ANAHTARI VER DE İŞİMİZE BAKALIM.

'' Yav hemşerim, sevgili Talat, sen ne dediğinin farkında mısın? Öyle bir davranış beni ne hale getirir? Komşular derhal farkederler,beni dışlarlar; bir daha yüzlerine bakamam, bu apartmanda oturamam.''

.....................

Titriyordu.

Bacak bacak üstüne atıyor, sonra düzeltiyor, ellerini nereye koyacağını bilemiyordu.

Gerginliği gövde dilinde apaçık ortadaydı. Yorguuun...Nöbetten gelmiş.

Daha yaşı belki kırk dolayında olsa da, göz altı torbalarının şişkinliği onu altmışında gösteriyordu.

Ankara’da bir elektrik şirketinde döğüşe girmiş, birkaç kişinin yaralanmasına neden olmuş, işten atılmamış ama, Erzurum’a sürgün gönderilmişti.

Sivil giyimli olsa da, üniformalı düşünmek de o denli zor değildi.

Sıcak,içten bir '' hemşehri yarenliği '' kurulamıyordu.

Müzede arkeolog Tuncer, Haymana'dan, güvenlik görevlisi Talat da Polatlı'dan.

Binbir konuya girip çıkıyordu Tuncer'in konuğu. Bir tutarlılığı yoktu konuşmalarının. Sertlik yanlısıydı. Başka türlü düze çıkacağı yoktu ülkenin.

'' Benim kızım var lise birde. Benim gözümde dünyadaki 6 milyar insan bir yana Emel bir yana. Dünya güzeli yavrum. Biri değil dokunma, şöyle yan baksa vururum, gebertirim. Artık o kişi için ailesi fatiha okusun.''

Nerden çıkmıştı konu? Birisi Emel'e laf mı atmıştı? Hayır, kurgular vardı kafasında Talat'ın.

'' Hanım bir gün pazara gitti. Daireme gitmiş gibi yaptım; takip ettim. Baktım, bir kopuk dikizliyor, şerefsizi aldım ayağımın altına, ezdim. Elimden zor aldılar.''

Tuncer, hemşehrisine çay getirdi. Talat, titreyen elleriyle şeker attı bardağına, karıştırırken devirdi, çay döküldü masanın üstüne. Aldırdığı yoktu.

'' Namus mühim hemşerim. Namus. Ben onu bunu bilmem. Namusuma sataşanı gebertirim. Buna hakkım da var.''

Tuncer masanın üstündeki çay birikintisini süngerle temizledi.

‘’ Çayı boşver yav! Sen bana bir kaave yap en iyisi.’’

Talat hala namus, ahlak, fazilet nutkuna devam ediyordu.

'' Oğlum Cemil orta ikide. Taş başına çıkma zamanı. Olagandır. Gönlü ağmış sınıfındaki bir kız arkadaşına. Normaldir. Kız korkmuş, babasına söylemiş bizim oğlanın kendisine ilgi gösterdiğini. Bunu öğrendim, komşu bakkaldan. Daha harekete geçmeden kızın babasını ezdim geçtim. Baskın basanındır hemşehrim. Bu memlekette zaafını belli edersen adamı ortadan kaldırırlar. Lan biz kimiz lan. Noolmuş yani senin kızına gönlü ağdıysa. Çocukluktan delikanlılığa geçiş safhası. İşte böyle hemşehrim, başını şişirmiyorum değil mi, naamus deyince akan sular durur. Bizim kitabımız namusla açılır, namusla kapanır.''

Okunacak raporu vardı arkeolog Tuncer'in.

Talat, artık gitse de başlasa okumağa. İl Kültür Müdürü görüş istiyordu.Diyalog önemli…

'' Zibidinin biri Polatlı'da benden üç yaş küçük kız kardeşime göz koymuş. Senelerce evvel. Kız Meslek Lisesinde öğrenci daha. Lan sen kimsin ? İte bak, ürdüğü yere bak. İzne gitmiştim, buldum oğlanı; haşat ettim, zor aldılar elimden, gebertecektim yav. Bizim defterimizde namus yazar lan.''

Anlatırken sanki olayları yeniden yaşıyor, el kol devinimleriyle, bacaklarıyla canlandırıyordu. Tokat,tekme…Fakat öyle sinirleniyor, öyle titriyordu ki, çayını düzgün içemiyordu.

'' Vaktini almıyorum, değil mi hemşerim!''

'' .......................''

Kararsız,sanki söylemek istediği bir şey var da,söyleyemiyor gibi; ikircikli.

'' Yav, diyorum ki, yedek anahtarın var, değil mi? Onu bana ver de...Veyahut da ben kopyasını yaptırayım.''

Tuncer irkiliyor. Ne diyeceğini bilemiyor.

'' Elimize düşen karı, kız oluyor da. Hani şöyle etli,butlu...Anahtar işe yarasın. Nasıl olsa bekarsın. Biz de istifade edelim dairenden .''

.......................................................................