"SAARLAR SÜLALESİ"
   "PINARBAŞILAR"
Selâm; bugün diğer yazılarımdan farklı olarak, can-ı gönülden, bin gönülle, Pınarbaşı'lardan şimdiden helâllik isteyerek, ağır bir sorumluluk aldığımın bilincinde olarak "Saarlar Sülalesini," yazmaya başlıyorum..
"Ya ALLAH, Ya BİSMİLLAH." Bu yazım bir başlangıç olacak inş. Devamında; Nevşeerimizin lakap ve soyisimleriyle tanınan soy, sülale ve saygın, köklü ailelerini grubumuzda vede kitabımda anlatıp, yazacağım inşaallah...
"Herşeyin bir evveli, birde ahiri vardır."
" Saarlar Sülalesi"de; Nevşehir'e gelen Türkmen boyundan, "Herikli Türkmen'lerindendir. "Vakti zamanında Ortaasyadan yola çıkan Oğuzların "SALUR" boyu Türkmenleri, önce Ahlat'a yerleşiyor, 800 hanenin bir kısmı Kayseri-Pınarbaşı ve Bünyan ilçesinde kalıyor, 120 haneside Nevşehir'de kalınca, bir kısmı da çevre ilçe ve köylere yerleşiyor. Türkmenler; Nevşehir'de kendi hallerinde yaşayıp, giderken; gel zaman, git zaman "Damat İbrahim Paşa'da" Osmanlı Padişahı III.Ahmed'in damadı olup, Sadrazamlığa yükselince bizim paşamıza; Şehzadelerin ata binme ve at eğitimleri için görev veriliyor. İbrahim Paşa'mızda önceden Nevşehir'de yerleşen Türkmenlerden görevlendirmeler yapıyor. Bu görevlendirilen kişilerden biride "Abdülkadirağamız" oluyor...
Abdülkadirağamın, gözünün bebeği bir hatunu, canından çok sevdiği, Ciğerparesi, "Mehmet" adında da bir oğlu vardır. Görevlendirilen Abdulkadirağam; İstanbul'a gitmeden, baba ocağım tütsün, sönmesin diyerek, ciğerparesini, Mehmedini evlendirip.. Memedim; nideyim, ne diyeyim, oğul, paşa'mızdan "Ferman" geldi, görev verildi.
Bize de ananla yol göründü evlat!.
"Bir idin, iki oldun oğul,"
"Yuvanı kurdun, eşini buldun oğul;"
"Dallı, budaklı olasın,"
"Tez zamanda bir "Torun"
"Muştuluyasın oğul." deyip..
Ciğerparesine sarılıp, ciğerini, yüreğini, Mehmedini, hatunuyla Nevşehir'de bırakarak, hanımınıda yanına alıp, İstanbul'a gitmiş.
Beri yandan Mehmet; Rabbimin izniyle iki iken, üç olur. Bir oğlu olur, "Hamdi" bebek dünyaya gelir; gelir emme Mehmet'e de asker yolu görünür. Mehmet askere gider, savaşa katılır ve şehit olur..
"Memedim aslan memedim,"
"Dağlarda "ASKER" memedim;"
"Genç yaşında "ŞEHİT" düştün,"
"Memedim civan memedim."..
Şehitlik haberide AbdulKadirağama ulaşır. Körpecik gelin, el kadar bebeyle babaocağında kalır emme; ikinci er'e varacağının haberinide İstanbul'a uçurur...
Abdulkadir Ağam, bu haberi alınca; bağrına taş basar, hanımıyla Nevşehir'e gelerek, "Mehmedimin, Şehidimin emaneti, ciğerimin, ciğerparesi, bidenecik öksüz "Hamdi'mi" babalık elinde büyüttürmem, gençsin, güzelsin, seninde kısmetini engellemem; torunumu bana vir, sende var git evlen, yuvanda mutlu ol diyip, geliniyle helalleşip, torunu hamdi'yle yaşamaya başlar.
Kader'in cilvesi mi, Feleğin sillesi'mi diyelim; önce arslan Mehmedini, ardındanda hayat arkadaşı eyalini (hanımını) toprağa veren Abdulkadir Ağam torunu Hamdi ile başbaşa kalır. Evladınamı yansın, eyalinimi ansın şaşar, kalır. Kolay değil bir "Sabi'ye" bakmak, yüreğinde evlat acısı katmer katmer, üstüne hatunu da tuz, biber olunca; Abdulkadir Ağam peruperişan kalır, evlenmeye karar verir.. Kulakları ağır işiten bir kadıncağıza, benim öksüzüme bakacaksan, bu vebale gireceksen, benimle evlen der. Bizim sağır hatun çok merhametlidir. "Peygamberim Resulullah'ta" öksüz büyüdü, senin torunun, benim evladım der..Abdulkadirağamla evlenir, minik Hamdi'yi bağrına basar, büyütür.. Rahmet canına..
Eskiden insanlar lakapları ile anıldığı için, bizim Hamdi'ye sağır hatunun Hamdi anlamında "Saarın Hamdi" denir ve öylede hitap edilir. Torun Hamdi; Yiğit, Gözükara, dedesinin gözbebeği Hamdi; 12..13 yaşlarına gelipte, ergenliğe erince "PEMBE" kız ile evlendirilir. Çerçicilik yapıp köy, kasaba, şehir, gezen Hamdi, çocuk yaşta da ailesininde geçimini üstlenir. Pembe'side er'ini çok sever, her daim yolunu bekler...
