İDARECİ/YÖNETİCİ
“KİŞİ KENDİNİ BİLMEK GİBİ İRFAN OLMAZ”
Hiç kimse sahip olduğundan fazlasını talep etmemeli, taksimata razı olmalıdır. Erkeğin, ben niye erkek; kadının ben niye kadın oldum diyemediği gibi. Eğer bu durum kabul edilmezse iç huzursuzluk, sıkıntı meydana gelir. Kişi depresyona girer.
Bu gün yeryüzündeki dengesizliğin temeli taksimata razı olmamak ve adaletsiz dağılımdan kaynaklanmaktadır. Hiç kimse hakkına razı olmuyor.Sürekli var olanın daha fazlası isteniyor.
Zulüm, haksızlık ve iltimas denen illet, bir toplumda mevcutsa ki, mevcut. Bunu düzeltmekte adil idarecilerin işi olmalıdır. Ama bu haksızlıkları yapan da idarecilerse vay haline o halkın…
“Balık baştan kokar”özdeyişinden hareketle, idarecilerin sorumlu davranışı, toplumun emniyet ve güvenine, adaletsizliği ise bozulmasına sebeptir.
Bazı örnekler:
1-Hz. Ömer;Medine sokaklarında gece gezerken bir “koca karı”nın açlıktan ağlayan çocuklarını susturmak için, yanmakta olan ocağın üzerinde taş kaynatıyor; bir taraftan da Halife’ye sitem ediyor. Bunu duyan Halife Ömer, kadının yanına varır ve:
“Siz söylemezseniz Ömer halinizi nereden bilsin?” dediğinde;
“O Halife değil mi? (idareci) Onun görevi, olup - biteni görmek ve çare bulmaktır...”
Aslolan haklının hakkını her halükarda korumak ve kollamak tır. Hak, hukuk ve adalet yaratılmış herkesin olmazsa olmaz hakkıdır.
Farklılıkları zenginliğimiz kabul edip, eşit muamele etmeliyiz. Herkesin eşit hakka sahip olduğunu bilmeli ve öyle davranılmalıdır. Gene Hz. Ömer’den bir örnek;
2-Hz. Ömer’in kardeşini öldüren birisi işlediği bir suçtandolayı günün
birinde, Halife Ömer'in huzuruna çıkarak, yaşadığı olayı anlatır, ardından “Bu olanlara rağmen bana adil davranabilecek misiniz?” diye sorar. Halife Ömer;
“Sana adaletle muamele edeceğimden şüphen olmasın; yalnız benden seni sevmemi bekleme.” Der. Buna karşılık o kişi:
“Bana adil davranman kâfi, sevgiyi beklemek kadınların işidir.”
İşte olay budur. Sevmezsen sevme ama adil davran... Hakkaniyetle muamele et.
Adalet bir toplumun olmazsa olmazıdır.
Düzgün ve dürüst insanlar zahirde kaybetmiş gibi gözükebilirler ama gerçek kazananlar onlardır. Mühim olan haklıyken haksız duruma düşülmesin. Kimliğinden ve kişiliğinden ödün vermesin.Mesela:
-
İman Rabbanî'nin sabırlı, kararlı ve azimli mücadelesi sonucu koskoca Babür hükümdarları Ekber Şah ve Cihangir Şah'ı ne hale getirdiği malumdur.
-
Gine Hindistan'ı, pasif ama kararlı direnişiyle İngilizlerden Gandi'nin nasıl
kurtardığıbellidir.
“Hatırla! Geçmişin geleceğindir.” özdeyişiyle Alev Alatlı bizlere önemli bir hatırlatmada bulunuyor. İnsan balık beyinli olamaz. Düşünen biri olarak geçmişte olanı hatırlamalı, zira bu söz konusu olmazsa kişi “konar-geçer”ler gibi, ancak gününü gün etmeye çalışan birisi durumuna düşmüş olur. Öyle ki hal'in anlamlandırılması mazinin içselleştirmesiyle mümkündür. Geleceğe ümitle bakabilmek varlık sebebimizin gayesini bilerek hareket etmekten geçer.
