BİR PAZAR
Dört ayı geçen bir süredir Ankara’dayım. Elimden geldiğince tanımaya çalışıyorum. Bu tanıma olayı fiziki olduğu kadar bürokratik ve siyasî de…
Şunu peşin peşin söylemeliyim ki, burası zor bir şehir.
Hemen her tarafta olduğu gibi burada da kişinin imkanı müsait ve hayatı ciddiye almıyorsa her şey yolunda. Aksi ise zor. Bu başka bir bahis konusu.
Pazar günü tatil olması münasebetiyle biraz geç kalktım. Önce haberlere ardından elektronik bilgilerime bakayım, kitap okuyayım derken zaman hayli geçmiş olduğunu fak ettim. Bu arada acıktığımı hissettim. Dışarı çıkıp bir şeyler yedim.
Türk Dil Kurumu Başkan Yrd. Değerli dostum Ali Karaçalı Bey’le buluştuk. İlk defa gittiğim ve oldukça ilginç bulduğum Fatih Kitapevine uğradık. Sehpanın üzerinde muhtelif meyve ve parçalanmış simit ve pasta çeşitleri mevcut. Abartılı olmamak koşuluyla yemek serbestmiş.
Burası değişik yerden farklı insanların uğrak yeri. Oldukça kıymetli insanlarla tanıştık.
(Ardından önce önünden geçip daha sonra uğradığım Kurtuba kıraathanesine ayaküstü uğradık. Buraya Kıraathane diyorum, zira geçmiş yılların anlatılan kıraathanelerini andırıyor da ondan.)
Bulunan kimseler de genellikle talebe, Hoca ve değişik yerlerde çalışan kimselerden oluşuyor. Muhtelif olmak koşuluyla oldukça bol kitap, muhtelif yiyinti sürekli değişik kimselerin değişik konularda verdileri seminer vs. Epeyce oturdum.
İstanbul İmam-Hatip Lisesi’nden benden bir iki yıl sonra mezun olan Ebubekir Kurban isimli bir dostumla görüşüp tanıştım.
Nevşehir Anadolu Lisesi’nden mezun 4-5 genç beni tanıyarak yanıma geldiler ayaküstü onlarla da muhabbet ettim.
Ardından İhtiyar Kitap Evi’ne uğradım. Orası da Kurtuba’da bahsettiğim gibi özelliğe sahip bir mekan. Bir miktar burada da oturup değişik kimselerle tanıştıktan sonra kaldığım mekana geldim.
Kaleme aldığım ve henüz ham olan iki yazımın üzerinde bir miktar çalıştıktan sonra, günün yorgunluğunu atmak için biraz uzun oturdum. Bu ara da TV kanallarını gezerken TRT HD kanalında “içimdeki deniz” isimli filim dikkatimi çekti. İzledim.
İzlememin sebebi gün boyu Fethullah Gülen ile Hükümet arasındaki tartışmayı konuşa konuşa keyfim kaçtı. Diğer kanallardaki bu tarz tartışmaları dinleyerek moral bozukluğumun devamından sıyrılmak istedim.
İnsanlar öyle yorumlar yapıyor ki bir kısmını siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum;
*Yok efendim kendini görüp dinlediğimizde sükûnet ve rahatlık hissedeceğimiz konumda olan birisi böyle konuşabilir, beddua edebilir mi?..
*Dinî diye tanımlanan bir grubun bu kadar acımasız olabilir mi?..
*Göreceksiniz o camianın müntesip ve muhibbanlarının dağılacaklarını; nasıl 90’lı yıllarda Erbakan-Esat Hoca arasındaki cidalleşmenin ardından Hakyol cemaati tuz buz olmuş sa bunlarda dağılmaya mahkûmdur…
*Hatta daha da ileri giderek zaten bu grubun kökü dışarıya bağlıdır. Gibi bir sürü yorumlar yapıldı da yapıldı…
Onun için tuttum filim izledim ve kitap okudum.
Sizin anlayacağınız bugünlerde yapılanlardan dolayı üzgünüm.