KARDEŞİM AHMET AĞMANVERMEZ
Ahmet BELADA
Görev icabı Karabük’e gitmiştim. Akşam otelimize geç geldik. Uyuyup ertesi gün zinde olmalıydım. Fakat bir türlü uyuyamadım. Duş alıp uyumayı denedim gene olmadı. Bari bazı dini faaliyetlerde bulunayım diye kalktım abdestimi aldım ibadetimi yerine getirdim tam o esnada mesaj geldi. Saat04.48.hayırdır inşallah dedim ve mesaja baktım. Mesaj, Feryadi Yağcı’dan; “Ahmet Ağmanvermez Hocam vefat etti. Allah Rahmet Eylesin”…Yığıldım kaldım. Elim ayağım boşaldı. Ne yapacağımı şaşırdım. Duygusal olan ben ağlayamadım bile. Kendimi toparladım. Namazımı kıldım. Okudum.Ardından düşündüm. Yaklaşık 26 yıllık birlikteliğimizdeki yaşadıklarımızı/yaptıklarımızı gözden geçirdim. Hangi hizmetlerde bulunmadık ki…
Yıllardır beraberdik. Bir defacık olsun kendinden hiç ama hiç incinmedim ki. (İnşallah incitmemişimdir de)Beraber hizmet ettiğimiz tüm kardeşlerimle çok iyiyim hepsini Allah rızası için çok seviyorum ama Ahmet Ağmanvermezin saflığı, dürüstlüğü o masum duruşu hep beni kendine çekmiştir. Yaklaşık bundan bir ay önce ziyaret etmiştim. İyi ki de etmişim. Cenazesine katılamadım. Çok üzüldüm.Ama hep yanındaydım sanki.(İnşallah buradan vazifemi yapacağım)
Ardından bir mesaj daha geldi. Orada da; “Vakfımız kurucu üyelerinden, Ahmet Ağamanvermez Hocamız Hakkın Rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi öğle namazından sonra Kurşunlu camiinde kılınacaktır. Allah Rahmet Eylesin”
Başta ailesi olmak üzere tüm gönül dostlarına baş sağlığı diliyorum.
Rabbim şahit ol ki ben onu menfaatsiz, hesapsız ve iyi bir Müslüman olduğu için sevdim. Bu konu da şahadetim tamdır.
“İTTİMAT ATTARİYE’DE BİR GÜZEL İNSANTANIDIM
Yaz aylarında Nevşehir’de, Kasaplar çarşısından Bekir Efendi Camii’ne giderken kunduracılar sokağına dönüldüğünde solda ikinci dükkânın ismi ‘itimat attariye’ idi. Orası Ağmanvermezlerin dükkânıydı. İlk önceleri orada görüşürdükAhmet Ağamanvermez kardeşimle. Ne söyleyeyim mahcup, samimi/sahici, bir o kadar da mütedeyyin olan Kardeşimi çok sevmiştim. Hepte sevdim. Güzel insanı ilk defa orada tanıdım.
Çok cömertti. Çay ısmarladığı gibi bazen dükkânın alt katında yumurta pişirirdi. Çok maharetli değildi ama kendine has sükûnetli haliyle mıyıl mıyıl hazırlardı. Samimiyetle pişirilen o yumurta ne de tatlı olurdu. Onu kemali afiyetle yer bir taraftan da güzel sohbetler yapardık.
Yaptığımız bir istişare neticesinde de rahmetli Zeki Hocam; “Ahmet kardeşi de vakfın hizmetlerine katsak iyi olur” dedi. Bu görevi de bana vermişti. Bizde kendisiyle daha çok ilgilenir olduk... Nitekim fili olarak beraber çalışmaya başladık. Tatildeki birlikteliğimiz, tayininin Nevşehir’e çıkmasıyla daha da arttı.
O ne kızar ne de kızdırırdı. Görev insanıydı. Verileni verildiği şekilliyle yerine getirirdi.
Son istişarede yaptığı hizmetleri başkalarına devrederken için için eyvah diyordum ‘galiba kardeşim artık bu vazifeyi yapamayacak hale gelmiş ’diye üzüldüm.   Hatta İbrahim Başaran’a ‘ziyaretine gitsem uygunumdur’ diye de sordum.
Sevgili kardeşim, vazifene çok dikkatliydin. Söylesene onları birilerine devrettin mi?..
Ölüm gerçek. Allah’tan geldiğine de şüphesiziz inanıyorum.  Ama insan olmam ve zaafımdan dolayı çok üzüldüm.
“Göbeğine güneş düşen” canım kardeşim, kabrin güneşli ve aydınlık olsun. Allah rahmet eylesin. Makamın Cennet olsun.
Sen sadece bizden evvel gittin. Biz de geleceğiz.