gerekiyor. Taa baştan kürekle önünü aça aça suyu akıttık. Ark işe yarıyordu. Sevinçle baktık, gurur duyduk.

Akşama doğru hava serinledi. Köye dönme vakti. Döndük.

Salih'e bana arkadaşlık ettiği için, fidanları dikmede yardım ettiği için teşekkür ettim. Babamın önceden hazır edip bir zarfa koyduğu, cebimde içinde banknot olan zarfı eline verdim. Almak istemedi. Ben de cebine yerleştirdim.

Bir gün sonnra babam çalışmamızın nasıl olduğunu görmek için Yuvanlı'ya gitmiş. Dönüşte anlatıyor.

'' Aferin oğlum, aferin. Ben önce mühimsemedim, amma iyi iş çıkarmışsınız, beğendim. Zarfa koyduğum para yetmez. Bir o kadar daha ver Salih'e. ''

İnsanın babası mutlu olur da, oğul olmaz mı?

İlhan da merak etti. Bir sonraki gün gidip göreceğini söyledi.

Yerini sevdi o iğde fidanları, koca koca ağaç oldular. Yıllar geçtikçe Niğde şosesinden geçen yolcuların imrendiği bir yeşillik , çizgi boyunca da olsa, gökçe göğertili güzellik ortaya çıktı. İğdeler çiçek açanda, esen yeller o güzel sarı çiçeklerin kokusunu Boğaz boyunca güneyden kuzeye, kuzeyden güneye her yana dağıttı. İnsanların başı döndü kokudan, esrikleşti.

Göreli Ekrem de daha başkaları da bizim diktiğimiz iğde fidanları büyüyüp ağaç olunca kesip kesip , evlerine taşıyıp, kışın tirtir titremekten kurtuldular.

Onlar ocak başında, soba karşısında mutlu oldukça, biz de '' çabamız bir işe yaramış, verdiğimiz emek helal olsun'' dedik.

-----------------------------

16 Eylül 2025