Bireyin ve toplumların hayatında beklenmedik ve olağandışı gelişen olaylar travma yaratır.
Bu anlamda 15 temmuz darbe girişimi de diğer darbeler gibi büyük bir travma idi ; ancak iyileştirici bir travma.
Zira önceki darbelerde önleyici hiçbir rol alamadığı için belleği ağır hasar almış millet,15 temmuz darbesinde öyle bir rol almıştır ki adeta tarihi yeniden yazarak, ezber bozmuştur..

İnsan hayatta karşılaştığı zorluklarda kısmen de olsa rol alabiliyor , süreci yönetebiliyorsa o zorluk ne kadar sarsıcı olsa da, en az hasarla atlatılır. Örneğin bir savaşta hemşire olduğunuzu düşünün, aldığınız iyileştirici rol savaşın ortasında sizi ayakta tutmaya daha çok katkı sağlayacaktır. Keza asker olmak aynı şekilde.
Tıpkı bunun gibi 15 temmuzda da milletin almış olduğu ortak rol, pasif kalmayıp canını kahramanca ortaya koymasıyla, olayın seyrini tamamen değiştirmiş ve bu travmanın atlatılmasında iyileştirici rol oynamıştır.
Ayrıca travmanın sağlıklı atlatılmasında 'hatırlamak ya da yüzleşmek' önemli rol oynar. Yani yaşanan acıların bastırılmadan paylaşılarak 'birlikte' yaşanması ve hatırlanması iyileştirici bir faktördür. Bu anlamda hem bu travmayı sağlıklı atlatmak adına hem de yaşadıklarımızdan ders çıkarmak ve unutmamak adına hatırlamak önemlidir.

İnsan da dört temel rol kategorisi vardır:

Birincisi somatik olandır, ki yiyen,içen,yutkunan,uyuyan özellikleri barındırır.

İkinci rol kategorisi Psişik olandır,ki seven,üzülen,kızan,üzülen vs. dir.

Üçüncüsü Sosyal rol kategorisidir,ki ait olan,birlikte olan özelleridir.

Sonuncu ve en önemlisi de ‘Transandental rol’ kategorisidir,ki sorgulayan,inanan,anlamlandıran özellikleridir. Her türlü ideoloji,inanç,felsefe ve din bu kategoriye girer. Din tarihte hiçbir şekilde yok edilememiş,anlam ve misyonu değişse de silinememiş bir olgudur. Çünkü insanda ‘inanç geni’ keşfedilmiştir. Transendental rolü gelişmiş kişilerin kaygı düzeyleri düşüktür.

Din bir sığınak, kimlik arayışıdır. Aidiyet duygusu ve anlamlandırma ihtiyacını en iyi karşılayan olgudur. Ancak dini ‘bir afyon ‘ olarak kullanarak insanların beyinlerini yıkayanlar hep varolmuştur. Bunun en güzel örneğini Fetö ihanet şebekesinde görebiliriz.

Kurbanlarını 10/12 yaşlarında seçip, tam da kimlik krizleri yaşadıkları dönemde aidiyet duygularını tatmin ederek ve onlara gelecek ! cennet vaat ederek zihinlerini aşamalı ve sistematik bir şekilde yöneterek kendi milletlerine ihanet edebilecek kıvama getirmeyi başarmışlardır. Elbette dış destekli hareket eden bu şebeke dini duyguları kullanarak insanları afyonlamıştır.

Oysa inancı/dini bir sağlıklılık kriteri olarak gören ‘Moreno’, dini insanın varoluşunu,hayatı ve ölümü anlamlandırmasında çok önemli bir faktör olarak görür. Demek ki dinlerin toplumlar üzerindeki etkisi kadar, insanların kültürlerinin, meşreplerinin, bakışaçıları ve çıkarlarının da dini anlama ve yaşama üzerindeki etkisi önemlidir.(Ölümcül Kimlikler / Amin Maalouf) Ancak bu konu hep göz ardı edilmiştir.

Bundan yaklaşık 50 yıl öncesine kadar faşist bir bakış açısıyla, inanç ve ideolojileri uğruna birbirlerini gözünü kırpmadan öldüren gençler, son on yılda adeta afaziye uğramış büyük oranda değersizleştirilmiştir. Gençler arasında yaygın olan ‘deist söylemler’ bu sürecin sonucudur. Anlam boşluğu içerisinde hayatına sadece hazzı ve kendi çıkarlarını referans alan bir nesil ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu iki uç noktada savrulan toplum inanıyorum ki artık kendi itidal noktasını bulacaktır. Sorunlar doğru okunur ve sağlklı yönetilirse fırsata dönüştürülebilir. Bu anlamda 15 temmuz müthiş bir bilinç tazeleme ve fabrika ayarlarına dönmedir.

İnsan'da nasıl ki bireysel bir bilinçdışı varsa toplumlarda da aynen o şekilde 'kollektif bilinçdışı' (Jung) yer alır ve hayatın gidişatını büyük oranda bilinçdışı yapılandırır. Ancak bilinçdışı insan hayatında gizil rol oynar.
15 temmuzda toplumsal bilinçdışı büyük ve aktif bir güçle harekete geçmiş, milletin şuuraltındaki inanç, cesaret, vatan ve Allah aşkını, teslimiyeti körüklemiştir.
Son yüzyılda modern kültürün etkisiyle özellikle gençlerde oluşturulan hedonist hayat felsefesi yerini değerler, ahlak , anlama bırakmaya başlamış, yeni nesil nihilist bir söylemden çıkıp varoluşunu sorgulamaya ve anlam arayışına girmiştir.

Bütün millet tek bir yürek olarak çarpmış ve tıpkı İstiklal mücadelesinde olduğu gibi canını seve seve ortaya koymuştur.
Özgürlük ve bağımsızlığa aşık milletimiz hiçbir baskıya boyun eğmemiş, esaret altında yaşamaktansa ölmeyi yeğlemiştir.

'' Öldürmeyen acı güçlendirir '' i (Nietzsche) toplum olarak 15 temmuz gecesinde yaşadık.
Biz daha da güçlendik ama bitmedi ve hatta yeni başladık. Her şeyi yeniden yazmak için çok çalışmalı tarihi, dünü ve bugünü doğru okumalıyız ki aynı hataları tekrarlamayalım aynı travmaları tekrar yaşamayalım.
M.Akif in dediği gibi :
'' Allah bu millete tekrar İstiklal marşları yazdırmasın '' demeyeceğim , zira eğer gerekiyorsa ( ki hüküm ve hikmet sahibi sadece Allahtır ) biz bu bedelleri yine öder ve asla boyun eğmeyiz.

Kahraman milletimize selam olsun...




Fatma Çakır Çalışkan
Psikolog /Psikoterapist /Aile Danışmanı