Gel zaman, git zaman Hamdi ile Pembe'nin 2 erkek, 4 kız çocuğu olur. Fadime, Behiye, Makkuş, Emsal koyar adlarını. Büyük oğluna Mehmet Seyit, (Avare Seyit) küçüğünede kendisi için, İstanbul'u terkedip, gelip, yetiştirip, büyüten dedesinin adını koyar. "Abdulkadir, Ahde Vefa" bu olsa gerek. Bizim Hamdi (ilk siyah beyaz resimdeki) eşini ve çocuklarını çok sever, onlardan ayrı kalmamak için birkaç köye gider, satışını yapar, döner. Elindeki para bitinceye kadar gitmez, paraya tamah etmez, vaktini çocukları ile geçirir. Sevinçli günlerinde ise tavacılara "Nevşeer Tavası" yaptırır, çocuklarını toplar, onların mutlulukla tava yemelerini seyreder, mest olur. Helâl parayla, sevgi dolu yuvada büyüyen çocuklar, evlenseler dahi, yıllar geçse bile bu beraberliği yaşatmaya, toplu olarak birarada bulunmaya devam etmişlerdir. Birbirlerine tutkunlukları Hamdi ağanın vefatından sonra büyük oğlu Avare Seyit'in etrafında kenetlenerek devam etmiş. Avare Seyit dedimde; rahmetli babamda Antalya'da "Avare Seyit" adı geçtiğinde bi durur, bi iç çekerdi. Akran ve arkadaş olduklarını, "Saarlar" gibi aslı, nesli temiz bir sülaleden geldiğini, mayasının doğrulukla yoğrulduğunu anlatır. Pınarbaşı'lar der, bir daha demezdi...
"Saar" sülalesindeki bu tutkunluk güzün etlik kesiminde ve bayramlarda tavan yaparmış. Nasıl mı; himen diyivireyim; Etlikte tüm sülale biraraya gelir, büyükbaş hayvan kesilince, elbirliği ile parçalanır, kelle, paça, işkembesi temizlenir, etler pişirilir, hep birarada oturlanır, yenilir. Gışlık, gayıt-gaman kavurma, sızgıt yapılır, bölüşülür, evlere dönülürmüş...
Sırası gelmişken bayramlarıda diyivireyim; tüm sülale bayramın ilk günü biraraya gelip cümbür, cemaat "Pembe" anadan başlayıp, bayram ziyaretine giderlermiş. Her gidilen evin fertleride bu kervana katılır, o evden çıkılıp, kime gidilecekse eklene, eklene toplu olarak bütün sülale dolaşılır, oda yetmez 50..60 kişiye ulaşan "Saarlar" Bayramcı Kervanı; Niğde'deki Behiye kızımızıda ziyaret eder. Sülale bayramlaşması bitince herkes evine dağılır. Bayramın 2. ve 3. günü konu komşuya sıra gelirmiş...
Düşünün; 50.. 60 kişilik bayram gezmesi, çoluk, çocuk tam bir curcuna da olmanın mutluluğu tarif edilebilirmi...
Birde "Saarlar Sülalesinde" kızlar ve gelinler çok kıymetliymiş. Nevşeerimizde erkek çocuklarımız Padişahın sol yanıyken; Saarlar Sülalesinde kız çocukları baştacı ve padişahın sol yanıymış. Bu arada damatlarımızda çok şanslıymış. Boşuna dememişler;
"Tarla alacaksan, taşlı yerden,"
"Kız alacaksan, gardaşlı yerden," diye...
Damatlarımızda saarlardan kız almışlar ve dört ayak üstüne düşmüşler, saarlara karışıp, el üstünde tutulmuşlar. Makkuş halayla evlenen bizim oğlumuz; Osman emmimizde bu şanslı damatlardan biri olmuş..
Hamdi ağamızın 2.oğlu Abdulkadir (sağ alt resim) genç yaşta vefat edince; Saarlar sülalesi Eşi Atiye gelinin akrabaları "Karabiberler" ile birlikte 5 erkek çocuğuna sahip çıkılmış. Atiye gelinde vefalı çıkmış, evlenme sözü edildiğinde benim 5 tane kocam var, 6.ya ne gerek var diyerek herkesi terslemiş. Geçen sene vefatına kadar, çocuklarının başında durmuş. O küçük çocukların bugün Nevşehir'in sayılan, sevilen esnafları arasında yerlerini almalarını sağlamıştır. Akraba evlilikleri ilede birlikteliklerini perçinlemişlerdir.
Saarın Hamdi'nin karısı Pembe anaya o kadar saygı ve sevgi beslenirmişki; ölen oğlunun karısı ve çocuklarının başında durduğu için tüm saar sülalesi o evde sık sık biraraya gelirlermiş. Üstteki resimdeki Avare Seyit ise anasına çok düşkünmüş, anasının üzerine titrermiş. Onu üzmemek ve kırmamak için çok dikkat edermiş. Sülalenin bütün fertleride Avare Seyit'in etrafında imiş. Pembe anaya oğullar, kızlar, damatlar, gelinler ve torunlar "ANAM" diye hitap ederlermiş.