YİTİK  ÖTEBERİ

‘’ Annecim, benim  geometri takımım vardı hani, gördün mü’’

‘’ Yavrucum, benim telaşım bana yeter. Ben nerden bileyim o dediğin şeyi?

‘’ Hanım, benim tavlamı gördün mü ? ‘’

‘’ …………………. ‘’

‘’ Babaa, kasetlerimin olduğu çantayı bulamıyorum, gördün mü?’’

‘’ Oğlum, sahip çıksaydın ya, ben nerden bileyim çantanı ! ’’

‘’ Bey! Benim küçük radomu bulamıyorum; gördün mü? ‘’

‘’ ……………………….’’

‘’ Annecim, benim dikiş kutumu bulamıyorum, gördün mü?’’

‘’ Kızım, ben senin dikiş kutunun bekçisi miyim, nerden bileyim? ‘’

‘’ Ablaa! Pul albümüm vardı iki tane, bulamıyorum.’’

‘’ Ablam, benim derdim bana yeter, ben nerden bileyim senin albümlerini.’’

‘’ Ağbii, çizgi romanlarımı Sümerbank çantasına koymuştum, nerde o ?’’

‘’ Sahip çıksaydın kendi romanlarına. Ben çobanı mıyım onların ?’’

……………………

Taşınma telaşı…

İki taşınma bir yangına bedeldir, demiş eskiler…

Devlet memuru bilir taşınmanın ne demek olduğunu.

Aslında, hiçbir eşyayı taşımasa memur, gittiği yerde her şeyi yeniden satın alsa, düzse belki daha ucuza gelir, daha elverişli olur.

Fakat şu Ürgüp işi  tel dolabın 30 yıllık bir hukuku var.

Şu yemek masası Şarkikaraağaç’tayken alınmıştı; sandalyelerde ev halkının ellerinin izi var.

Şu kitaplık Şebinkarahisar’da görevliyken alındı; kaç kez doldu boşaldı, kaç kuşak ülke coğrafyasının kentlerinde ilk, orta, liselerde okurken atlasları, dergileri, ödev dosyalarını taşıdı.

Şu paslı somyanın 30 yıllık bir geçmişi var. Çemişgezek’i bile gördü.

Şu yatak Genç’te görevliyken Bingöl yaylalarının koyunlarının kahverenkli yünleriyle dolduruldu; değerlidir.

Şu ağır , aynalı dolap Kuvayı Milliyeci dedenin yadigarıdır. Salona yaraşır. Yoksul ortamı varsıl gösterir. İzmir’de aynası kırılmıştı da, onarıldıydı.

Şu bıçak takımı Sürmene’de alındı. Hiç bozulmadı 30  yıldır.

Şu tuvalet masası Tosya’dan. Evin hanımının gelinlik armağanı, çeyiz. İlk bakan da o. Özenle sarılıp sarmalanıp coğrafyamızın bir ucundan öbürüne taşındı durdu.

……………….

Evler taşınırken sinirleri gergindir insanların.

Taşıyıcı firmanın adamları…Kamyon sürücüsü, yardımcısı…Severler demli çayı. O gergin ortamda, evin hanımından çay yapmasını isteyecek kadar anlayışlıdırlar (!) .

Her şey aşikare…Ayan beyan…Taşınma varsa bir mahallede; gelen ya da giden aileler…Bu ortamdan yararlanmağa çalışanlar da olacaktır elbette.

Yan sokakta bir at arabası beklemektedir.

Modernleşme eğilimleri burada da ortaya çıkar: At arabasının yerini artık kamyonet, hafif ticari araç almıştır.

12-15 yaş aralığında çocuklar kullanılır…

‘’ Şehiriçi, şehirlerarası ev taşımacılığında marka ‘’  Şuayyip Amca yılların deneyimiyle konuşuyor.

‘’ Minareyi çalan kılıfını hazırlar evladım. Ortalıkta canla başla çalışan iki çocuk vardır. Gençliğe adım atmış. Güleryüzle hizmet (!) eden. Herkesin sevgisini kazanırlar gayretkeşlikleriyle.  O sıkıntılı anlarda zorlukla hazırlanan, ya da bir komşunun getirdiği çayı, simidi çekinerek alırlar ve hemen çalışmağa koyulurlar. Kimse kimseyi görmez; takip edemez. Ev sahibi sanır ki, bu çocuklar nakliye firmasının elemanlarıdır.  Sürücü ve yardımcısı da sanır ki ; bu çocuklar eşyası taşınan evdendir. İşte böyle. O kargaşada kimse birbirini bilemez. Yan tarafta bekleyen kamyonete birer ikişer yerleştirilen eşyalar ya evlere götürülür ya da bitpazarında bir süre sonra satışa çıkarılır. Tehlikesi de yoktur. Elbette bu bir teşkilat işidir; başhırsız vardır. O ayarlar her şeyi.  Kim araaar, kim sorar ! ‘’

…………………….

30 Nisan 2020