Bütün mesele kişinin eyyamcı karakterden maada, sorumlu insan anlayışıyla hareket etmesidir.
Bir talebe Hocasına; “Bu karmaşık ortamdan nasıl kurtulabiliriz”? Diye sorduğundaHocası:
“Yavrum sen talebe ben hocayım. Herkes bulunduğu konumu iyi bilir ve görevini layıkıyla yerine getirirse bu dediğin olumsuzluklar son bulur”
Öyle değil midir? Herkes herkesin işine karışıyor. Bakarsınız köy kahvesinde, sokakta veya pazar yerinde, iki kişi konuşurken, Başbakanın yerinde ben olsam... Yahut Genel Kurmay Başkanı ben olsam... YahutMilli Takım Teknik Direktörü’nün yerinde ben olsam... Yahut ilin valisi ben olsam... v.s. v.s. Halbuki insan kendi işini istenilen şekilde yapsagörevini yerine getirmiş sayılır. Bu anlayış hiçbir şeye karışmayacaksın anlamına gelmez. İşini yaparak toplumsal görevini de yerine getireceksin elbette.
Bir de unutmamak gerekir ki, olmasını istediğin şeyin derdiyle dertlenmelisin. Bazen sadece temenni etmek kâfi gelmez. Onun için gayret de gerekli. Hedefe kilitlenmek ve oraya ulaşacak vasıtaları iyi değerlendirmek icap eder. Mesela;
3-Eyyubiler döneminde cuma imamı hutbede:
“Bir idareci tebaasına karşı güler yüzlü, müşfik davranmaz, onlarla iyi ilişki kurmazsa orada kasvet, gerginlik ve sıkıntı meydana gelir...” der. Camiden çıkınca, heybetli hükümdar Selahattin-i Eyyubi:
“Hocam galiba beni kastettiniz.” dediğinde Hoca Efendi:
“Evet.” Der.
Selahattin-i Eyyubi şu cevabı verir:
“Hocam Allah Resulünün miraca çıktığı, Hz. Ömer'in bizlere emanet ettiği Kudüs (Mescid-i Aksa) ecnebilerin elinde iken benden nasıl gülmemi istersiniz.” demek suretiyle hem ülküsünü hem de kararlılığını göstermektedir. Nitekim Kudüs'ü almayı da Allah O'na nasip etmiştir.
O halde senin Kudüs'ün neresi?
4-Bir başka idareci örneği; öyle idarecilerde var ki, ağzını doldura doldura konuşarak insanları ikna etmeye çalışır. Maalesef konuşma ve düşünme eksikliği olan insanlarda buna kanar. Kanmakla kalmayıp ‘adamın ağzı iyi laf ediyor, neme lazım iyi hatip’ diyerek birde hayranlığını ifade ederler. Ayrıca bu tür idareciler makam gücünü de silah olarak kullanarak insanları yıldırmaya çalışır. ‘Şahsiliği esas alan birliktelik ruhundan uzak duran toplumun’ zaafını iyi tespit ederek, yapabileceği ne varsa yapar, yapmaya çalışır. Bana zarar vermesinde kime ne yaparsa yapsın anlayışından hareketle hiç kimse de sesini çıkartamaz. Oda tek teknamzetleyerek, gereğini yapar.Bu tür idareciler bir taraftan da servetine servet katar.Toplumumuzda sadist ruhlu bu tür idarecilerin varlığını da yok sayamayız.
O halde rüzgârın önündeki gazel gibi savrulmaktan ziyade, kendi yönünü kendinin tayin ettiği omurgalı insan olmamız gerekir. Budur bizi biz yapacak olan. Hayranlığımızbizleri taklitçiliğe değil, araştırma ve üretmeye sevk etmeli.
Ziya Paşa'nın: “Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz.”Dediği gibi, herkes işini iyi yapacak ve kim olduğunu bilecektir. Düzgün insan olacağız.