Ulu Çınarın Deha Hükümdarı
 
            Medeniyetleri imar eden şanlı bir milletin altı yüzyıllık ulu çınarı Osmanlı Devleti, asil hükümdarları ve kahraman milletiyle her yerde bir destan yazmıştır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde otuz üç yıl saltanatta kalan deha hükümdarı II. Abdülhamid Han, bir karış toprağımıza halel getirmeyen destansı bir padişahtır. II. Abdülhamid; imparatorluğu kıvrak zekâsı, öngörüsü, imanı ve ihlası ile yönetmeyi bilmiştir. Her işinde öncelikle tedbirli olan, tevekkülü elden bırakmayan ‘Ulu Hakan’ ümmetin derdi ile dertlenen hilafet sancağıdır.
 
            Emperyalist güçlerin yerinde duramadığı, her yanı sırtlanlarla dolu olan Osmanlı içerdeki ve dışarıdaki hainlerle çetin bir mücadeleyi II. Abdülhamid Han zamanında vermiştir. Dünyada ırkçılığın körüklendiği, ümmet bilincinin baltalandığı, etnik grupların galeyana getirildiği, toprak bütünlüğümüzün tehdit edildiği dönemde hem siyasi hem de askeri mücadelesini bir an bile bırakmayan II. Abdülhamid Han, Anadolu’nun kendi öz değerleri ile imarı için de gayret göstermiştir.
 
            Eğitimden bilime, sanayiden sanata, ulaşımdan ekonomiye yeni atılımları gerçekleştiren Sultan Abdülhamid bunun yanında Osmanlı dış borcunun 3/2’sini de ödemekten geri durmamıştır. Siyonistlerin para oyunlarıyla Orta Doğu’ya yerleşmek istemelerine engel olmuş ve kutsal toprakların millete ait olduğunu da şu sözleriyle ifade etmiştir: “Ben bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam,zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!”. Dünya üzerinde gaza ve cihad anlayışıyla hüküm süren asil milletimiz hiçbir zaman kan ve gözyaşı ile anılmamıştır. Bizim inancımızda istila yoktur. Osmanlı Devleti’nden ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra topraklarımız üzerinde kurulan devletlerin durumunu iyi gözlemlememiz lazım. Ay yıldızlı şanlı bayrağımızı gören hasret beldelerinin has evlatları ‘Bizler, Osmanlı’nın siz Türklerin değerini bilemedik.’ diye feryat ediyorlar. Vefatının yüzüncü yılında II. Abdülhamid Han’ın kıymetini dünya bir daha anlıyor. Asil ecdadımızın kahraman evladı, mazlumların gür sesi, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, dünyadaki zalimlerin gözlerinin içine baka bak zulümlerini yüzlerine her yerde haykırıyor: ‘Dünya, 5’ten büyüktür.’ diye. Barışa, huzura, insanca yaşamaya hasret milyonlar Türkiye Cumhuriyeti’ni her zaman sığınabilecekleri güvenli bir liman olarak görüyor.
 
            Son on beş yıldır istikrarlı bir şekilde yönetilen Türkiye’ye, içeriden ve dışarıdan sayısız hainlikler yapıldı. 17/25 Aralık, Gezi Olayları, 15 Temmuz’da alçak FETÖ ve yandaşlarının darbe girişimi ile uğraşacaksın; bu hainlerle uğraştıktan sonra ‘Fırat Kalkanı Harekâtı’ ile terörle kararlı mücadeleni sürdüreceksin, üstüne 2017 yılında ekonomik büyümede dünyada rekor kıracaksın dünyada eşi olmayan bir başarıdır. II. Abdülhamid Han’ın buhranlı yıllarda Osmanlı Devleti’ni hem imar edip hem de ayakta tutması başarısının tarihteki tekerrürünü yaşıyoruz. Yalnız bir farkla günümüzdeki mücadelemiz yeniden dirilişin adımlarıdır. Güçlü Türkiye’nin ayak sesleridir. Terörle bize yön vermeye çalışanlar, müttefikimiz olup da düşmanımızdan daha çok zarar vermeye çalışanlar ancak kendilerini kandırır. Terörle mücadelemiz sınır ötesinde de Afrin’in huzuru ve güvenliği için ‘Zeytin Dalı Harekatı’mız ile devam ediyor. Merhum Mehmet Akif sesleniyor kahraman yiğitlerimize“Millet için etti mi ordum sefer,/
Kükremiş arslan kesilir her nefer,/Döktüğü kandan göğe vursun zafer,/Toprağa bir damlası boş akmasın./Âmin! desin hep birden yiğitler,/«Allâhuekber! » gökten şehidler./Âmin! Âmin! Allâhuekber! Allâhuekber! /Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin? /Dinle minâremde öten gür sesin!/ Gel, bana yâr ol ki cihan titresin,/ Kimse dönüp süngüme yan bakmasın./Âmin! desin hep birden yiğitler,/«Allâhuekber! » gökten şehidler./Âmin! Âmin! Allâhuekber! Allâhuekber!”.
Rabbim, şanlı ordumuza, Hz. Muhammed (SAV)’in askerlerine yâr ve yardımcı olsun.Suriye’nin Kuzeybatısında, Kuzey Irak’ta coğrafyanın gerçek sahipleri elbet ata topraklarına kavuşacaktır.
           
