Kesik Ellerden Yapılan Fabrikalar!
İsmet Özel Faydasız Yazılar isimli kitabında insanları kategorize ederken “taş” gibi, “şeker” gibi ve “yağ” gibidir der. Taş gibi adamı kıran ve kırılan haliyle sert yapılı olduğunu; şeker gibi olanı gelen ağam giden paşam, bana değmeyen yılan bin yaşasın kabilinden etliye sütlüye dokunmayan insanlar olarak tarif eder. Yağ gibi insanı ise; geçmişini bilen ama geçmişe takılıp kalmayan, anını değerlendiren, geleceğini kurgulayan olarak tanımlar.
İnsan kindar olmamalıdır. Nurettin Topçu’nun “Kin İle Din Birleşmez” sözünü de unutmamalıyız.
Maksadım kerme tutmuş yarayı tekrar kanatmak değil. Lakin geçmişte yapılanları da hatırlamak gerekiyor. Yeni görüntüleri çıkmakla beraber aşağıdaki resme iyi bakmak gerekiyor. Altında can veren mazlumun çaresizliği, zalim Batılının rahatlığı! Hem de tüm dünyanın mazlumlarına parmak sallarcasına!..
Bu gördüğünüz resim Afrika asıllı ABD vatandaşı George Floyd'un öldürülme anıdır… Vikipedi’den aldığım bu resmi şöyle görüyorum; zalim polisin şahsında Batıyı, öldürülen Floyd’dun şahsında da tüm dünya mazlumlarını…
ABD’de cereyan eden bu hadiseden sonra Amerika başta olmak üzere çoğunluğu zenci olmakla beraber özellikle İngiltere, Fransa, İtalya, Belçika vs gibi ülkelerde de ayaklanmalar oldu. Bu ayaklanmalar esnasında ne kadar can kaybı, ne kadar mal kaybı, ne kadar zayiat oldu bilmiyorum ama bu arada dikkatimi çeken asıl mesele Batılı şehirlerdeki heykellerin kırılmasıydı.
Hemen tüm Batılı şehirlerin merkezinde bulunan bu heykellerin çoğu eli kanlı ve Batı’nın üzerine oturduğu haram servetin mümessilleridir. Yukarda bahsettiğim gibi “yağ” gibi insanlar hiçbir şey olmamış gibi hayatlarını devam ettirseler de zamanı geldiğinde kimin kime ne yaptığını iyi biliyor.
Bu hatırlatmaların ardından Belçika/Brüksel’de heykeli kırılmak istenen ve hatta kırılan Kral II. Leopold’ın yaptıklarından kısaca bahsetmek istiyorum. 1835 yılında doğup, 1909 yılında ölen Kral, tamı tamına 44 yıl iktidarda kalmıştır. En çok gezen Krallardan olan Leopold, 1860’da Osmanlının başkenti İstanbul’a da gelmiştir.
Bir konuşmasında özelde Belçika genelde bütün Batılılara şu tavsiyede bulunmuştur: “Komşularınızla iyi geçinin; fırsat çıktığı anda denizlerin ötesine yayılın. Orada ürünleriniz için kıymetli pazarlar, ticaretiniz için gıda (…) ve büyük Avrupa ailesi için de daha iyi bir konum bulacaksınız” Vikipedi
Leopold hakkında bir şeyler demeden önce HECE yayınlarıyla ilgili birkaç kelam etmek istiyorum. HECE yayınları kurulduğu andan itibaren kültür hayatımıza çok ciddi katkı sunmuştur/sunmakta da. Çıkarttıkları “HECE” ve “HECE Öykü” dergileri, özellikle çıkarttıkları birbirinden değerli HECE özel sayılarıyla, yıllarca geçerliliği kaybolmayacak, arşivlerde saklanacak nadide bilgileri ihtiva eden bilgi havuzu niteliğindedir.
Bunların da ötesinde ülkemiz ve ülke dışından telif tercüme edip neşrettikleri kitaplar ise ziyade övgüye layıktır. Merak eden ilgililerine tavsiyenin yanı sıra bahsi diğer Afrika üzerine yaptıkları yayınlar Türk okuyucusunun eşine az rastlanır niteliktedir.
Bunlardan “Afrika’nın Paylaşımı” Thomas Pakenham’ın derlediği, Dilan Pamuk’un tercüme ettiği yedi yüz seksen dört sayfalık kitap Afrika kıtasını ve orada yaşananları merak edenler için iyi bir kitap. İki ciltlik HECE özel sayısı ise tek kelimeyle mükemmel
Bahsi geçen kitapta genelde Afrika olmak üzere özelde Belçika Kralı Leopod’un Kongo’da Kongolulara neler yaptığını göreceksiniz. Kendi memleketlerinde, kendi toraklarında elmas ve kauçuk toplarken zorla ve en iptidai şartlarda çalıştırılan mazlum ve masum Kongolu insanlara neler yapıldığını göreceksiniz.
