KİTAP NEDİR ? DİNAMİT Mİ, BOMBA MI, MAYIN MI ?
Güz günlerinin soğuk mu soğuk bir gecesi.
Sinason- Ayvalı- Güneyce-Mazı yollarında ne arıyoruz böyle, niyetimiz nedir ?
Mazı'dan sonra yine tarla yollarından Çardak, sonra anayola çıkmadan Oylu Deresi, Hardallık, Elmalı Harım üzerinden evimiz...
Geceyarısı yakın. Kırağılı bir ağartı var kırlarda, bayırlarda.
Traktörü kardeşim İlhan sürüyor. Gocuğuna sımsıkı sarılsa da, üşüdüğü belli.
Babam sokurdanıyor.
'' Ne bu yahu ! Şu çektiğimiz sıkıntıya bak ! Ne olmuş yani birkaç kitabı okuyup sakladıysak. Kitap bu ! Bomba değil, dinamit değil, mayın değil, kitap. Meğer ne tehlikeli maddeymiş.''
Ben derin bir üzüntü duyuyorum. Yaşı yetmiş olan babama, kardeşime bu eziyeti yaşattığım için.
Tarla sınırlarından sarsıla sarsıla ilerliyoruz. Traktörün vagonetinde kitaplık, kutuların içinde kitaplar birbirine çarpıyor, dönüp bakıyoruz. Okumanın bedeli ağır. Bilgilenince insan, cezalandırılıyor. Evinde tek bir kitabı, dergisi, ansiklopedisi olmayan köylü, kentli huzur içinde, tasasız, endişesiz bir gece geçiriyordur şimdi bu saatte.
Babam anlatıyor.
'' Oğlum, at izi it izine karışmış durumda. Suvermez'de benim talebem Himmet'in oğlu Übeyit'in evini basıp arama yapmışlar. Varlık dergisi nedir? Tehlikeli bir yayın mı ? Kim okur, kim anlar. Eğitmene düşmanlık. Tarihte bunun örnekleri var da Osmanlı'da kaldı sanıyorduk. Yine depreşti. ''
Traktör gürül gürül ilerliyor, bazen zorlanıyor. Patinaj yapıyor, lastiklerin kaldırdığı soğuk çamurlar yüzümüze çarpıyor. Düşmemek için çamurluğun soğuk demirini sımsıkı tutmuşuz.
Bir varsaydık evimize...
Neden şoseden değil de tarla yollarından ilerliyoruz.
Yollarda, hiç beklenmedik anlarda karşınıza güvenlik güçleri çıkıyor. Aramalar, tutanaklar saatlerce sürüyor. Sonra gözaltına alınmalar da oluyor. Herkes bir şeyler anlatıyor, gerginlik giderek artıyor Ağustos sonlarına doğru.
Biz kimiz, neyiz ? Vatan haini miyiz. Suçumuz kitapsever olmak, öğrendiklerimizi derslerde anlatmak. Gel de anlat yetkili ve etkililere bunu şu ortamda.
------------------------------------
Ürgüp Lisesi'nden Fırat Üniversitesi'ne geçtikten sonra 1 yıl 3 ay boyunca anarşi ve terör yüzünden evimizi taşımağa cesaret edemedik. Eşimin görev yerini değiştirmesi gerekiyordu. Dilekçe de veremedik. 1973'lü oğlumun ilkokula başlaması gerekiyordu. Nerede? Ürgüp mü, Elazığ' mı ? Kaç kez Üniversite'den ayrılıp yine Lise öğretmenliğine dönmeye niyet ettik, fakat MEB, eski yerinize vermez ki, artık koca ülkede nereye düşersen !
Zor bir dönem, gün günden kötü geliyor...
Sonunda ulaşıyoruz babamın evine. Anacığım hem seviçli, hem ağlıyor. '' Ha noolur gelinimi de getirseydin, torunlarımı da pek göresim geldiydi. ''
O da haklı. Babam rahatlıyor. Kazasız belasız geldik ya. Tabakasını çıkarıp bir sigara sarıyor. Keyifle tüttürüyor.
Traktörü evin avlusuna çekiyoruz. Kitaplığı, kutuları çıkarmayı sabaha mı bıraksak.
Anacığım akıllı. '' Kırağı ıslatır. Şimdi hemen taşıyın, '' diyor.
İlhan ile birlikte taşıyoruz yukarıya, bir dönem bizim de yaşadığımız bölümde uçtaki odaya. Önceden hazırlanmış, temizlenmiş. Kutuların açılması yarına kalsın. Tamamdır.
Ertesi gün kahvaltı...Vedalaşma...Ürgüp'e minibüsle dönüş...Kitaplığım nasıl da yoksullaşmış. Mesleki olanları ( Coğrafya, Jeoloji, Jeomorfoloji ders kitapları, Hayat Ansiklopedisi, Meydan Larousse Ansiklopedisi, dosyalar...) kutulara yerleştiriyoruz. Nakliyecilerle bağlantı. Bölgenin patatesini, elmasını, üzümünü yurt genelinde dağıtıyorlar kamyonlarıyla. Bulmak zor. Akıl verenler de oluyor.
'' Yavaş Tren İstasyonu'na götürüp teslim edin. Bir hafta sonra Elazığ'da teslim alırsınız, '' diyenler çıkıyor.
Evimizi Göre'den Ürgüp'e getirirken hiç zorlanmamıştık. Aynı takım, sadece bir televizyon seti eklendi burada. Şimdi zorlanıyoruz.
Sonunda Ortahisarlı bir limon ambarı sahibi acıyor halimize, pek uygun bir fiyatla evimizin eşyalarını Elazığ'a götürmeyi kabul ediyor. İki hamal bulup getiriyorum çarşıdan. Sürücünün bir de yardımcısı var. Kebapları bizden.
Murat 124'e biniyoruz. Eşim üzüntülü. Ürgüp'ten ikinci ayrılığı. İki oğlum pek ayırdında değil olup bitenin. Biz önden ilerliyoruz, kamyon bizi izliyor. Gece boyunca yol alıyoruz. Sabah gün doğarken Elazığ...Harput Kalesi'ne güneş vuruyor, ak kireçtaşlarını kızartıyor.
Elazığ artık yeni yurdumuz; 1985 Ekimine değin yaşayacağımız belde.
60'lar Sitesi'nde tuttuğumuz daire bizi bekliyor. Fakülteden arkadaşlar iki hamal bulmuşlar, gönderiyorlar. Çalışkan, gayretli insanlar. Bir saatte taşıyorlar bu gariban ailenin az sayıda eşyasını. Yorgunluktan, eşyaları düzene sokamadan uyuyakalıyoruz. Komşular yemek ikram ediyorlar akşam...Unutulmaz...
Bir yıl, bir hafta sonra 12 Eylül Darbesi geliyor...
------------------------------------------------
12 Eylül 1981. Elazığ