İnsanın acziyeti

Onun en büyük üstünlüğü ve değeridir.

Ta ki,onu idrak ve itiraf edebilsin.

Acziyet,

Kulluğun zirve noktası

Gününmüz insanının temel ihtiyacıdır.

İnsan kendini kusursuz görme hastalığına sahip tek varlıktır. Belki de bu yüzden yeryüzünde bozulma ve ifsat bu kadar yaygındır. Ailelerin dağılmalrındaki temel neden de budur. Kimsenin burnundan kıl aldırmaması. ‘Ben dört dörtlüğüm’ zannetme hastalığı.

İnsanın zihninde kendsiiyle ilgili pozitif ya da negatif benlik kalıpları, belirli inanışlar vardır. Kendini aşırı önemseyen /seven, ve ‘’iyi’’ zannedip bu iyiliğiyle kurtulacağını zanneden yani ‘Kendini yeterli gören ‘’ insan tipi oldukça yaygındır. İyi niyetli olduğumuzdan bir şüphemiz yok ve diğerlerini potansiyel tehlike gibi görüp,bütün art niyeti diğerine atfetme hastalığımız var.Biz dürüstüz,diğeri yalancı,sahtekar; biz iyiyiz,diğerleri kötü; biz safız herkes dolandırıcı;biz müslümanız (cennetliğiz) diğerleri kafir,müşrik dolayısıyla hepsi cehennemlik. Ne kadar acı. Kendi içiçimizde paramparçayız. Hepimiz birbirimizi kategorize edip dışlıyoruz. Sonra da huzur arıyoruz.

İnsan nefsinde her türlü fenalığı,kötülüğü barındıran varlıktır. Ancak O’ na ahlaki sorumluluklar ve vicdan da bahşedilmiştir. Ve lütufların en büyüğü olan bilinç,irade verilmiştir. Kendini bilsin diye. Bilmek’ten kasıt arasın, bulsun diye. İnsan kendi nefsini görmeye,tanımaya bir başlasa ve kendisine ne fısıldadığını,nerelerden yaklaşıp kendisine aslında ne yaptığını bir görse,kesinlikle kendisine başka düşman aramazdı. Ancak nefsini tanımayan insan kendini temize çıkararak hep diğerini suçlu görür.

Kuran’ da Alim olan Allah ne de güzel belirtmiştir:

‘ ‘ GERÇEK ŞU Kİ İNSAN, NE ZAMAN KENDİSİNİ YETERLİ GÖRÜRSE HADDİ AŞAR. ’’ (Alak Suresi 7)

Günümüzde eksikliğimizi ve acziyetimizi unutmamaz için her türlü imkan sunulmaktadır. Konfor çağının insana verdiği en ağır tahribat ne yazık ki budur. Ölüm bizden çok uzaktadır zaten,hatta hayatın tamamen dışında yer alır. Ve hayat bütünüyle geçici hazların peşinden koşulan bir at yarışına dönüştürülür. İnsan durduğu anda bunalıma girmekte,düşünüp tefekkür edecek küçücük bir boşluk bile kabul edememektedir. Bir işten diğer işe,bir ilişkiden diğer ilişkiye geçerken varlık sebebimiz ve olan Yaradan ile bağlantımız neredeyse hiç kurulamamaktadır.Öyle ki O nunla bağlantıda görünüyorken bile.

İnsan haktan ve hakikatten hızla uzaklaşmakta, böyle olunca herkes hakikati kendi zihninde oluşturduğu gerçekliğe indiregeyerek var olmaya çalışmaktadır. Kendi gerçekliğimize indirgeyemediğimiz hayat ve insan ise huzursuzluğumuzun kaynağını oluşturmaktadır. İnsan ve hadisat kendi içinde öyle derin hakikatler barındırmakta ki, biz bu hakikatleri aramak yerine ezber bildiklerimizle varlığı,insanı ve olayları tanımlamaya çalışıp her şeyi ona indirgediğimizde hayatımıza huzursuzluğun ve anlamsızlığın tohumlarını atıyoruz. Sonra da ona kızıyor,ötekine kırılıyoruz…

  1. bir de kendine güvenme hastalığı var. ‘Özgüven’ adına kendini beğenmiş,ukala,sınır tanımaz bireyler yetiştirmeye çalışıyoruz. Ne kadar çok şey bildiğimizi zannediyor ve ne kadar güveniyoruz kendimize. Bununla beraber nasıl da küçük görünüyoruz diğerini. Kendini ifade etmek ile duracağı yeri bilmek arasındaki çizgiyi bilmiyoruz. En çok konuşan en çok biliyor,en çok popüler olan en çok güveniliyor.Oysa popülarite geçici,çok konuşan çok yanılan,çok bilen de kendini bildiğine esir edendir. İnsan alanını daralttıkça daraltmakta öyle ki bildiğini zannettiklerinin esiri olmaktadır.

Kurtuluş ,

Acziyeti idrak etmekte

Kurtuluş ,

Yeniden arayışa girmekte

Kurtuluş ,

Ezberi bozup, anlamaya gayret etmektedir.

Hayatı , insanı , olayları , kendini ve diğerini.

Hiç kimse zannettiğimiz kadar değil.(Özellikle eşimiz,çocuğumuz.)

Hiçbirimiz zannettiğimiz kadar değiliz,daha da ötesiyiz.