Depremin daha ilk saatlerinde, devletimizin bütün kurumları gibi, Diyanet İşleri Başkanlığımız da bölgeye hemen koordinatör müftüler atayarak depremde vefat eden kardeşlerimizin cenaze tekvin ve techizleri ile ilgilenmiş, yakınlarını kaybeden kardeşlerimize manevi destek ekipleri oluşturmuştur...

DEPREM BÖLGESİNDEN SELAM GETİRDİK 

Depremin daha ilk saatlerinde, devletimizin bütün kurumları gibi, Diyanet İşleri Başkanlığımız da bölgeye hemen koordinatör müftüler atayarak depremde vefat eden kardeşlerimizin cenaze tekvin ve techizleri ile ilgilenmiş, yakınlarını kaybeden kardeşlerimize manevi destek ekipleri oluşturmuştur.

Bölge hiç boş bırakılmamış, gönüllü personelimiz ekipler halinde bölgede çok etkin bir şekilde yer almıştır.

Biz de bu gönüllüler ordusunun birer neferi olarak yola koyulduk. Deprem bölgesine il müftümüzün tavsiyeleri ve yakınlarımızın dualarıyla uğurlandık.
Görev yerimiz  olan Kahramanmaraş'ın Türkoğlu ilçesine intikalimiz akşam saatlerini buldu.

Televizyonda gördüğümüz manzaraların ürpertisiyle yolculuk zorlu geçti. Bölgeyi gördüğümüzde içimizdeki ürperti yerini üzüntü ve korkuya bıraktı. Yıkımın dehşeti ve büyüklüğü karşısında insanın idrak sınırları zorlanıyor, gözleri gördüklerine inanamıyor.

Yerle bir olmuş binalar, viraneye dönmüş mahalleler, bıçakla kesilmiş gibi yarılmış yollar, minareleri yıkılıp çökmüş camiler ve terkedilmiş hayalet bir şehir... Ve bu hayalet şehrin içinde, çadır kentlerde, ihtiyaçlarıyla boğuşan insanlar... Yaralı, hüzünlü, kanatları kırılmış insanlar...

Türkiye’nin her yerinden gelen bütün görevliler, insanların taleplerine yetişmeye çalışıyor. Vakıflar, dernekler ve bütün sivil toplum örgütleri mobil aşevlerini kurup herkese yemek ikram ediyor. İsimlerini ilk kez duyduğum nice kuruluşlar getirdikleri ihtiyaç malzemelerini depremzede kardeşlerimize ulaştırmaya çalışıyor.

Sözün bittiği yer derler ya, manzarayı görünce tam da bu duygularla kendimize hakim olamayıp arkadaşlarımızla birlikte bir köşeye çekilip birbirimizi teselli etmeye çalışıyoruz.

İlk gün Türkoğlu İlçe Müftülüğümüzde, Koordinatör Müftümüz Nevşehir İl Müftü Yardımcımız başkanlığında toplanıp Türkoğlu’ndaki personelimizle birlikte planlamalarımızı yaparak ekipleri oluşturduk ve hemen sahaya çıktık.

Şehirde oluşturulan çadır kentlerde, vatandaşlarımızın her türlü ihtiyacının karşılanması, devletimizin şefkat ve merhamet elinin her vatandaşımıza ulaşması bizleri gururlandırdı.

Çadır kentte her çadırı, her sosyal donatı alanını ziyaret ederek kardeşlerimizin acılarına ortak olduk. Vefat eden kardeşlerimizin ruhuna Kur'an-ı Kerim tilavet edip dua ve niyazda bulunduk. Yaralı kardeşlerimize Rabb’imizden şifa talebinde bulunduk.

Çadır kente kurulan çadır mescitte namazımızı, görevlimiz Muhammed Said hocamızın arkasında huşu içerisinde eda ettik. Hocamızın namaz sonrasındaki Kur’an-ı Kerim tilaveti bizleri adeta mest etti. Namazı müteakip hocamızla tanıştık. Depremde aynı camide görev yaptığı meslektaşını kaybeden hocamız hâlâ üzüntüsünü atlatabilmiş değil.

—“Hocam, hâlâ Rahmetli Mustafa hocam gelecekmiş gibi hissediyorum diyor.”

Deprem bölgesinde hocamızla birlikte 69 meslektaşımız şehadet şerbetini içti. Meslektaşlarımıza ve tüm deprem şehitlerimize Allah’tan rahmet temenni ediyoruz.

Çadır kentte oğlunu, gelinini ve torunlarını kaybeden Ayşe Teyze, ziyaretimiz sonunda Anadolu kadınının ferasetini ve dirayetini ortaya koydu:
“Yavrum Allah verdi, Allah aldı. Yuvamız yıkıldı ama Rabbim vatanımızı korusun. Evimiz olmadan yaşarız ama vatanımız olmadan yaşayamayız. Allah vatanımıza zeval vermesin.”  Ayşe Teyzenin elini öperek hayır duasını alıp oradan ayrılıyoruz.

Görev süremiz boyunca her gün ekipler halinde Türkoğlu’nun gidilmedik köyünü bırakmadık.

Pınarhüyük köyümüzde depremde annesini kaybeden Kerem yavrumuzun eşofman ve ayakkabısı yokmuş. Kerem’e ayakkabı ve eşofman alıp onunla bahçelerinde top oynadık. Kerem’in sevincini tarif edemem.

