KUMA

Var, var…Bir olağanüstülük var bu işte.

Enişte…Bilal.

Binbir zorlukla ,yalvar yakar, bütünlemelerle tökezleyerek,5 yılda

ortaokulu bitirip vergi dairesinde küçük bir memurluk buldu ya.

Kendini Maliye Nazırı sanıyor.

Vergi işleri umum müdürünü bile beğenmiyor.

‘’ Sen, sen ! Bu köyden çıkmış ilk üniversite mezunu münevver adamsın !

Kendine güven, değer ver. Mütevazı olma o kadar; sonra inanırlar haa ! ‘’

‘’ Sen ailemizde en zeki delikanlısın . ‘’

‘’ Hadi bakalım ilerde umum müdür ol, mebus ol, vekil ol da köylünü kurtar. ‘’

‘’ Bacın gözel çay demlemiş, börek de yapmış, hadi gel de icabına bakalım.’’

Hiç öyle değildi eskiden.

Daha bir yıl kadar önce, sürekli eleştiriyordu.

‘’ Üniversite iyi de, girdiğin fakülte meslek kazandırmaz insana . ‘’

‘’ Bizim müdürün oğlu da bitirdi fakülteyi, ne oldu! Baba harçlığıyla çapkınlık yapıyor şimdi.’’

Ortaokulu zor bitirmişti. Düşe kalka, yalvar yakar hocalara, Kamanlı müdüre .

Askerliğini yapınca da mebus Fikri Bey’e ziyafetler vererek…

Vergi dairesinde memur şimdi.

Biliyor ne olduğunu.

Kazada lise yoktu, vilayet merkezindeki lisede okuyacak bilgi gücü de yoktu,

maddi gücü de…

‘’ Hayırdır enişte ! Sen hiç böyle övmeleri bilmezdin, ne oldu? ‘’

‘’ Beni yanlış tanımışsın bre kayınço. Seni nasıl sevdiğimin farkında değilsin.’’

‘’ …………….. ‘’

‘’ Sen İstanbul’a gidince öyle bir boşluk doğdu ki içimde. Çok özledim seni . ‘’

‘’ Tamam, tamam ! Söyle bakalım ne istiyorsun ? ‘’

……………

Ali, ablasının yaptığı börekten bir dilim kesti, çaydan bir yudum aldı.

‘’ Ablam da güzel yapar bu böreği canım. Ellerine sağlık.’’

Ablası Zeynep gülümsedi, mutlu oldu.

‘’ Zayıflamışsın İstanbul’da. Tatilde ye biraz; etlen de öyle git.Arkadaşların şaşırsın ! ‘’

Enişte Bilal sıkıntılı…Hanımının odadan çıkmasını bekledi.

Pencereden dışarılara baktı . Aşağıda, hayatta onun tavuklara yem atışını seyretti.

Söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. Kıvrandığı belli.

………………..

Dünyalar güzeli bir kızdı Keriman.

Kentte bir numara. Pek ortalarda görünmezdi ya, bir çıktı mı, sokaklardan geçerken, esnaf kapı önüne çıkar, seyrederdi. Gül boyaklı pelerinini dalgalandırarak öyle yürürdü ki, herkesin aklı başından giderdi. Onunkisi yürümek değil, balerin gösterisi… Ortaokulun, lisenin öğrencileri de hayran hayran bakardı.

Önce saçlar…Sarışın bir şelale…Boy, bos…Giydiğini yakıştırıyor.

Askerlik Şubesi Başkanı Albay Kudret Bey’in biricik kızı.

Memleketleri Ödemiş. Albay emekli olunca ayrılacak aile buradan.

Güzel olmasına güzel de, ya bahtı ?

Kader mi demeli ?

Adana’nın Osmaniye Kazası’nda Nüfus Dairesi memuru, Dursun talip oldu Keriman’a.

Albay hiç araştırıp soruşturmadan kızını veriverdi Dursun’a.

Herkes hayret etti bu kararına babanın.

Evlendiler. Görkemli bir düğün oldu. Ödemiş’ten akrabalar geldi.

Herkes mutluydu.

Ya Keriman…

Osmaniye’ye varınca ortaya çıktı.

Dursun’un Soğukoluk’taydı bir ayağı. Küçük rütbeli memur olduğuna bakmaz da.

