YERADLARIMIZA GÜZELLEME

- Toponimi-

Emine, Ali, Fatma,Bekir, Suzan, Şehmuz, Ülkü, Türap, Sibel, Özgür, Kaya, Deniz, Rüzgar ...

Bir an, adımızın olmadığını, doğunca, ana babamızın bize ad vermediğini düşünelim.

Nasıl bir kargaşa doğardı!

Mektup zarfının üzerinde ne yazılı olurdu? Posta dağıtıcısı onu kime verirdi?

Bir derslikte öğretmen, öğrencisine nasıl seslenirdi?

Öğrenci çizelgeleri nasıl düzenlenirdi ?

Yer adları olmasaydı ne olurdu?

Dağlar, yaylalar, tepeler, ırmak koyakları, göller, düzlükler, sazlık kamışlık yerler, çöller adsız olsaydı dünya neye benzerdi?

İnsanların kurduğu köyler, kasabalar, kentler adsız olsaydı, haritalar nasıl çizilir, ülkeler nasıl adlandırılırdı?

İlk insanları düşünelim...Yanardağlarının püskürdüğü sıcak küllere çıplak ayağını basa basa, korkudan titreyerek ilerlemektedir. Orada en etkileyici olay korkunun kaynağı volkanizmadır. Öyleyse o volkan dağına bir ad vermek gerekir. Dağ böylece ad sahibi olmuştur. Kuşaktan kuşağa o dağın adı unutulmaz; yaşatılır.

İnsanlar yeryüzü biçimlerine önce uzaklardan bakıp, göründüğü kadarıyla rengine göre ad vermişlerdir. Bir dağ; taşları karadır, öyleyse adı Karadağ, Karacadağ  olacaktır. Kayaları ak aktır; öyleyse adı Akdağ, Akçadağ olacaktır.

Küçük Asya yer adlarında ırmakların suyunun tadı da önemlidir. Halys, tuzlu demektir ve bizim Anadolumuzdaki en uzun ırmak Kızılırmak'ın eski adı budur. Biz rengine, çamurlu akışına bakarak Kızılırmak demişiz.

Göksu, Aksu, Gökırmak, Akçay, Yeşilırmak da böyle adlandırılmıştır.

Maltepe...İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da adı böyle olan, günümüzde kent içinde kalmış ,meskun mahal tepeler vardır. Adlarını nasıl almışlardır?  Ülkemizde mal ne demektir? İki karşılığı vardır bunun. Sığır, davar maldır. Sürülerin otladığı tepe...İkinci anlamı da definedir. Hitit, Kapadokya, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı...Göçler...Gidenler, gelenler...İnanışa göre, 1924 Mübadelesinde Yunanistan'a gidenler küplere doldurdukları mücevheratı toprağa gömüp, bir gün gelme ve yeniden bulma umuduyla bırakıp gitmişlerdir. Bu, elbet tevatürdür. Fakat kuşaktan kuşağa aktarılır hep. Sonuuçta Maltepe adı yaygınlık kazanmıştır.

Göztepe...İstanbul'da , kent büyüdükçe içine aldığı sayısız köy, tepe vardır. Gözetleme tepesi, gözleme yükseltisi. Haberleşme her dönemde keşiflerle gelişmiştir. Göztepe, olasıdır ki, doğudan Bizans'a doğru akın akın gelenlerin gözlendiği bir eşik olmuş,  topluluklar uyarılmış, önlem almaları sağlanmıştır.

Kaymaklı beldesinin hemen yakınındaki Göztepe de böyle bir işleve sahip olmalı.Tevatür olsa da yeraltı yaşama alanlarıyla bu tepenin doruğundaki çukurluk arasında bir tünel olduğu ileri sürülmüştür. Buradaki gözetmenler, gözleyiciler,  bekçiler bir düşman saldırısının yaklaşmakta olduğunu haber verip, halkın yeraltına sığınması için uyarmış olsalar gerektir.

