Türk ulusunun yüce önderi Atatürk’ün 10 Kasım 1938 günü öldüğünü, o zaman radyo,televizyon olmadığından, karakollar köylüye duyuruldu.
Köyden kente her yerde sanki o gün hayat durdu.
Derin bir hüzün elle tutulur, gözle görülür hale geldi.
Nevşehir’de esnaf dükkanını açıp da girmek, iş yapmak istemedi.
Kunduracı Ömer ağa bir iki mes dikti.Tadı yoktu. Bıraktı. Evine gitti.
Aşevi sahibi İbrahim ağa köylüleri beklediyse de kimse gelip bir kase çorba içmedi.
Başöğretmen Kemal Bey, o acılı günde tüm öğretmenleri evlerine gönderdi; ders yapılamıyordu çünkü. Yarıya indirilmiş bayrak,direkte yaslı yaslı,boynu bükük duruyordu.
Yargıçlar, savcılar da davaları ertelediler.
Çat köyünden Yusuf ağa, bir gün önceden , kehribar gibi kızarmışüzüm salkımlarını küfelere yerleştirmiş, avludaki at arabasına yüklemişti. Sabah Melegübü köylerine götürüp satacaktı. Atatürk’ün fani dünyadan göçtüğünüöğrendiği zaman derin bir hüzün kapladı içini.
Dünyanın boşluğunu düşündü.
“ Gazi Paşa da göçüp gittikten sonra, üzümü satsan ne olacaaak, para kazansan ne olacaaak?” dedi yüksek sesle.
Evdeki kadın,kız,gelin ellerini önlerinde kavuşturup boş boş baktılar.
Ürgüp’ün Taşkınpaşa köyünde tek başına yaşayan Nazik Bacı’nın o gün koyunu eve dönmedi. Çoban da bilmiyordu hayvancağıza ne olduğunu. Sürü köye girdikten, koyunlar evlere dağıldıktan sonra anlaşılmıştı durum. Zavallı kadına acıyan birkaç komşu, Avlağı dağına aramağa çıktılar. Nazik Bacı, sonunda kendi buldu hayvanı: Bir iki parça yünlü deri, kemikler…
Kadıncağız dövüne dövüne ağlamağa başladı. Kurda kargış yağdırıyordu.
“ Canavaaar, canavar ! Kemal Paşamın öldüğünü duydun. Goyunumu yidiiin. Seni de başga canavarlar parçalasııın…Başga canavarlar da seni yisiiiinn !”
Ürgüp. 1973