Pek çirkin sözler duydu konu komşudan. Kapatma, metres,içip içip rezalet çıkarmalar…

Daha haftasında…Dayak başladı.

Onurlu kzdı Keriman. Kadınlığı da onurlu olacaktı elbet.

Babasına mektup yazdı. Albay, Osmaniye’ye geldi, kızını aldı, döndü.

Güzelim genç kadın hiç ummadığı bir yaşam düzeninde tökezleyip kaldı.

Askerlik Şubesi’nde genç teğmen, üsteğmen vardı.

Fakat ‘’bakire’’ arıyordu herkes evlenmek için.

Kendini okumaya verdi Keriman. Yeni vilayet olmuş, kasaba havasından kurtulamamış beldenin kütüphanesinde okunmadık kitap bırakmadı. Romanları ardı ardına devirdi.

Daha yaşı yirmi olmadan dul kalmak…

Annesi gizli gizli ağladı.

Baba gururlu, belli etmiyor üzüntüsünü. Fakat, canından çok sevdiği kızına baktıkça…

Ne yapacağını bilemiyor…’’Emeklilik bir gerçekleşse de kendimizi Bodrum’a atsak ! ‘’

………………….

‘’ Sen konuşmasını bilirsin. Ablana anlat ! ‘’

‘’ Neyi anlatayım enişte ? ‘’

‘’ Yazıktır yav, pek genç daha. Dul kaldı. ‘’

‘’ Kimden sözediyorsun . ? ‘’

‘’ Keriman…Hani Albay’ın kızı. ‘’

Bir an başından aşağı kaynar sular döküldü Ali’nin. Duymuştu Keriman’ın başına gelenleri.

Liseyi birlikte okuduğu bir arkadaşı, üniversiteyi kazanamayınca kentte bir ilkokulda vekil öğretmenlik yapıyordu. O anlatmıştı. Belli ki, o da aşıktı zamanında ona.

‘’ Öğrendim zavallı kızın başına gelenleri. Sen neden şimdi ondan sözediyorsun ki ? ‘’

‘’ Hani, ablanı ikna etsen de…’’

‘’ Sen zavallı, aciz, basit bir adamsın enişte. Demek Keriman’ı ablamın üstüne kuma getireceksin, öyle mi ? ‘’

‘’ Dur yahu, dur, bağırma. Kuma demeyelim de !Taze hanım alma hakkımız yok mu bizim. ‘’

‘’ Sen neden sözediyorsun ? Dünya güzeli bir kadın. Kız Sanat Enstitüsü Lise kısmı mezunu. Dayısı Berlin Nato Karargahında ataşemiliter, onun yanında 2 yıl kalıp almanca öğrenmiş. Sen ne biliyorsun ? Daha Türkçe konuşamıyorsun. ‘’

‘’ Enişteni de o kadar hor görme canım. ‘’

‘’ Ben bu işte yokum. Demek ablamın üstüne ikinci karıyı alacaksın ? ‘’

Nerdeyse dizlerine kapanacak. Ha ağladı, ha ağlayacak. Perişan…

Gözler ıslak, kaymış, ağız yamuk.

‘’ Kurtarmak için canım, ortada kalmasın. ‘’

‘’ Yahu neyi kurtarıyorsun. O iyi yetişmiş bir subay kızı. Bu köy evine, bu kümes gibi yere gelin getireceksin, öyle mi ? ‘’

‘’ Canım, hayat geniş, bir daire yaptırırım uygunca.’’

‘’ Kendini bir ölç biç enişte ! Dul kadın diye satılık mal mı sandın ? İki oğlun var. Utanmıyorsun da. Yarın git, babasından iste bakalım, Albay kıçına postalıyla vura vura postalar seni.’’

‘’ İlerde ben de senin istediğin kıza görücü giderim. Her şey karşılıklı.’’

‘’ Hangi devirdeyiz yahu ! Kuma, görücü usulü kız isteme…Geçti bunlar geçtiii, sen bunları söylememiş ol, ben de duymamış olayım. Demek ablamı ikna edeceğim ha. Beni saf zannettin, maşa gibi kullanacaktın. Ben gidiyorum.’’

‘’ Anlaşıldı, anlaşıldı. Ben de seni adam zannettiydim lan ! ‘’

………………………