Acıgöl...Dağocağı...Coğrafyacı bilginlerin yaptıkları yurt gezilerinde belirledikleri yer adları, ülkemiz toponimisinde önemli bir adım olmuştur. DTCF'de hocam rahmetli Reşat İzbırak, Acıgöl yöresi yanardağ yerbiçimlerini incelerken köylülerden mevki adlarını sorarak öğrenmiş, kaydetmiş, kitaplarında kullanmıştır.Günümüzde kurutulmuş durumdaki Acıgöl, dışarıya akıntısı olmayan bir çanakta, suları tadlı olmayan bir küçük birikintiydi. Jeomorfolojide, Limnolojide burası ''maar gölü'' olarak adlandırılır. Benzeri Konya Karapınar Meke Tuzlası'dır. Almanya'da Eiffel maarları da ünlüdür.

Dağocağı, lavların çıktığı, aktığı, aşırı sıcağın etkisiyle kararmış bir çukurluktur ki, volkanolojide kratere karşılık gelmektedir.

Karnıyarık Tepe... Tepesidelik...Derinlerdeki mağma yeryüzüne çıkmak için dipten gelen güçle yukarı itilirken, tepede tıkaç gibi sert kayalar yolu tıkadığından yanlara doğru ilerler ve uygun yerden yamaçtan dışarı akar. Karnıyarık buraya verilen addır. Tepesidelik de kratere denk yer adıdır. Çukurluk. Uygun koşullar olursa burada sular birikerek göl oluşur. Halk buraya Göllüdağ adınnı verir.

Ketir...Kıraç, suları derinlere sızdıran bazaltik, cürufumsu kayalık alanlardır ki, Acıgöl-İnallı arası bu tanıma uygundur. Kıtır kıtır: serliği, kıraçlığı, kırılganlığı anlatır.

Göllü Dağ...Kraterli dağ çukurluğu. Niğde İlindeki Göllü Dağ böyledir. Suları Hitit Döneminde yakındaki yerleşim biriminin su gereksinmesini karşılamıştır.

Hiçbir yer adı anlamsız değildir. Herbiri bir olayla bağlantılıdır. Bunlara örnek olarak Gidengelmez Dağlarını verebiliriz. Seydişehir İlçemizde kalker kayalı dağlardır. Karstik jeomorfolojide bu tür yereylerde inler, mağaralar, yeraltı çağlayanları, düdenler çoktur. Köylerden ava gidenler bir daha geri dönmeyince bu ad verilmiştir sıradağlara. Söylenen ağıtların, gidip gelmeyenlere yakılan acılı destanların  da folklorik değeri vardır.

Aldıvermez Ovası'nın adı nereden gelmektedir? Bir verip iki bile alamamak. Rençberin en önemli korkusu...Akşehir'de bu adı taşıyan düzlük bir şikayetin, sitemin toponimiye kaydıdır. Alır da toprak, vermez.

Devebağırtan Yokuşu ne demektir? Kervanlarda yük taşıyan develerin bağırtısı çan seslerini bastırır. Kıvrım kıvrım yollarda , tecim işlerinde katırlar da olur, fakat develerin daha çok sesleri çıktığından o yokuşlara bu ad verilmiştir.

Naldöken adlı yer adları, köylerimiz vardır. Taşklı, çakıllı yörelerde tek tırnaklı hayvanlara nal dayandırmak zordur. Sık sık nal düşer. Bu da masraf demektir. Öyle herkes de nal çakamaz. Nalbant gerekir.

Deveboynu ne demektir? Düzlükleri birbirinden ayıran sıradağları, yüzyıllardan beri insanlar nasıl aşmışlardır? Avcılar, çobanlar, gezginler araştırıp bulmuşlardır dağların en elverişli geçiş yerlerine. Böyle gediklere bel, belen, geçit, aşırım, gerdane (arapça) adı verilmiştir. Fakat buralara ulaşan yollar dümdüz uzanmaz. Kıvrım kıvrımdır onlar. Deve boynuna benzetilerek yer adı yapılmıştır. Ve elbette o deveboynu yollardaki kervanlarda yük taşıyan develer çektikleri ıstırabı bağırarak dile getirdikleri için de Devebağırtan adı da verilmiştir o yöreye.