            Türkiye’nin istikbalinin anahtarı aziz milletimiz elindedir. “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olup ‘Güçlü Türkiye’yi birlikte dirilteceğiz.” Osmanlı Devleti’ni yıkmaya çalıştıklarında nasıl Trablus’ta, Medine’de, Suriye’de, Balkanlar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da, Kurtuluş Savaşı’nda yekvücut olduysak bugün de bir ve beraber olmalıyız. Bizim gidecek başka bir vatanımız yok, başka bir Türkiye yok. Bizim için şahsi bir istiklal ve istikbal meselesinin önemi yoktur. Mesele ümmet-i Muhammed’in, dünya mazlumlarının meselesidir.
 
            Yüz yıl önce II. Abdülhaid Han’a yapılan saldırılarda şahsi saldırılar değildi. Sultan Abdülhaid’in şahsında milletimiz hedef alınmıştı. Sultan Abdülhamid hilafetin başındayken muhalif olanlar saltanatı sonrası pişmanlıklarını her fırsatta dile getirmişlerdir. Bu anlamda Rıza Tevfik ve Süleyman Nazif dörtlükleriyle tarihi itiraflarda bulundular:
“Tarihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek hey Koca Sultan,
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasî Padişahına.” 
(Rıza Tevfik)
“Padişahım gelmemişken ya da biz,
İşte geldik senden istimdada biz,
Öldürürler başlasak feryada biz,
Hasret olduk eski istibdada biz.”
(Süleyman Nazif)
 
            Sultan Abdülhamid Han kan dökmeyi sevmeyen bir hükümdardı. Şahsına yapılan iftiraları, hainlikleri yüce gönlü ile yeri geldiğinde affetmişti. Devletin bekası için iç karışıklıklara meydan vermemek adına tahttan indirilmek pahasına milletinin kanının dökülmesine razı gelmemiştir. Bir milletin kaderi ile kaderini birleştirmiş ‘Ulu Hakan’ın milletine duasını, hainlere hakkını helal etmeyişini paylaşmak isterim.
“Allah’ım helal etmiyorum!

Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum!

Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili'nin (SalAllahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!

Allah’ım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allah’ım!

Ya Âdil!

Bana "Kızıl Sultan" adını takan ve devrilmem için ellerinden geleni yapan Ermenileri, şimdi beni devirenlere parçalatıyorsun!

Bu cellatları da, kim bilir, kimlere parçalatacaksın?

Fakat yâ Rahman!

Adaletinle tecelli edersen hepimiz kül oluruz!

Bize acı!

Resûlünün, Sevgilinin, Kâinatın Efendisinin nurunu kaydeder gibi olduğu için bu hale gelen millete, rahmetinle, fazlınla, lütfunla tecelli et!

 Yâ Kâdir!

Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allah’ım!


Ya Ma'bud !

Ömrümde tek vakit farz namazı kaçırdığımı hatırlamıyorum!

Ama tek vakit namazım olduğunu iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!

Huzurunda eğileceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk gösteremeyen bu kulunu affet Allah’ım!Eğer, yılları tesbih dizisince süren hükümdarlığımda Seni bir kere anabildim, Resûlüne bir an bağlanabildimse, duamı, o bir kere ve bir an yüzü suyu hürmetine kabul et!

YâSübhan!

Şu titrek elleri, Kıyamet gününde sana "Ümmetim, ümmetim!" diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi ‘Milletim, milletim!’diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme! Milletimi evvelâ ‘Ba'süba'de'l-mevtsiz’ bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasib eyle!

Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet ümidim kalmadı.

Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme Allah’ım!

Ayakta duramaz, haldeyim!

Vadem ne gün dolacak Allah’ım?”

 
            Ulu çınarın deha hükümdarı cennet mekân II. Abdülhamid Han’ı vuslata kavuşmasının yüzüncü yıldönümünde rahmetle, minnetle, dualarla yâd ediyorum. Beş bin yıllık tarihimizde kutsiyetimiz uğrunda şehadete yürüyen kahraman şehitlerimize yüce Yaradan’dan rahmet diliyorum. Allah’ın yardımı bizimle beraberdir. Türk’ün şanlı destanı ilelebet devam edecektir.
 
Metin SAKINÇ
Eğitimci-Yazar