KİTABA İLGİ

Nevşehir İli Yakın Çevre İncelemeleri adlı kitabımız 1974 Eylülünde çıktı.

Güney soyadını taşıyan dört öğretmenin ( Hüseyin,Sonsel,Emrullah,Hatice) ortak ürünü…

Nevşehir Merkez Ortaokulu Sosyal Bilgiler Öğretmeniydim.

Kitabım var; gurur duyuyorum. Öğünüyorum kendimle (!).

Öğretmenler odasındaki masalara toplam 4 tane koydum.

Arkadaşlara anlattım. “Yeni kitabımız çıktı. İnceleyip, eleştirilerinizi bana söylerseniz, ilerde ikinci baskısı daha kapsamlı , dolgun ve yanlışsız olarak çıkar. Şimdiden sağolun derim”

Kitaba bakmadılar bile.

Kapağını açıp da içine göz atan da olmadı.

Anladık: Öğretmenlerimiz okumayı sevmiyor.

Hem de meslekdaş kıskançlığı…

Ben meslekte 3. yılımı yaşıyorum.

Ortaokul Sosyal Bilgiler öğretmenliğini 10-15-20 yıldır yapanlar var;

kimse Nevşehir’le ilgili bir çalışma ortaya koymamış.

Kıskançlık buradan ileri geliyor olmalı.

Ben aynı yılın Ekim ayında Nevşehir Merkez Ortaokulu’ndan ayrılıp

Ürgüp Lisesinde göreve başladım.

Ne de olsa lise…

Ortaokuldakilere göre daha ileride olmalı buranın öğretmenleri. Ben öyle düşünüyorum.

Bakalım hele.

Göreve başladığım gün, ilk heves, kitabımdan öğretmenler odasına 4 tane koydum

Ve açıkladım:

Arkadaşlar, bu kitabımız yeni çıktı. Biraz vakit ayırıp da okursanız, belki noksan yönlerini görürsünüz. Bana iletirseniz, yeni baskısı daha yanlışsız çıkar. Şimdiden teşekkür ederim.”

Ters ters baktılar bana.

En çok ilgilenmesi gerekenler tarih, coğrafya, Türkçe öğretmenleriydi.

Kapağını açıp da bakan olmadı.

Sen kimsin be? Biz burada 10 yıldır çalışıyoruz. Daha biz yazmadık. Sen pır pır etmeden uçmağa kalkıyorsun. Küp içine girmeden turşu olmaya çalışıyorsun. Haddini bil!”

Demek istediklerini bıyık altından gülüşlerinden, bakışlarından anladım.

Demek ki, lise de ortaokulundan farklı değilmiş,dedik.

Sineye çektik.

Ertesi gün, Bingöl’den Nevşehir’e yeni atanan vali ( Dursun Toprak )

yanında Eğitim Müdürü ( Yılmaz Atalay ) , lisemize, ziyarete geldiler.

Öğretmenler odasında şurdan burdan söyleştik.

Eğitime çok önem verdiğinden söz etti sayın Vali.

Eski öğretmenlerini gözleri buğulanarak anlattı.

Çantamda kitabımızdan vardı; hemen çıkardım iki tane,

imzalayıp Valiye , Eğitim Müdürüne , sundum...

Sonra uğurladık konukları.

Muazzez Hanım Türkçe öğretmeni.

Vah onun öğrencilerine vaaah…

Eğer ondan Türkçe dersi almış olsaydım,

Anadilimden, herhalde, nefret ederdim.

Çıktı sınıfından, geldi öğretmenler odasına.

Homurdanıyor.

Yüzüme bakmadan ama…

Birileri de çıkıyor, kim olduğuna bakmadan, yağcılık ediyor.

Utanmıyor da. Biz burada neyiz be?”

Aklınca bana laf dokunduruyor.

Yanıt vermiyorum.

Gülümsüyorum, gönlüm buruk.

Sineye çekiyorum…

Vah Ürgüplü’nün, Ürgüp köylüsünün çocuklarına…

Kim bilebilir ki,

Muazzez Hanım’dan Türkçe dersi alan kaç öğrenci okulunu bırakmıştır.

Kitaplardan soğumuştur ve geleceği kararmıştır belki de.

Kimdir bu Muazzez Hanım?

Belediye’ de Fen İşleri Müdürü, Mühendis Sani'nin karısı…

Ben yoktum, duymadım ama, Ali Özbay arkadaşa demiş ki Muazzez Hanım:

Sani, beni öyle kıskanıyor ki, yastığının altında bir hançer saklıyor…”

Ailenin ruh dünyası apaçık ortaya çıkıyor.

Vah eğitim dünyamız vaaah…

Tam Azizlik, tam Nesin’lik,

tam Muzaffer İzgü’lük,

tam tam Rıfat Ilgaz’lık , işte bir şeylik…

Bugün emekliye ayrılmış olmalı anlı şanlı Türkçe öğretmeni Muazzez Hanım,

Belki de anlatıyordur çocuklarına, yakın çevresine:

Ben tam öğretmendim canım. İki saatlik dersimi vermek için 4-5-6 saat ayırır,çalışırdım.. Çünkü, bizde okuma sevgisi sağlamdı. Şimdilerde öyle mi yaa? “

Belli oluyor…