Neden Anadolu'da ve onun doğuda Hazar Denizi'ne (Kuzgun Deryası) doğru uzantısı olan Azerbaycan'da Palandöken , Palantöken adlı yüce dağlara bu ad verilmiştir. Bu, sarplığı, keskinliği, uçurumları anlatan bir toponimidir. Atın eğeri bile orada durmaz. Palan, semer, eğer düşer...

Doğu Anadolumuzdaki bir sıradağın adı Allahüekber olmuştur. Tanrı büyüktür, uludur. O dağların görkemi insanlara öylesine korku vermiştir ki, Tanrı'ya sığınma yolunu tutmuşlardır.

Kozaklı kaplıcalarında neden bir sıcak su kaynağının adı Öküz Boğuldu olmuştur ? Sıcak suların fokur fokur kaynadığı bu diyarda oraya düşen öküz haşlanmıştır , büzülmüştür de ondan bu ad verilmiştir.

Kaz Dağlarındaki Gelinboğuldu adı nereden gelmektedir ? Acı öyküsü olan bir olaydır. Gelin götürülürken burada, atın ürkmesiyle düğn alayı yas alayına dönüşmüştür. Hasan Boğuldu da böyledir. Sabahaddin Ali bu olayın öyküsünü  kaleme alarak yazın dünyamıza armağan etmiştir.

Keçibuyduran Dağları bu adı nerden almıştır ? Dayanıklı hayvandır keçi. Sıcaklığın eksi 20,30 olduğu Melendiz Dağlarında bu adı taşıyan tepe vardır. Buymak, buydurmak ...Eş anlamlısı donmak, dondurmaktır.

Neden Sütdonduran Yaylası böyle bir ad taşımaktadır? Yayla yazın bile yüksekliğine bağlı olarak soğuktur; süt bile donar.

İt Ulutmaz Tepesi... At kuyruk Sallamaz Yaylası...Soğuk tepeler, yaylalar. İt uluyamaz; soğuktan ağzını açamaz. At da kuyruk sallayamaz, soğuk bir yana, sinek de yaşayamaz o ortamda.

1050'den başlayarak Anadolu'yu yurt tutan Oğuzlu Türkmen boyları, elbette boş, insansız bir ülke bulmadılar. Çok değişik diller konuşan hristiyan topluluklar vardı yarımadada. Bizans yönetiminde bu halklar ne kadar mutluydu, bilmiyoruz. Fakat, bildiğimiz halk geçim zorluğu çekiyordu. Alışveriş zayıftı ve Sasani saldırıları Anadolu'da pek çok kenti yıkık duruma getirmişti. VII. Yüzyılın ortalarından başlayarak Arap-İslam saldırıları da Anadolu'da güvenliği yoketmiş, huzu bırakmamıştı.

Bizans imparatorları, Balkanlarda yaşayan Peçenek, Uz gibi Türk topluluklarını Sasani saldırılarına karşı Erciyes ile Hasan Dağı arasındaki yüksek yanardağ yaylasına yerleştirmiştiler. Onlar burada tahıl yetiştiriyorlar, davar, sığır ve at besliyorlardı. Bizans ordularının süvari birlikleri Kapadokya atlarıyla donanmıştı.