O bölgede Alevî kardeşlerimizin bulunduğu Özbek köyünü de ziyaret ettik. Kardeşlerimiz, bizim Hünkar Hacıbektaş-ı Veli Dergahı Nevşehir’den geldiğimizi öğrenince bizleri bağırlarına bastılar. Biz de çam sakızı çoban armağanı hediyelerimizden ikram ettik. Memnun kaldılar; zira yüreklerimizi parçalayan ve sarsan bu acı, bizi millet olarak tek vücut yaptı.

Cuma günü köylerimizi ziyaret ettik. Cuma namazı saati geldiğinde Güllühöyük, Çamrak köyünde idik. Camimizin minaresi yıkılmış, minberi zarar görmüş, hocamız da yaralanmış ama yine de camisinin başından, cemaatinin yanından ayrılmamış. Bizleri de yanında görünce sevindi, gözleri doldu.
—“Hocam hoş geldiniz, bizleri duygulandırdınız. Allah sizlerden razı olsun, uzaktan mavi yeleklerinizi görünce gururlandım. Cemaatime dönüp mavi yelekliler diyanet mensubu, benim meslektaşlarım.” dedim.

Hocamız rahatsız olduğu için namazı ben kıldırdım. Müezzinliği de Ahmet Aydemir hocam yaptı.

Evleri yıkılmış, traktörleri, ziraat aletleri enkazın altında ezilmiş, enkazın altında annelerini, babalarını, evlatlarını, torunlarını, gelinlerini, amcalarını, dayılarını kısacası canlarını kaybetmiş cemaatin karşısında; minaresi yıkılmış minberi hasar görmüş bir camide hutbe irad etmenin ne denli zor olduğunu takdirlerinize arz ederim.

Hutbede evvela, kayıplarımıza baş sağlığı dileyip yaralılarımız için şifa temennisinde bulundum.

Sonra devlet büyüklerimizin, Nevşehir Valimizin, Belediye Başkanımızın, İl Müftümüzün ve tüm Nevşehir halkının selam ve hürmetlerini, taziye ve geçmiş olsun dileklerini ilettim. Ve hutbeye devam ettim:

“Gün birlik ve beraberlik günüdür. Dua günüdür. Yüreklerimizdeki zelzeleyi durdurma günüdür. Toprağımız sarsıldı ama milletimiz sarsılmayacaktır.
Gün içerisinde bulunduğumuz Şaban ayında, Berat kandili arifesinde, Rabbimize kulluğumuzu ve acziyetimizi ifade etme günüdür. Yüce Rabbim bizlere rahmeti ve lütfuyla muamele eylesin ve bizlere bir daha böyle acılar yaşatmasın.”

Hutbeden sonra namazı huşu ile eda ettik. Namazdan sonra da Ahmet Aydemir hocam duygu yüklü bir konuşma yaptı.

Camide gözyaşları içerisinde kardeşlerimizle kucaklaşıp sarılmamız, ömür boyu unutamayacağımız hatıralar arasında yerini aldı.

Bölgedeki kardeşlerimiz ilk şoku atlattıktan sonra vefat eden yakınları için mevlüt organizasyonları yapıyorlar. Biz de birçok köyde mevlütlere iştirak ettik. Kardeşlerimizin acılarını paylaştık.

Türkoğlu-Kirmakaya köyünde evi yıkılan ve iki çocuğunu enkazdan çıkarıp hastaneye götüren Süleyman Bey’in yaşadıklarını, çocuklarının tedavi sürecini ve çadır ihtiyaçlarını yetkililerle paylaştık.  

Yolda karşılaştığımız Kemal Amcanın yorgunluk çayı ricasını da kırmadık.

Bakıma muhtaç çocuklarını ve yakınlarını bırakarak köylerde bizimle birlikte fedakârane çalışan bayan Kur’an Kursu hocalarımız da orada, adeta bayanların gönlünde taht kurdu.

Bize rehberlik eden Maraşlı hocamız Şükran Hanımı ve öğrencilerini de unutmamız mümkün değil.

Türkoğlu merkezinde imam hatip lisesi çevresini aşevine çeviren Ali abi ve ekibi de gerçekten takdire şayan hizmetlere imza atıyor.

Türkoğlu ilçesinde birlikte çalıştığımız, ülkemizin çeşitli bölgelerinden gönüllü gelen tüm personelin, bilhassa memleketlerine hizmet eden, kendileri de depremden etkilenen müftülük personeli meslektaşlarımın gayret ve çabalarını da Rabbim mükâfatıyla ödüllendirsin.

Gönlüne hitap ettiğimiz, acılarına ortak olduğumuz, duygularına tercüman olduğumuz her kardeşimize siz değerli kardeşlerimizin  selam ve hürmetlerini; taziye ve geçmiş olsun dileklerini ilettik. 

Her nereye gittiysek oradaki kardeşlerimiz “Hocam, sizler -Nevşehir olarak- hem binlerce depremzedeye ev sahipliği yapıyorsunuz hem de tırlar dolusu yardım gönderiyorsunuz. Rabbim sizlerden razı olsun. Sizler de değerli kardeşlerimize bizim selam ve hürmetlerimizi iletin.” dediler. 

Elçiye zeval olmaz. Kardeşlerimizin selamını arz eder, saygılar sunarım. Yüce Rabbim ülkemizi ve tüm insanlığı her türlü afet ve musibetten muhafaza eylesin.

HÜSREV ÖNDEGELEN