DUA
Dua, Allah’a sığınma, iltica etme ve O’nun yardımına başvurmadır. Kelime manasından hareketle “dua”nın Allah’ı yardıma çağırma şeklinde anlaşılması da mümkündür.
Ama duanın gerçek mahiyeti, insanın en içten ve en samimi bir şekilde Allah’la bağlantı kurmasıdır.
Allah bizi yaratan ve yaşatandır. Her zaman ve her yede bizimledir. Ama asıl mesele bizim ne zaman ve ne kadar O’nunla beraber olduğumuzdur.
O’nunla beraber olma bilincinden uzak kaldıkça sıkıntıya düşeriz. O’ndan uzak kalmanın sıkıntılarını ancak O’na yaklaşmakla giderebiliriz.
İşte dua, Allah’a yaklaşma ve yakınlaşmanın, O’na yakınlığı hissedebilmenin bir yoludur.
Dua, Allah ile zihnî iletişim kurmadır.
Cenabı Hak: “Bana dua edin size karşılık vereyim” buyuruyor. (40/60)
Allah il iletişim kurmanın can alıcı yanı, O’nu karşınızda, yanınızda, hemen o anda orada olduğunu ve münacatınıza karşılık verdiğini hissedebilmektir.
“Bana dua edin karşılık vereyim” anlamındaki ayet, Allah tela’nın kendisine yönelen kuluna karşılık vereceğine dair taahhüdü mahiyetindedir. Buna inanarak Allah’a sığınan, O’nun kendisin yakınlığını yüreğinde hissederek sıkıntılarını arz eden, dilek ve arzularını sunan kişi Yaratıcı ve Yaşatıcısı ile içten bir iletişime girmiş olur. İletişimini geliştirdikçe O’nun kendisine olan yakınlığını daha derinden hissederek rahatlayacak ve huzur bulacaktır.
Allah’a duadan uzak kalmak demek, O’n unla iletişimini koparmak demektir.
Duadan uzak kalmak demek, O’nun yakınlığından huzur ve mutluluğundan mahrum kalmak demektir.
Nitekim Kuran-ı Kerimde: “De ki duanız olmasa Rabbiniz size niye değer versin” (25/77)
Dua, kişinin Allah ile bağlantısının ve O’nu kavrayışının ölçüsüdür.
İlmen tespit edilmiştir ki dua, hastalıkların tedavisine olumlu katkılarının yanı sıra, insanın kişiliğinin gelişmesi ve düzene girmesi hususunda etkili olduğu görülmüştür.
Ölüm, felaket, hastalık ve çaresizlik anlarında dua etmenin, çekilen acıları azalttığını, katlanma ve direnme gücünün artırdığını, fiziksel hastalıkların iyileşmesinde fayda sağladığını gösteren çok sayıda müşahede ve araştırma sonucunun mevcut olduğu bilinmektedir.
DUANIN ADAP VE ERKÂNI; öncelikle Allah-kul ilişkisindeki anlam ve amacıyla bağdaşık olmalıdır. Yani insan dua ediş biçimi ile Allah’a yakarışı, O’na sığınıp güvenmenin ruh halini bütün içtenliği ile yaşamasını sağlayacak şekilde olmalıdır.
Duanın en güzel anı, kişinin hasta yahut muhtaç olmadığı vakitlerde yapmasıdır. Böylesi anlarda yapılması uygunsa da, asıl dua her şeyin normal gittiği anda yapılırsa iyi olur.
 Dua, sahip olduğumuz her şeyin sahibinin ‘O’ olduğunun farkına varmaktır.
Dua, aczi yetimizi kabul edip, büyüklenmekten vazgeçmektir.
Dolayısıyla duanın sıradan bir istekte bulunma değil, ibadet hazzı içinde manevi bir oluşu sağlayacak şekilde olmalıdır.
Duayı adet haline getirmemeliyiz.
Bilinçli ve şuurlu bir şekilde ibadet duygu ve aşkıyla ifa etmeliyiz.
Hiç gayret etmeden yattığı yerde yapılan dua çok anlamlı değildir.
Duada istemekten çekinmemeliyiz. Meşru olmak koşuluyla aklınıza gelen her şeyi hem de kendi üslubumuzca isteyebiliriz. O’nun hazinesi sonsuzdur. O istenmesinden rahatsız olmaz. Yeter ki bizler isteyelim.
Manevi boşluğumuzu O’na sığınarak ve yakınlaşarak gidermeye çalışalım.
İsterken asla birilerini aracı yapmayalım. Doğrudan yüce yaratıcının kendinden isteyelim. Çünkü o bize ‘şah damarımızdan yakındır’ her halimizi bilir.
Takiyye’ye, yalana gerek yok. Bizim yaptığımızı ve içimizden geçeni bilir.
