Orta Anadolu kültüründe yetişen insanlar toplumsal normlardan daha çok etkilenen yapıya sahiptir. Küçük toplumlarda yaşayan insanların hayatlarında toplum algısı ve baskısı daha yoğundur. Ancak büyük şehirlerde ve özellikle kıyı şehirlerinde bu baskı yok denecek kadar azdır. Bu yüzden kıyıda ve büyük şehirlerde yaşanan gayri meşru olaylar çok dikkat çekmez. Ancak söz konusu küçük şehirler ise dikkat çekecektir.
Peki bu baskının işlevi nedir?
Baskı, kimse tarafından çok da hoş görülmese de insanın kendisine çeki düzen vermesinde belirli bir role sahiptir. Bu, aile sağlığı ve mahremiyeti açısından işlevseldir. Ancak tabi ki her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi baskının da fazlası zararlıdır. Kişisel benlik algısının zedelenmesine sabep olacak bir baskı kesinlikle tasvip edilemez.
Şimdi neden bundan bahsediyorum? 2000 evler ...
Üniversite camiasının olduğu kesim, toplum baskısından uzak bir ortam. Malesef bir çok genç bu uzaklığı kendisi için sınırsız yaşama alanı olarak değerlendirebiliyor. Dahası sınırsız bir hayatı özgürlük zannederek yaşamayı tercih ediyor ve bunu yaparken özellikle evli erkekler ile gayri meşru ilişki kuranlar mevcut. İşte tam bu sebepten dolayı Nevşehir' li çiftlerin çatışma konusu 2000 evler...
Bu yazıyı çalıştığım bir çok çiftle seanslarda konusu çok kez geçtiği için ele aldım. Tesadüf değil. Evliliklerde yaşanan tartışma konularının başında geliyor.
Peki burada tek sorumlu üniversiteli gençler mi, asla değil. Ve hatta burada asıl sorumlu evli olduğu halde bu tür gayri meşru ilişki kuran erkeklerdir!
Her ne sebeple olursa olsun bir erkeğin eşini, kendisi evli olduğu halde başka bir bayanla aldatması asla tasvip edilemez. Ve bunun sorumluluğu asla kadın değildir. Yani toplumun algıladığı gibi " Erkektir aldatır ya da kadın elinde tutsaydı eşini" gibi ifadeler asla kabul edilemez.
Davranışın sorumlusu onu yapmayı tercih edendir, her ne tetiklemiş olursa olsun.
Peki insanlar neden gayri meşru ilişkiye bu kadar meyilli?
Çünkü yasak ve sorumluluğu yok, gayri meşru ilişkinin sorumluluğu yoktur. Kimse kimseye karşı sorumlu hissetmez yaşanan ve tatmin edilen sadece hazdır.
Haz odaklı bir yaşam vardır. Ve haz odaklı yaşamın içerisinde mutluluk ve huzur asla olamaz. İçine girdiği derin mutsuzluğu yine haz ile bastırmaya çalışırlar. Bu tıpkı madde bağımlılığı gibi bir şeydir. Mutsuz, dipsiz, aşırı haz dolu ve sonu olmayan bir yaşam.
Üç günlük dünyada yaşamın amacını bulamamış boş yaşayan insanların hapsolduğu hayat tarzıdır bu.
Yazık gerçekten...
Hazzı mutluluk zaanediyoruz, oysa haz dopamin ile, mutluluk ise serotonin hormonu ile ilgilidir. Ve beynimizin dopamin salınımı çok tetiklendiğinde derin bir huzursuzluk başlar. Normal olan sönük ve sıkıcı gelir. Hep daha ötesi aranır, sonu olmayan öte...
Aslında bu bir sonsuzluk arayışıdır. İnsan sonsuzluk arayışı içinde olan bir varlıktır ve bu arayışını sağlıklı yollarda tatmin edemediğinde sağlıklı olmayan yollara başvurur.
Kendini bilen insan sınırlarını bilir, bunun için toplum baskısına gerek yoktur. Ancak kendini bilmeyen insana hiçbir şey kar etmez. O gittiği ortama göre şekil alır. Belirleyici değil belirlenen olur hep. Etken değil edilgen roldedir.
Bir çok genç sigara, alkol, madde gibi alışkanlıklara da böyle başlar. Sırf ortama dahil olabilmek kabul görmek için benliğini yok sayar. Oraya göre şekil alır. Ve bunu da "ben" zanneder.
Kimsin gerçekten? Sana gösterdikleri mi?
Toplum ve aile baskısına fazla maruz kalan gençlerin bunu redderek varlık mücadelesi gösterdiğini ve bunun kendileri olduğunu zannettiklerini görüyorum. Oysa bu sizin ailenize karşı geliştirdiğiniz karşıt tepki! Bilinçli tercih zannettiğiniz şey bu.
Örneğin örtünme meselesi. Muhafazakar bir toplumda yaşadığımız için örtü dinden çok geleneksel bir kimliğe bürünmüş. Ve maalesef aileler bu konuda baskıyla dikte ettikleri için gençlerde karşıt tepki gelişiyor. Aileden uzaklaştığı anda da bu baskıya karşı koyarak davranış geliştiriyor. Ve modern & seküler sistem örtünmeyi gericilik, çıplaklığı ise medeniyet ve özgürlük olarak algılatıyor.
Kadınların bedenlerini bu kadar teşhir etme meyilinde olmasını bir yandan toplum baskısının etkisi diğer yandan da çocukluk döneminden itibaren barbie oyuncakların zihinlerindeki algıyı şekillendirmesine ve çıplaklığın normalleşmesine sebep olduğunu düşünüyorum.
Şunu özellikle altını çizmek isterim ki bahsettiğim konu açıklık değil " çıplaklık "tır. Açık olmayı tercih eden bayanlara saygım her zaman mevcut. Zira ahlak açıklık ya da kapalılıkta değil davranıştadır. Dediğim gibi mesele kendini bilme meselesidir.
2000 evler, umarım bu etiketten kurtulur. Zira elbette oralarda bu bahsettiğimiz durumun ötesinde gençler mevcuttur. Anlamlı bir amacı & hedefi olan ve bu amaç uğruna çabalayan bir çok gencimiz elbette var. Onları kesinlikle itham edemeyiz.
Ayrıca şehrin içi dışı, ilçeleri köyleri mekan fark etmez, insan her yerde mevcut ve istediği her alanı çıkar ve menfaatleri uğruna kullanabilir. Bu bir cafe değil bir orman da olabilir bir mezarlık da...
Umarım meramım anlaşılmış ve umarım doğru anlatabilmişimdir. Zira hassas konular bunlar ve yazının bütünü okunmadan, içerisinden cımbız ile çekilip alınan cümlelerle olay başka boyutlara çekilebilir.
Artık benim anlattığım okuyanın anladığı kadardır. Ve burada niyet en önemli şeydir. Hangi niyetle okuduğu kişinin. Niyet ve kendi inançları doğrultusunda anlayacaktır herkes okuduğunu.
Bu yüzden yazdığım benim ancak anladığınız sizsiniz.
Teşekkür ederim.
Fatma Çalışkan
Psikolog & Psikoterapist & Aile Danışmanı