Kral bunları yaparken diğer Batılıların yalınız yapamazsın! Yalınız yiyemezsin! Ya bizi de ortak edeceksin yahut dirliğini bozarız diye tehdit etmişler. Bunun üzerine kan dökücü diğer Batılı dostlarıyla da iş birliğine gitmiştir. (İngiltere, Fransa ve ABD) (I)
Hatırlayınız daha bundan yirmi küsur yıl önce 1991-95’de hem de Avrupa’nın göbeğinde Bosna Hersek katlamanı gerçekleştiren Sırbistanlıların; “-Yaklaşık olarak- Biz döktüğümüz kanı, öldürdüğümüz insanları sadece kendimiz için değil Batılılar adına da yapıyoruz…” demeleri gibi?
Belçika Kralı Leopold yaptığı ve yapacağı haksız ve hukuksuz işler için önceden kılıf bulmayı da ihmal etmemiştir. 1896’da ‘yerlilerin mağdur olabileceği her türlü şiddet eyleminden hukuki yetkileri haberdar edecek altı adamdan oluşan yerlileri koruma komisyonu atadı. Toplanacakları doğru dürüst yerleri olmayan, zulmün işlendiği yerden çok uzaklarda bulunan komisyon; üç Belçikalı Katolik rahip, iki İngiliz vaftiz misyoneri ile bir Amerikalı vaftizciden oluşmaktaydı. Atanan altı kişilik “Yerlileri Koruma Komisyonu” Batı’da övgüye mazhar olurken, ne hikmetse zulme maruz kalan, güya haklarını korumak için kurulan yerli kauçuk ve elmas işçilerinin hiç haberi yok!...
Leopold bunu yaparken Kongo’ya medeniyet getirmek, haklarını korumak gibi insanların dikkatini celbedecek argümanlar ileri sürmeyi de ihmal etmemektedir.
“İYİ POLİS-KÖTÜ POLİS” Batı zihniyetinin bir diğer anlayışı da iyi polis-kötü polis rolü oynamalarıdır. Belçika Kralı Kongo’da kauçuk ve elmas işçilerine en deni muameleyi yaparken seyirci kalan diğer Batılılar, yapılması gerekenler yapıldıktan sonra devreye girerek sanki Afrikalıların haklarını koruyormuş gibi gözükerek bir takım girişimde bulunmalarıdır…
Burada da durum aynı olur. Bunu özellikle de İngilizler yapıyor. Hem işçiler, hem köy ve şehirdeki insanlarla görüşerek yapılan zulmü ispat etmeye çalışırlar. Acımasızca dövülen kadınlar ve çocuklar, istedikleri kadar kauçuk ve elmas getiremediği için eli kesilen insanlarla röportajlar yapıyorlar. Hazırladıkları raporu kamuoyuyla paylaşmak istediklerinde ise Kral Lepold İngilizleri ticari ortaklıktan çıkarmakla tehdit ediyor... Buna rağmen kısmi sansüre rağmen hazırlanan rapor yayınlanır. Güya infial oluyor!...(II)
Genelde Afrika kıtası özelde Kongo veya Güney Afrika olmak üzere zulmün ve haksızlığın en alasını göreceksiniz.
Haksızlık ve hukuksuzluk Afrika’yla da mukayyet değil. Amerika kıtası ve yerlilerine, Avustralya kıtası ve yerli Aborjinler’e yapılanları insanım diyenin kabullenmesi mümkün değil.
İspanya’sıyla, Portekiz’iyle, Hollanda’sıyla, İngiliz’iyle, Fransa’sıyla, Almanya’sıyla hulasa tüm Batılıların adam yerine bile koymadıkları insanları en iptidai şartlarda çalıştırıp, istediklerini yapmadıklarında da acımasızca ve kendi vatandaşları önünde öldürerek tarifsiz servet sahibi oldular.
Eğer bugün Batılı devletler mamur ise o şehirlerin asfaltında, binalarında tüm bunların ötesinde fabrikalarının harcında, tuğlasında mazlum Afrikalıların, Amerika ve Avustralya yerlilerinin ve hatta petrol zengini “şeyh ve kralların” kanları, kesik elleri var.
Unutmamak gerekir ki, yapılanlar unutulmuyor. İsmet Özel’in “yağ” gibi diye tanımlamaya çalıştığı insanlar, yeri ve zamanı geldiğinde geçte olsa bu dünyada hesabını sormaya çalışıyor. George Floyd’un ABD’de tüm insanların gözü önünde öldürülmesinden sonra Batı şehirlerindeki eli kanlı heykellerin yıkılmak istenmesini bu yönüyle de düşünebiliriz.
Ahmet BELADA
--------------0--------------
I- Afrika’nın Paylaşımı; Thomas Pakenham; HECE Yayınları; Ankara 2019; s.725-738
II- Age; s.645-666