KISSA: halk arasında şöyle bir hikâye anlatılır; zamanın behrinde bir grup insan hacca gitmişler. Vazifeyi ifa edip dönerlerken bir yerde konaklamışlar.  Kafile reisi bir muziplik yapar. İçlerinden biraz saf olana;
“Biz hacı olduğumuza dair birer beraat aldık senin de var mı?  Saf adam kendisinin olmadığını fark ederek, hiçbir şey demeden hemen Mekke’ye hareket eder.
Arkasından, şaka yaptık! Gitme gel! Diye bağırırlar ama adam doludizgin Kâbe’nin yolunu tutar.
Kâbe’ye varır ve; “Ey Yüce Yaratıcım! Benimle gelen arkadaşlarıma ‘hacı’ olduklarına dair beraat vermişin bende istiyorum. Almadan da asla gitmeyeceğim” der.
Biraz sonra yeşil bir bez üzerine yazılı beraatı kendine verilir. Koynuna sokar ve palas pandıras arkalarından yetişmek için koşmaya başlar. Yanlarına geldiğinde koynundan çıkarttığı beraatını onlara göstererek;
“İşte benim de beraatım var” diyerek sevincini onlarla paylaşır…   
Bu olay olmuş mu? Olmamış mı? Bilmiyoruz. Bilmemiz gereken buradan alınacak derslerdir. Bir defa kim olursa olsun içten ve samimi olarak Allah’tan istersek O verir.
Duadaki isteklerimiz şuursuzca, taleplerden oluşmamalıdır. Ne istediğimizi ve kimden istediğimizi iyi idrak etmeliyiz.
Çünkü din ve maneviyat bağlantılı sorunlar karşısında insan konumunu bilmesi, Allah’ın sonsuz kudretine sığınması ve böylece iç dünyasının düzeltilmesinde duanın çok önemli bir yeri vardır.
Kişinin kendisini Allah’a en yakın hissettiği ibadet hali dua ve secde halidir. Dinin en temel ibadeti olan namazın dua anlamında “salât” olarak adlandırılmış olması da bu bakımdan oldukça manidardır. (20/45) (1)
DUA ÖRNEKLERİ
Yukarda ifada ettiğim gibi dua, psikolojik olarak insanı rahatlattığı gibi, aynı zamanda insan üzerinde fevkalade müessir olur. Bu konuda Hz. Ali k.v. şöyle buyurur:
“Kader çizgisi belirince, tedbirler hükümsüz olur. Kaza gelince sakınma anlamsız olur. Sadaka ve dua ise, ortaya çıkan kaza ve belanın yolunu şaşırtır.”
Bizler kaderimizin sonucunun ne olduğunu bilemediğimizden, ancak çalışırız ki, doğrusu budur. Fakat bilmemiz gereken bir husus vardır ki, dua ve sadaka olumsuz olayları iyiye tahvil eder.
Duada isteyen ve istenen olduğundan, isteyenin kimden ne istediğini bilmesi gerekir.
Çok önemli bir hususa da değinmek isterim. Allah’tan istenmesi gereken, kuldan istenirse insan farkına varmadan şirke düşmüş olur… Maalesef bilerek veya bilmeyerek çoğu kimse yer yer bu yanlışa düşmektedir. İtikadımızda herkesin yeri ve gücü bellidir.
Allah’ın tasarrufunda bulunan bir hususu kullarına asla vermemeliyiz.
*Dua, Allah ile beraber olmaktır. Allah ile olan kimse için ölüm de hoştur, ömür de. Mevlana
*Dinsizin olmaz, iyi bil, kimseye vefası,
  Kuran’a uymayanın kabul olmaz duası. Akif
 *Ey oğul! Dilinle yaptığın duaya, kalbin de inansın ve iştirak etsin. Abdülkadir Geylani;
*Dua, dudaktan değil, kalpten gelmelidir.
*Allah’ım!
Hayatımız sığlaşır ve sathileşirse, derinleştir.
Prensiplerimiz eskir, ruhlarını kaybederse, yenileştir.
İdeallerimiz kararırsa, beyazlaştır.
Ümitlerimiz solarsa, canlandır.
Sadakatlerimiz donuklaşırsa, parlat.
Değer hükümlerimiz çapraşıklaşırsa, berraklaştır.
Ufuklarımız daralırsa, genişlet.
 Ve vicdanımızın pusulası ol ki, doğru yolu bulabilelim...
İhya edeceğimiz Ramazan-ı Şerifiniz ayı hepimize hayırlar getirsin.
----------------------0------------------------------
1- Dini Danışma ve Rehberlik, Prof. Dr. Suat Cebeci, DİB Yayınları, Ankara,