“İKİ BAYRAKTAN BİRİNE YAZIL!”

TDV (Türkiye Diyanet Vakfı)’nın her yıl düzenlediği geleneksel “Kitap ve Kültür” fuarı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş tarafından Ankara Kocatepe Cami avlusunda açıldı. Otuz sekizincisi düzenlenen fuar, eskiden yılda bir defa olmak üzere İstanbul ve Ankara’da açılırdı. Artık birçok büyük, hatta küçük şehirlerde dahi açılmaktadır. Bu sebepten midir yoksa başka bir gerekçeden mi bilinmez bu yıl kitap fuarına çok rağbet yoktu. Haliyle fuar da can-canlı değildi. Hareketli olmamakla beraber gene de alıp okunacak bir hayli kitap var.

Öteden beri kitap okunmadığı için hayıflanırdık. Artık durumun değiştiğini düşünüyorum. Zira çok kitap basılıyor ve okunuyor. Bu durum son yıllarda yapılan istatistiklere de yansımaktadır. Kütüphaneler genç araştırmacılarla dolarken, toplu taşıma araçları, kafe ve bekleme yerlerinde de çokça kitap okuyana rastlamak mümkün.

Bu notu üştükten sonra tekrar fuara döneyim. Büyük bir iştiyakla kitap stantlarını gezerken yakın tarihimizin ilim, hukuk ve devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa hakkında kerimesi Fatma Aliye’nin yazdığı “Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı” kitabı dikkatimi çekti. Pınar yayınlarından çıkan kitap dikkatimi çekti. Aldım ve okudum.

Çok hacimli olmayan eser, birçok yeniliğin öncüsü Abdülmecit döneminde gerçekleşen ve tarihte “Tanzimat Fermanı” olarak yerini alan, sosyal statü itibariyle Gayr-ı Müslimlerle Müslümanları eşitleyen, o belgeyi kaleme alan Mustafa Reşit Paşa’ya da yer vermiş. Kitap, ayrıca dönemin Maarif, maliye ve sosyal yapısından da bahsetmektedir.

Tarih okumayı sevmekle beraber yakın dönem tarihî olaylarını daha çok seviyor ve merak ediyorum. Bu tür kitapları okuyunca günümüzde cereyan eden olayları daha iyi anlıyorum.

Kadim dönemden bu tarafa idare edenlerle idare edilenler hep olagelmiştir. Bu hal dünya var oldukça olacaktır. Tarih boyunca idare eden kendi ekibiyle gelirken, bir önceki idare edenlere de hoş olmayan muameleler yapılmış.

Hiç şüphesiz Osmanlıda iktidara gelme ve gitmeler Padişahlar kadar diğer bürokratlarda da olmuştur. Yetişmiş adam azlığından mı, yoksa Batıya hayranlıktan mı bu durum Osmanlının son döneminde daha çok görülmektedir.

‘Yönetim şerik kabul etmez’ diye güzel bir söz vardır. Yöneten yönetim erkini paylaşmak istemez. İnsanda var olan riyaset hırsından dolayı iktidar mücadelesi, geçmişte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte hep olacaktır. Önemli olan yönetenlerin yönettiği insanlarla olan ilişkisi ve ortaya koyduğu hizmetlerdir.

Bununla alakalı mezkûr kitaptan bir bölüm arz etmek istiyorum. O dönemin en seçkin ilim adamlarından biri hiç şüphesiz Ahmet Cevdet Paşa’dır. Paşa, yaşadığı döneme damgasını vuran, Gülhane Hattı Hümâyunu kaleme alan önemli devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa’nın özel yetiştirdiği insanlardan biridir.

Kendisi gibi olan ve bu durumu bilen arkadaşlarından bir Ahmet Cevdet Paşa’ya: “Ya bizim tarafa gel! Ya öbür tarafa git! İki bayraktan birine yazıl! Zira buraya gelip gittiğinden heyet-i hazıra senden emin olamaz. Biz yarın meydana çıkacak olursak birinci işimiz seni ezmektir!” der.

Bu ayrımcı ve ötekileştirişi beyandan rahatsız olan Cevdet Paşa: “Ben devlettenim! Küçük rütbede bir adamım! Vükelanın ihtilafına karışmak bana yakışmaz. Ben herkesle barışığım. Mutlaka bir bayrak altına girmek gerekiyorsa, Beyazıt Meydanına bir bayrak açıp yalınız başına altına otururum” diye cevap verir.

Bu duruma çok üzülen Cevdet Paşa, verdiği bu cevapla da iktifa etmez bulunduğu yerdeki odasını boşaltıp, temizledikten sonra siyasetle ilgisini keser. Tekrar ilmi çalışmalarına döner. Ardından şu beyti söyler:

Yârın vefası yok dil ağyâr gine cû

Cevdet azimet etmeli uzlet diyârına

  • ARA SÖZ: Yıllar önce görev yaptığım kuruma dönemin valisi geldi. Şehirde aynı partiye mensup siyasiler arasında ayrılık vardı. Her bürokrat bir kesimin adamı olmak durumundaydı. Vali de birilerinden yanaydı. Bizi de kendi yanında hissediyordu.

Oradan buradan biraz muhabbet ettikten sonra yaptığım açıklamalardan rahatsız olacak ki; “Ahmet Bey, sen kimin adamısın, kiminlesin!” dedi. Hiç beklemediğim bu sualden çok rahatsız oldum. “Sayın valim, ben devletten ve evraktan yanayım. Bahsi geçen siyasilere de sadece saygı duyarım o kadar…”

Bu sözümün mekrini çekmedim değil…!

Cevdet Paşa’nın da sarayda olduğu bir gün yani 1852’de ansızın Babıali’ye şehzade Abdülhamid Han teşrif eder. Cevdet Paşa’nın da içinde olduğu saray erkânı teşrifatta bulunur. Padişah atından inip, daire-i hümayuna giderken Cevdet Paşa’nın önüne geldiğinde durur.

Yaveri Ali Paşa’ya; “Bu Cevdet Efendi değil mi?”

Ali Paşa; “Evet Efendimiz” dediğinde,

II. Abdülhamid; “Ben onu çok severim. Zira hem dirayetli ve malumatlı bir zât, hem de güzel ahlak sahibidir” der ve yürür. (…)

‘Zat-ı Şahanenin, Cevdet Efendi’ye o şekilde iltifatının sebebi Cevdet Efendinin hiçbir tarafı tutmayıp hiçbir dedikodunun muhatabı olmadığı kulağına gitmiş. Daha sonra Cevdet Efendi’ye bu durumu bildirmişler…’

Genellikle II. Abdülhamit döneminde yenilikçi ve gelenekçi olmak üzere bürokratlar iki kısımdı. Cevdet Paşa gelenekçilerdendi. Bir ara sadrazamlık ta yapan Paşa, II. Abdülhamit döneminde her ne kadar fazla gözükmese de çok yaralı işler yapmıştır. Ahmet BELADA