1071 sonrasında Alparslan'ın kumandanlarından Emir Afşin Bey, akıncılarıyla Kızılırmak koyağından batıya doğru ilerlediler. Köylerde kiliseler vardı ve halk Türkçe konuşuyordu. Akıncılar tatlı bir şaşkınlık içinde, mutlu oldular. Yerli halk, gelenleri düşman saymadı. Çavdar ekmeği ve bal ikram ettiler. Sonra akıncılar  Kayseri'ye ulaştı. Roma'nın ünlü beldesi yıkık idi. Çevredeki sazlık, kamışlıklar yüzünden havası ağır, sağlıksızdı. Türk akıncılar at sürdüler ormanlarla kaplı bir dağa ulaştılar. Meşe ormanları içinden ilerlediler. Dağın doruğunda soluklandılar. Rehberleri vardı. Bir çay akıyordu aşağılarda. Tamissos...Orada seyrettiler. Üç büyük kaya ve eteklerinde beldeler vardı. Orada ad verdiler: İlk, en yakın olana Başhisar, ortadakine Ortahisar, en uçtakine de Uçhisar dediler. Kayıtlara böyle geçti ve hiç unutulmadı.

Bizans yönetimindeki kentler birer birer Türklerin eline geçtikçe adları da Türkçe olarak söylenmeğe başlandı.

Kapadokya'da Soandos'un adı Soğanlı oldu. Korama ise Göreme yapıldı.

İmparator Heraklea'nın adından gelen beldeye Ereğli, Erikli adı verildi.

Bizans'ın donanma üssü olan Armeddon da Armutlu olarak anılır oldu.

Abbasi Saltanatı döneminde Arap akıncılarının ad verdiği Haruniye gibi yerler aynı kaldı. Çünkü bu ad, ünlü Halife Harun Reşid'in adını taşıyordu.

Gemlik, gemilikten geliyordu, çünkü burada tersane vardı.

Selçuklu sultanları Küçük Asya teciminin gelişmesini sağlamak için büyük kentleri birbirine bağlayan yollar üzerinde kale gibi sağlam, düşman saldırıları karşısında askerle savunulan kervansaraylar yaptırdılar. Zamanla bu anıtsal yapıların çevresinde köyler, kasabalar ortaya çıktı. Kervansaray, Han, Hanlı, Ağzıkarahan, Akhan, Suluhan, Obrukhan gibi yer adları o dönemlerin yadigarı olarak günümüzde de yaşamaktadır.

Örnekleri sayısız çoğaltma olanağı vardır.

Bir yöreye ad vermede hayvan varlığı da önemlidir. Tilkilik, Tilkihöyük, Geyikli, Ayıini, Tavşanlı, Kurttepe, Sığırlı, Susurluk (Su sığırlık-camızlı), Güvercinlik, Kuşçu, Turna, Kartal, Doğanlı, Şahinler, Devedamı, Çakaldere...Koyaklarda, tepelerde, göllerde bunlara önek,sonek verilerek sayısız çoklukta toponimi ortaya çıkmıştır.

Doğal bitki örtüsü, ağaçlar da önemlidir. Meşeli, Ardıçlı, Çamlı-k, Yoncalı-k, Kavak-lı, Söğüt-lü, Selvi-lik, Mazı...

İnsanların yetiştirdiği , ekonomik değer taşıyan ağaçlar da sayısız yer adı olarak karşımızdadır. Elmalı, Armutlu, Üzümlü, Bağlı, Bahçeli, Turunç, Ayvalı, Limonlu-k, Erikli-ce, Alıçlı vb.

..............

Fransa 1940 ilkbaharında kısa süre içinde Nazi Almanyası'nın Faşist ordularınca işgal edildi. Maginot Hattı işe yaramadı. Benelüks'ü ele geçiren Naziler, Fransa'ya kuzeyden girdiler. Fakat, ilk şaşkınlık geçtikten sonra Fransa'da direniş hareketleri başladı ve giderek gelişti. Fransız ulusal yerli güçleri en çok yer adlarını değiştirerek Alman ordularını paniklettiler. Tanklar ilerleyemez oldu, çünkü karayolları, kent adları değiştirilmişti. Haritalarda görünen adlar ile tabelalar birbirini tutmuyordu. Yurtsever Fransız Direnişçileri trenlerin seferlerini de değiştiriyorlar ve Almanların lojistik gelişmesini, ilerlemesini durduruyorlardı.