İNÖNÜ ve EĞİTİME VERDİĞİ DEĞER
 
İkinci Büyük Paylaşım Savaşı sona ermiştir.
Yıl : 1947
Malatya’dan bir küme insan Ankara’ya gidiyor.
Yerel yöneticiler, ticaret ve sanayi erbabı, gazeteci, toprak sahibi varsıl insanlar…
Niyetleri , hemşehri bildikleri Reisicumhur İsmet Paşa’yı görmektir.
Bu, öyle ha deyince olacak bir iş değildir.
Köşk’e başvurulur ve yanıt beklenir.
Malatya’nın kalburüstü zevatı bir otelde sıkıntılı bir bekleyiş içindedir.
Elbette bu süre içinde, hangi konuları Paşa’ya ileteceklerini konuşurlar, yazıya dökerler.
Sonunda, beklenen haber gelir Çankaya Köşkü’nden.
Zevat, özenle giyinir, traş olur, kokular sürünür, heyecanla titreyerek Köşk’e ulaşırlar.
Reisicumhur, hemşehrilerini karşılar. Ciddi ve mesafelidir…Fakat, “soğuk” değildir.
Hissetmiştir istekleri. Savaşa girmemiş olsa da ülke, beklentilerin düzeyi yüksektir.
Hiç kimse, artık, savaş sırasında çekilen sıkıntıları yaşamak istememektedir.
Özgürlüklerin genişletilmesidir istenen. Örfi İdare artık sona ersin…
Konuklara çay ikram edilir.
“Ağzı en iyi laf yapan” bir tüccar söz alır: Bilmektedir ki,  İsmet Paşa’nın, topçu subayı olmanın bıraktığı  yadigarla  “işitmesi ağır”dır. ( Muhaliflerinin “sağır” demesi bundandır). Ol nedenle, yüksek sesle konuşmağa başlar:
Muhterem Reisicumhurum, bizi kabul buyurduğunuz için minnettarız. Malatya’nın bir hemşehrisi olarak size, beldemizin, vilayetimizin meselelerini anlatmağa geldik. Efendim, maalesef Malatyamız büyük bir sınai terakki gösteremedi. Komşu vilayetlerle mukayese ettiğimiz zaman bu vaziyet kendini daha iyi ortaya koymaktadır…Sıvas’a büyük bir Devlet Demiryolları Cer Atölyesi yaptınız. Elazığ’a büyük bir şarap fabrikası açtınız. Diyarbakır birçok tesis kazandı. Kayseri’de teyyare fabrikası, dokuma fabrikası çalışıyor.”
 
İnönü, gülümseyerek dinliyor hemşehrisini.
Tüccar, kan-ter içinde konuşmasını bitiriyor; yerine oturuyor.
Reisicumhur durgundur, birden ciddileşiyor. Malatya’nın kalburüstü zevatının yüzüne tek tek bakarak konuşuyor : “ Ben, daha Başvekil iken Malatya’ya hususi bir ehemmiyet vermişimdir. Maarif Vekili ile zaman zaman bir araya gelir tedrisat meselelerini konuşurduk. Elbette memleket yalnız Malatya’dan ibaret değil. Nüfusumuz 15 milyon iken de halk, köyüne ilkmektep, kasabasına ortamektep istiyordu. Şöyle bir düşününüz. Bugün Akçadağ’da Köy Enstitüsü var. Oradan çıkan köy muallimleri ilköğretimde vazife alıyorlar. Malatya’da sadece ortamektep vardı. Cumhuriyet idaresi şehrimize lise kazandırdı. Kazalarımızda da ortamektepler açıldı ve açılıyor. Adıyaman’a, Behisni’ye de açık ortamektep. Tren yolu Malatya’ya ulaştıkta sonra birçok evladımız, liseyi bitirdikten sonra Ankara ve İstanbul üniversitelerinde okuma imkanına kavuştular. Takip ediyorum; tıp tahsil eden var, mühendislik, orman, fizik, edebiyat…Peki, bu gençleri kim yetiştiriyor. Maarif Vekilime demişimdir: En başarılı, ders kitabı yazmış muvaffak muallimleri Malatya’ya tayin et! Reisicumhur olduktan sonra da Malatya’daki tahsil, terbiye, tedrisat meseleleriyle yakinen alakadar olmuşumdur.  Lisede vasıflı muallimlerin ders vermesinin, talebe yetiştirmesinin ne manaya geldiğini  istikbalde göreceksiniz. Talim ve terbiye işleri birdenbire netice vermez. Sabırla beklemek lazım gelir. Cumhuriyet idaresi sınai terakki kadar mekteplere de ehemmiyet vermiştir. Cihan Harbi’nin sıkıntıları yüzünden beklediğimiz ilerleme olmamıştır.  Ordumuz daima harbe girme ihtimaline karşı hazırlıklıydı. Milli Müdafaa bütçesinin yüksekliği bizi birçok yatırımdan alıkoymuştur. Mamafih, gene de mektepler açmışızdır, muallimler yetiştirmişizdir. Malatya da bundan hissesini almıştır ve alacaktır.“
Malatya erkanı, İnönü’nün söylediklerini sessizce dinlerler. Paşa’nın söyledikleri doğrudur. Hak verirler. O zamana değin düşünmemişlerdir bunu. Birçoğunun evladı Ankara ve İstanbul’da üniversite öğrencisidir. Bir an, düşüncelere dalarlar. Aralarında yer alan gazeteci de not almaktadır.
Dönüşte, gazetesinde olayı artık günlerce “tefrika” eder.
Reisicumhur, sonra, konuklarını, hep birlikte fotograf çektirmeğe davet eder.
Malatya’nın ilerigelen zevatı  Reisicumhur ile vedalaşırlar. Duygulanmışlardır.
Bir daha ne zaman karşılaşacaklardır? Kim bilebilir ki !
 “ Gidip de gelmemek var / Gelip de görmemek var.”
Köşk’ün bahçesine çıkarlar. Ankara’yı seyrederler bir süre.
Sonra, kafalarında binbir düşünce, kayısı diyarı güzel Malatya’ya dönerler,  trene binip…
Özlemişlerdir ailelerini, mişmiş diyarı memleketlerini…