Davranışlarda Dengeleri Tutturmak
“ Oğlum, ödevini yaptın mı?”
Kar yağıyor; öksüz yamalığı gibi…
Kar yağıyor; tavşan tozağı gibi…
Hava ılık…Çalışma odamın balkonuna çıkıyorum, üniversite yerleşkesindeki konutlarda yaşayanların tüm çocukları biraraya gelmiş. Tam kış karsız geçiyor derken imdada yetişti kar. Çığlıkları yeri göğü inletiyor çocukların. Neşe yiyip, sevinç içiyorlar.
“ Umuut! Oğlum, geç kalma, ödevini yap, sonra yine oynarsın.”
“ Ödev kolay baba! Hemen bitiririm.”
Kartopu oynuyorlar. İyi atıcılar hemen belli oluyor. Sakin ortamda yağan kar iyi birikmiş. Üstüne yatıyorlar, sonra birbirlerini gömüyorlar. İzliyorum, biraz sonra kardan adam yapıyorlar. Bir çocuk evlerine koşup bir havuç getiriyor. Tamam, burnu da hazır. Gözler için kömür gerekli. Konutlar kaloriferli. Kömür yok. Dert değil, komşu Zafran mahallesinin çöplüğünde vardır. İki çocuk gidip onu da getiriyor. Fötr şapkayı da avcılığıyla ünlenmiş bir profesörün çocuğu getiriyor. Kardan adam ortaya çıkıyor…Bakıyorum, biraz uzaklaşıp topa tutuyorlar. Niyetleri belli, attıkları toplarla yıkacaklar onu. Fakat, heykel dirençli, öyle kolaykolay yıkılacağa benzemiyor.
“ Umuuut, yavrum, vakit geçiyor; gel artık , ödevini yap!”
“ Yaparım baba yav! Pek kolay…”
Küçük kardeşi Mutlu da beni taklid ediyor.
“ Abiigel  de ödevini yap!”
Öyle diyor Umut, ama gelmiyor. Çocuk oyundan bıkar mı? Tadına vara vara oynuyorlar, zıplıyorlar, kolkola girip türküler söylüyorlar,okullarında öğrendikleri marşları söylüyorlar…
Her yerde kar var,
Kalbim senin bu gece…
Akşam iniyor sessiz sakin. Gün bitiyor. Fakat karanlık yok; kar aydınlığı var. Sonra geliyor oğlum eve. Üşümüş. Akşama doğru soğuk çıkmıştı. Ellerini ısıtıyor kalorifer radyatör peteklerinde. Pek mutlu görünmüyor. Biz de çocukken kar topu oynar, sonra eve girer, sac sobayı kucaklarcasına yaklaşır, ısınır, bu arada çay içerdik. Ocakta ıhlamur var. Bir bardağa koyup veriyorum. Fakat istekli değil; içeceğe benzemiyor.
“ Öğretmenin kızar sonra, biraz dinlen de ödevini yap,” diyorum.
Gülümsüyor. Bakıyorum, gözleri kapanıyor.
Annesi mutfaktan sesleniyor: “Yemek hazııır, hadi gelin !”
“ Ellerini yıka, mutfağa gel de yemeğimizi yiyelim,” diyorum, oraya geçiyorum.
Umut gelmiyor.  Dönüyorum, kıvrılıp uyumuş divanda. Ezilmiş, yorulmuş…Israr etmenin gereği var mı? Demek uyku daha tadlı yemekten. Üzerine bir battaniye örtüyorum,mutfağa dönüyorum.
Umut uyanmıyor; tüm gece uyuyor. Ya ödev?
“ İlk ders boş babacım. Hemen yaparım. Arkadaşım Sibel’in de yardımı gerekiyor zaten.”
Pekala…Koskoca bir Pazargünü boşa geçirildi. Biz de fazla mı üstüne gittik ödev diye diye!
Sabah, kahvaltı…Umut neşesiz. Üniversitenin bir otobüsü çocukları alıp okullarına götürüyor, dağıtıyor. Rahat. Yeni bir hafta başlıyor. Sevimsiz pazartesi…Annesi kendi okuluna gidiyor, küçük oğlumuz Mutlu anaokuluna, ben de fakülteye…
…………………
Odamdayım. Ihlamur hazırlamışım. İçine elma, karanfil, çubuk tarçın atmışım. Elektrikli ısıtıcı kullanışlı. Biz bu içeceğe “kış iksiri” diyoruz. Üniversite’ de ünü var. Birçok fakülteden bunu içmeğe geliyorlar. Birazdan  damlarlar. Özellikle sabah 8-10 arası dersi olmayanlar , hiç ivmeden gelirler. Yarenlik ederek iksirimizi içeriz.Öğerler de: “Senin bu iksirin var ya, koca bir eczaneden üstün.”
Biraz sonra Umut içeri giriyor.
Şaşırıyorum, “Oğlum nerden çıktın? Senin okulda olman gerekmiyor mu?”
Yürüyerek gelmiş,belli. Alı al, moru mor…Şapkası,atkısı,paltosu olsa da üşümüş.Sabahlar soğuk.
Konuşacak durumda değil. Öylesine kaskatı. Anlıyorum. Ödevini yapmadığı için öğretmeninden azar işitmek istemiyor ve devamsız yazılmaya razı, okuldan kaçmış.
Bir bardak iksir veriyorum. İçiyor. Canlanıyor. “ Derslerimiz boş geçiyor,” diyor.
Olabilir ama tüm gün öğretmensiz olacak değil ya.
“ Ihlamurunu iç de yola çıkalım, “ diyorum.
Beklemiyor böyle bir tepki.
“ Ama babaaa!”
“Aması, maması yok. Hadi bakalım, çıkıyoruz.”
“ Babaaa, bugün okulda olmamak kayıp sayılmaz ki,”
“ Hayır, itiraz yok. Okuldan kaçmağa alışma! Sana yakışmaz.” Ben de atkımı, pardesümü giyiyorum, çıkıyoruz. Kestirmeden gidiyoruz. Sık sık “ Gitmesek olmaz mı, babaa!” diyor; duymamazlıktan geliyorum. “Yürü bakalım,” diyorum. Karda yürümek zor. Dün yağan kar kalın bir kütle oluşturmuş, gecenin ayazında donmuş. Güneş var, fakat ısıtmıyor. Böyle giderse bir hafta kadar erimeden kalır kar.
Anadolu Lisesi’ne varmak 40 dakikamızı alıyor. Karları kütürdete kükürdete ilerliyoruz. Fotograf makinam hep hazır. Oğlumun resmini çekiyorum. Tarihe düşülen not. Öğrenciler derste, ortalık sessiz. Bir hanım müdür yardımcısı ilgileniyor. Odasında çay ikram ediyor. Anlatıyorum kısaca. Gülümsüyor. Böyle nice olaya tanık olmuş. Öğretmen olmasa da ilk saat, ikincisinde gelir…
Kucaklayıp öpüyorum Umut’u, dersliğine çıkıyor, vedalaşıyorum meslekdaşımla, fakülteye dönüyorum…
……………………
Umut şimdi mimar ve şirketinin genel müdürü…İstanbul merkezli de olsa şirketi, Çanakkale Çan’da, Tiflis’te, Varşova’da yatırımları var…Sürekli yollarda sevgili oğlum…
 
……………         7 Mayıs 2016.