EŞİ SÜREKLİ BOŞANMAKLA TEHDİT ETMEK

Eşi sürekli gitmekle tehdit etmek
Gerçekte terk edilmekten aşırı korkmanın neticesinde ortaya çıkar.


Kişi bu korkuyu bastırıp karşı tarafı tehdit ederek,ilişkiyi kontrol altına almaya çalışır. Oysa bu onun acizliğinden kaynaklanır.

Güçlü kişi kendinden emindir. Kendinden emin olmak ise kimseye müdahanesi olmamak, kimseyi umursamamak değildir. Hele kendine toz kondurmamak hiç değildir.

İnsan kendini dört dörtlük görme hastalığına sahiptir. Özellikle en yakınlarımızla olan ilişkilerimizde yaşadığımız sorunlarda kendimizi dört dörtlük, art niyetsiz görür bütün sorunu muhatabımıza yükleriz. Oysa biz yaptıklarımızın, daha doğrusu bilinçaltımızın bize ne yaptırdığının farkında bile değiliz.

İyi niyetli olmamız, bizden sadır olan her şeyin iyi olacağı anlamına gelmez. Örneğin bir anne evladını korumak için onu kısıtlar,amacı burada tamamen ona iyilik etmektir.Ancak çocuğa bunun yansıması şu olabilir 'Annem bana güvenmiyor.' Bu durumda davranışlarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz.


İlişkilerimizde yaşadığımız sorunlar, kendimize bakma cesaretini gösterebilirsek bize ışık tutacak ve kendimizi keşfetmemize sebep olacaktır. Ancak insanın kendisiyle yüzleşmesi kolay değildir.

İnsanda her tür olumsuz duygunun kaynağı vardır (nefs) . Olumlu duyguların kaynağı da elbette fıtrata kodlanmıştır. İnsan kendi bilinciyle " iyi " olmayı seçebilir ancak bu onun " iyi kalabileceği " anlamına gelmez.

Başkalarının gözünde iyi olmak da gerçekte benim iyi olduğumu kanıtlamaz. Çünkü insan hem kendi gözünde hem de başkalarının gözünde " iyi olma " imajını gayet rahat çizebilir.

Hakiki anlamda iyiliğin kaynağı Allah'tır ve İnsan ancak O'nun katında nasıl olduğunun kaygısını taşıdığı sürece gerçek iyiliğe ulaşabilir. Bu durumda insan, hiçbir zaman ölene kadar garanti altında değildir (ümit ile korku arasında).


Niyetin iyi olması elbette çok önemlidir ancak yeterli değildir. Bilinç ve farkındalık olmadan iyi niyet tek başına yetmez. Toplumda bir çok insan gıpta edilerek anılırken ( çok mülayim, uyumlu, Allah' ın adamı vs.),bu kişilerin yakın ilişkilerinde durum tam tersi olabilmektedir. Bu, onların elbette kötü olduğu anlamına da gelmez. İçgörüsünün olmadığı,olumsuzluğu yönetemediği ve tutumlariyla beslediği anlamına gelebilir.

Bu yüzden ortaya çıkan huzursuzluktan  A'dan Z'ye hepimiz sorumluyuz; sadece o huzursuzluğu yaratan değil.
Ya bizzat yaparak, ya buna zemin hazırlayarak.
Bu, şu anlama gelmez. ''Her şey benimle şekillenir ; dolayısıyla her şeyin yükünü ben taşımalı, ortamı ben idare etmeli , durumları ben kontrol etmeliyim." Bu düşünce bizim yapabileceğimiz en büyük yanlışların kaynağını oluşturur. Böyle davranan insanlar, kısa vadede çözüm odaklı olup durumu çok güzel kurtarabilirler, ancak uzun vadede sorunların kronikleşmesine ve etrafındaki kimsenin sorun ile ilgili sorumluluk almamasına sebep olurlar. Bununla birlikte de hep suçlanır, eleştiri alırlar. Bir yandan toplumda çok sevilir, çok sayılırlar. Çünkü aşırı fedakardırlar. Diğerlerine olan fedakarlıklarının sımırı yok iken, kendi yakınlarıyla ilişkilerinde yeterince zaman ayıramaz, mahrumiyet yaşar ve yaşatırlar. Bir yandan abartılı bir şekilde gösterdiğimiz tolerans/fedakarlık diğer yandan beni birilerinin hakkına girdiriyorsa bu yaptığım aşırı fedakarlığın kaynağını bir sorgulamalı ve kendimi yeniden yapılandırmalıyım. ta ki dengeyi bulana dek.
 

Hayat bir ölçü ile yaratılmıştır. Bu ölçüyü tek bozan varlık insandır. Akıl ve irade ise bu ölçüyü tutturabilmemiz için bize bahşedilen en büyük nimetlerdendir. Bu nimetleri doğru kullananlardan olmak dileği ile...

Psikolog / Psikoterapist
Fatma Çakır Çalışkan