‘HORUZ İKİ KERE ÖTMEDE N’*

-ÖNCÜ OLMAK-

Kanaatimce anlayıp yeterince istifade edemediğimiz insanlardan biri de Rahmetli Sezai Karakoç’tur. Anladığını söyleyenler de ya şiirini ya edebiyatını ya dahikâyeciliğini öne çıkarmaktalar. Oysa o, iyi bir şair, iyi bir mütefekkir, iyi bir hikâyeci olmanın da ötesinde İslam’ı iyi anlayan, onu hayatına uygulayan, kınayanın kınamasından korkmayan idealist bir Müslümandı.

Onu daha yakından ve kendi yazdıklarından tanımak için kitaplarını okumaya karar verdim. Gördüğüm o ki, çok hacimli olmayan kitaplarının her biri diğerinden kıymetli, içinde tenakuz bulunmayan,fikirlerden oluşmaktadır.

O kitaplardan biri de ‘Unutuş ve Hatırlayış’ tır.On değişik makaleden oluşan kitaptaki makalelerden biri de “Horuz İki Kere Ötmeden”. Bilindiği gibi bu tabir Hz. İsa’nın ‘son sofra’ da havarilerine söylediği bir sözdür. NitekimHavarilerdenYahudaİşkaryot,aldığı para karşılığında İsa’nın bulunduğu yeri haber vererek ihanet etti.Bir müddet sonra da intihar etti.

Bunu temel alanKarakoç’ta dava adamlığı bağlamında din öncülerinden, ilklerden ve onlarda olması gereken vasıflardan bahsetmekte. Ya öncü olmak ya da öncüye tabi olmak gerekir. Aksi durum; fitnedir, kaostur, kargaşadır, anarşidir.

Kuvvetli bir dini alt yapıya, Allah vergisi bir zekâ ve basirete sahip olan Sezai Bey’de, öncü ve yol gösterici olmayı ı fazlasıyla hak edenlerdendir. Tıpkı Unutuş ve Hatırlayış kitabında bahsettiği din öncüleri gibi.

Aşağıda alıntısını verdiğim yazıda Karakoç, ilklerden olmanın ve ilklere uymanın ölçüsünü belirtmektedir.

“…din öncüleri, inanç akıncıları daima kendilerini bir misyonla yüklü görmüş ve bulmuşlardır. Bu misyon onları alelade kişilerin korku ve ürküntülerinden ırakta tutar. Onların korkuları da başkadır. Kendi hatalarından korkarlar daha çok.

(…) Önderlerin başarılı alanlarında yanından ayrılmazken güç anlarında çil yavrusu gibi dağılanlar, hiçbir zaman ilkler olmaya layık değillerdir.

(…) İlkler, her zaman için rahatı, maddi çıkarları, şöhret düşkünlüğü gibi manevi alçalmaları, kıskançlık, kibir, hased, çekememe, hakkı teslim etmeme gibi küçüklükleri ayağı altına almış, tepelemiş ruh kahramanlarıdır. Onları düşman hiçbir hile ile bağlı oldukları dava ve dava adamlarından koparamaz.

Ama davaya pamuk ipliği ile bağlı olanlar, maddi bir fayda bekleyenler veya manevi bir bataklığa saplanmış olarak şöhret peşinde koşanlar, müşkül bir anda ya çekip karşıya geçerler veya gereksiz birşekilde iddialarla safı böler ve parçalarlar.Düşman da, inkar cephesi de bundan faydalanır, bunları muhatap olarak davanın temel taşlarını ikinci plana atmaya, unutturmaya çalışırlar.

(…) paniğe kapılmışları kitleyi de arkalarından sürüklemeden önce yatıştırmak, bozguncuları en azından zararsız hale getirmek, saf dışı etmek gibi ilklere düşen yan görevler vardır.

İçten gelen saldırı dıştan gelen saldırılardan daha büyük tehlikedir. Çünkü dıştan gelen saldırılara yeni hareket hazırlıklıdır, hazırdır, bunu beklemektedir. Fakat içten gelenin çok defa arkadan vurma, farkına varılmama gibi aldatıcı özellikleri vardır. İhanet veya gaflet, insanı ani olarak bastıran, içten yıkmaya ve çökertmeye, çözmeğe, çürütmeğe ve bozmaya çalışan iç zehirlenme olaylarıdır. Buna, yapının, içyapının çok sağlam olmasıyla ancak dayanılabilir.

(…)Bir an için ülkü adamı zor bir duruma düşer de artık izinden servet veya şöhret devşirilmesi ihtimali zayıflarsa, bu yalancı ilkler, hemen terk için, birtakım tevilciliklere başlarlar.

(Bunlara göre) önder (sadece) kendilerine yol açmıştır o kadar, artık kendileri geldiğine göre ona gerek kalmamıştır. Onu mersiyeye benzer övgülerle daha sağken gömmeğe başlarlar, gömmek isterler. Yarım yetişmişliğin ve olmamışlığın ham ruhları saldığı uçurumlarda türkü söylerler. Söyledikleri türkü aslında uçuruma yuvarlanma kaderinin son çığlıklarıdır.

Müslüman yılgın, bezgin ve ümitsiz olamaz. Gücünü kimden aldığı/alacağı belli olan Müslüman kimi örnek alacağını iyi bilmesi gerekir. Nitekim Karakoç, ‘… Gece karanlığı gibi olan Batıcı fikir ve inanç gulyabanilerinin etkisine kapılmadan sımsıkı bir saf halinde toplanmalı ve Batı’ya, Avrupa’ya ve komünizme karşı Zülkarneyn Seddi bir kahramanlık duvarı, aşılmaz ideal Sur’unu yükseltmelidirler.’(I)

----------------------0----------------

  • ‘h o r u z i k i k e r e ö t m e d e n’

"Sana doğrusunu söyleyeyim" dedi İsa, "bugün, bu gece, horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin."

Markos kitabında yazıldığı gibi horoz iki kere öttü. MarkosPetrus'un yardımcısıydı ve özellikle Petrus'la ilgili olaylara daha ayrıntılı bir şekilde tanıklık etmektedir. Horoz ilk kez öttüğünde Petrus aldırmamış tövbe etmemişti. Ancak ikinci kez öttüğünde İsa'nın dediğini hatırladı ve hüngür hüngür ağlayarak tövbe etti…(İncil/Markos 14:30)

  1. Unutuş ve Hatırlayış; Sezai Karakoç; S.19-26)