Aslanlarınızı Öldürmeyin!
Tarih sadece geçmişi anlatmaz, geleceği de uyarır.
Moğollar 13. yüzyılda Orta Asya’yı kasıp kavururken, Horasan’ın göz bebeği Buhara şehri de bu istilanın hedefi oldu. Cengiz Han, halkı teslim olmaya çağırdı:
"Silahlarını bırakan güvendedir. Savaşanlar kendi sonlarını hazırlar."
Buhara halkı ikiye bölündü.
Bir grup direndi. Dediler ki:
“Bizi gerçekten yenebilecek olsalardı, bizimle pazarlık etmezlerdi.”
Onlar için iki güzel sonuç vardı: Ya Allah’ın yardımıyla zafer, ya da şehitlik onuru.
Diğer grup ise korkuyu seçti.
"Kan dökülmesin" diyerek teslim oldular. Yetmedi, düşmana yardım ederek direnen kardeşlerini sırtından hançerlediler.
Cengiz Han’ın vaadi de tam bu zayıf noktayaydı:
“Bize yardım edin, direnenleri yok edelim. Sonra sizi başa geçirelim.”
İhanet edenler, silahsızlandırıldı.
Sonunda Cengiz Han, o unutulmaz cümleyi söyledi:
“Eğer güvenilir olsalardı, biz yabancıyken kardeşlerine ihanet etmezlerdi.”
Ve tarih bir kez daha yazıldı:
Aslanlarını öldüren milletlerin, düşmanın köpeklerine yem olması kaçınılmazdır.
Bugün hâlâ benzer sahneleri yaşıyoruz.
Korkuya yenilenler, teslimiyeti "barış" sanıyor.
İlkesizliği "akılcılık", ihaneti "uzlaşı" olarak pazarlayanlar var.
Ama tarih hep aynı uyarıyı yapıyor:
Aslanlarınızı öldürmeyin.
Çünkü onlar sustuğunda, düşman köpekleri havlamaya başlar.
Bir halkı güçlü kılan tanklar değil, karakterdir.
Ve gerçek zafer, sadece hakikate sadık kalanlarındır. Ve tarih bir kez daha bize sesleniyor:
Aslanlarınızı öldürmeyin!
Direnenleri karalamayın, onurlu olanı susturmayın, korkuyla ihanet yoluna sapmayın.
Çünkü düşman, sizin aranızda hain ararken bile asla dost olmaz.
Bugün de gözümüzün önünde aynı sahneler yaşanıyor.
Gazze’de, bir lokma ekmeğe muhtaç çocuklar, bombardıman altındaki anneler, açlığa ve susuzluğa rağmen vatanını terk etmeyen, son nefesine kadar direnen kahramanlar var.
Silahları yok belki ama iradeleri çelik gibi.
Sayıları az, imkanları kıt ama onurları sarsılmaz.
Onlar bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlatıyor:
Direniş sadece güçle değil, imanla olur.
Bu çağın aslanları, Gazze’de aç, susuz, yaralı ama boyun eğmeden yaşıyor.
Ve bizlere şu sesi duyuruyorlar:
“Ya zafer ya şehadet.”
“Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et.”
(Bakara Suresi, 250. Ayet)
Gerçek zafer, hakikate sadık kalanlarındır.
Ve gerçek kardeşlik, kardeşini unutmamakla başlar.
Tuncay Dalcı