Herbirimizin " Diğerlerini de ben yetiştirdim ama bu bir ayrı sorunlu, bebekliğinden beri böyleydi. " dediğimiz ya bir çocuğumuz vardır ya da bizim adımıza söylenmiş bir cümledir bu.

Her ailede mutlaka sorunlu diye adlandırılan daha doğrusu "etiketlenen" bir çocuk vardır. Onun adına kaygılanarak, onu sürekli değiştirmeye ve düzeltmeye çalışmak için her yol denenir ama nafile o yine bildiğini yapar. Sonra da 
" Dedesine çekmiş , amcasına çekmiş " gibi ifadelerle konunun sorumluluğundan bir nebze uzaklaşırız. 
Bir de ailenin İdeal çocuğu vardır daha doğrusu ebeveynin kendi uzantısı olarak gördüğü " İdeal Benliği. "
İdeal benlik, insanın zihninde oluşturduğu ve olmak istediği ya da olduğunu zannettiği benliktir. İnsan gerçek benliğinin boyutlarını göremediği, kendini çok geç tanıdığı için zihninde bir ideal benlik oluşturur ve ona tutunur. Bu yüzden bilirsiniz bir çok insan kendini överken, biz aslında onun ne çelişkilerinin olduğunu bilir, içimizden kıs kıs güler ama bir şey belli etmeyiz. Hoş bu durum bize de geçerlidir.
Peki ailenin İdeal çocuğunun durumu nedir? Nasıl oluşur ve neler yaşar?
 Her insanın içinde eksik kalan yaşanmamış ve tamamlanmamış duygular, yaşantılar vardır. İşte ailenin İdeal çocuğu bu duyguların,uktelerin tamamlayıcısıdır. Ona,  onun adına bilinçdışı öyle bir misyon yüklenir ki , çocuk kendi hayatının  bütün yükünü omuzlarında taşıdığı gibi ebeveyninkini de taşır. O en sevilen, en güvenilen her şeyi bir şekilde başaracağına inanılan çocuktur. Elbette bunun pozitif bir çok yönü vardır çocuğun hayatında ancak bir o kadar da olumsuz etkisi olur. Bir kere çocuklardan biri olumlu etiketlendiğinde diğeri "sorunlu çocuk" olarak etiketlendiği için ideal çocuk yanlış bir şey yapma korkusu ile obsesifleşir ve hayata bakış açısı ve davranışları rijit hale gelir. İdeal kalıpların dışına çıkamaz ve gerçek kendini ortaya koyamaz. Kendini ortaya koyamadığı için ilişkilerinde sınır koyamaz ve pasif agresif bir kişilik geliştir. Yani dışardan çok sabırlı, dürüst bir imaj çizerken; iç dünyasında bambaşka bir boyut vardır ve olumsuz duygularını bilinçdışı ve dolaylı tepkilerle en yakınlarına yansıtır. 
Diğer yandan sorunlu olarak bilinen çocuk , pervasızca 'nasıl olsa ben buyum' diye kendisine biçilen kalıpların dışına çıkmaz. İdeal çocukta korkular ve  kaygı bozukluğu görülme oranı çok yüksek iken (çünkü sürekli hayatı ile ilgili bir şeyleri kontrol altına almak zorundadır ve çoğu zaman arada kalır) sorunlu diye adlandırılan çocuk hep eleştirilere maruz kalır ve dışlanır. Dışlandıkça hırçınlaşır , hırçınlaştıkça dışlanır. 
İdeal çocuğa karşı ebeveynin farklı bir zaafı vardır. Genellikle ailede babanın ideal benliğini temsil eden çocuk ile anneninki bir değildir. Bunlar hep bilinçdışı oluşur ve bu anlamda çocuklarımıza ne yüklediğimizin farkında bile değilizdir. 

* Eğer ideal bir çocuk olarak yetiştirilmiş isek bu kalıpların biraz dışına çıkabilmemiz, kendi duygu ve sınırlarımızı açık ve net bir şekilde koymayı öğrenmemiz gerekir. 
* Eğer sorunlu çocuk olarak etiketlenmiş isek her olumsuzlukta kendimizi suçlamayı bırakıp kendimize merhametli olmayı öğrenmemiz gerekir ki diğerini de suçlamaktan vazgeçelim ve suçlanmaktan kurtulalım. Çünkü sorunlu kişiler her ne kadar dışardan egocentric ( benmerkezci) görünse de diğerine aşırı duyarlı, aşırı fedakar ve sorumluluk sahibi insanlardır.

* Eğer yetiştirmekte olduğumuz ideal çocuğumuz var ise ona yüklediğimiz aşırı güveni ve sorumluluğu azaltmalı, her şeyi ondan beklememeli, ' Nasıl olsa o halleder, başarır ' diye düşünmemeliyiz. Çünkü o da insan ve onun da aciz kalacağı durumlar var. Bu aşırı beklenti ve güveni azaltmadığımız takdirde o çocuk  kendini hep baskı altında hissedecek, kendi olamayacak bu yüzden de hayattaki başarıları uzun vadeli olamayacaktır.
 

Eğer,
Sorunlu diye nitelendirdiğiniz bir çocuğunuz varsa ( Allah yardımcınız olsun  )
* Onu etiketlemekten, dillendirmekten hele hele başkalarına şikayet etmekten vazgeçin , bu babası bile olsa. Şikâyet dili hiçbir zaman sorunu çözmez tam tersi sadece büyütür. 
* Her şeye rağmen ona olan güveninizi kaybetmeyin ki O da size güvensin. Ona olan güveninizi kaybetmemeniz için ise " Kendinize olan güveninizi " kaybetmemelisiniz. Evet bu çok zor. Öyle zorluyor öyle yıpratıyor ki ayakta durmak bazen nefes almak zor geliyor. Ama pes etmeyin. Unutmayın ki , " Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Mutlaka her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. " buyuruyor Yaradan.
* Çocuğun olumsuz davranışının sorumluluğunu ' elalem ne der ' diye kapatmaya çalışmayın. Bırakın bedelini kendisi ödesin. Bedel ödemek cezalandırmak değildir, çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirmektir. Bunu küçük yaşlardan itibaren uygulamalıyız ki büyüdüğünde yadırgamasın ve daha büyük yanlışlar yapmasın. 
Örneğin oyuncaklarını dağıttı, toplatın. Yediği yemek tabağını kaldırtın. Haftalık harçlık verdiniz bir günde harcadı, bedelini o ödesin, siz değil.

Yaptığı olumsuz davranışın ya da tercihin bedelini ödemesine izin vermez, arkasını hep toplarsak, o çocuk asla sorumluluk almayacak ve her defasında daha büyük sorunla karşımıza çıkacaktır. 


Çocuk, bizim içsel süreçlerimizi aynalayan varlıktır. Birbirinden çok farklı olsalar da hepsi de  benliğimizin farklı boyutlarını bize yansıtır. Kendimizi onlar üzerinden okuyabiliriz. Dolayısıyla sorunun kökenlerini farklı yerde aramamıza gerek yoktur.
O halde yaşadığımız olaylarda,  ne olduğuna değil , onları nasıl anladığımıza bakalım. Çünkü süreci tıkayan anlamalarımızdır. 

Psikolog/ Psikoterapist/ Aile Danışmanı

Fatma Çakır Çalışkan