TURİZMİN FONKSİYONEL YAPISI VE GELİŞTİRİLE BİLİRLİĞİ

Dünya medeniyetlerinin geçiş kapısında olan yöremiz pek çok medeniyet görmesi ve İpek yolu üzerinde bulunması eş değer yörelerden daha fazla tarihi değeri olmasına neden olmuştur. Tarihte nüfus azlığına rağmen; Akdeniz’in, batının ve doğunun kesişme noktasında olması bu avantajları sağlamıştır. “Toprağı deşsen tarih çıkacak” Sözü Nevşehir’de gerçek olmuştur.

Anadolu’nun deniz olduğu günlerinin işaretleri olan masa dağlar hep gözümüz önündedir. Dağlarda midye kabuklarıyla bende karşılaşmıştım. Bu konu tarihimizin zenginliğine katkı sağlamaktadır. Son buzul devrinden kalan mamut ve diğer fosiller, Hititler, Kızılırmak boylarındaki tarihi kalıntılar, Yer altı şehirleri, peri bacaları, Roma, Bizans kalıntıları, Osmanlı, Selçuklu eserleri ve geçmiş medeniyetlerin hatıraları olan halılar, ikonalar hâlâ yaşamaktadır.

Bitki zenginliğimiz hatırı sayılır bir şekilde çoktur. Avrupa, Türkiye’nin tam 15 katı olmasına rağmen bizim bitki örtüsüyle başa baş yarışır. Elbette bunun nedenleri de oldukça manidardır. Türkiye’de üç bitki topluluğu bulunmaktadır. Böyle bir pozisyon dünyanın başka bir ülkesinde bulunmamaktadır. Birde bu bitki örtülerinin geçiş bölgeleri bulunması yurdumuzun bitki zenginliğini artırmaktadır.

Coğrafi yapının farklılıkları ve bu farklılıkların uyum içinde olması da bitki çeşitliliğine katkı sağlamaktadır. Hangi vadimiz olursa olsun, sulak ve serin vadinin hemen 200 metre uzağında bozkıra ulaşıla bilmektedir.

Yöremizin bu kadar zenginliği yetmiş mi? Yetmemiş, Müziğimizin farklı güzellikleri, yemek kültürümüzün dünya çapında tanınması, folklorumuz zaten batı dünyasının hayallerini oryantalist dünya olarak yüzlerce yıldır süslemektedir.

Hangi ülkeyle kıyaslarsanız kıyaslayın Türkiye hep öndedir. Müzelerimiz bile kendi ülkemizde çıkan tarihi eserleri barındırır. İngiltere’de, Fransa’da müzeler, işgal ettikleri, zarar verdikleri ülkelerin tarihi eserlerini sergilerler. Tarihleri de bizimle kıyaslana bilir hiç değildir. Efendim, bu kadar kaynağımıza rağmen Avrupa’nın bizden daha çok turizmden kazanması elbette bizi düşüncelere sürüklemelidir. Şunu unutmayalım. Eğer ülkemin turizm geliri varsa bu durumumuzun ve temel taşı dediğimiz durumumuzun sağlam olmasındadır. Ya değil se duruşumuzda değildir. Hani denizse, deniz; Dağ ise en kralları bizde yok mu?

Yanlış bir laf dolaşır. Turizm memleketi misin, sanayi mi? Yoksa tarım mı? Karar vermeliyiz dediklerini çok duymuştum. Bu laf küllen yanlıştır. Bir ülke tarım memleketi olurken hem sanayi hem de turizm cenneti ola bilir. Zaten bu olgular birbirini desteklemektedir.

Turizmden birçok insan ekmek yiyorsa, genel hasılatı gelirlerimize hatırı sayılır katkılar sunuyorsa-ki sunuyor. Yurdumuzda turizmin bir devlet politikası olması gerekir.

Bir ressam bir tablo yaparken, tualde fırçasının değmediği yer kalmaz. Ressam düşünür, bakar zihinsel emeğini en verimli bir şekilde kullanarak yapacağı resim i en güzel bir şekilde oturtmaya çalışır. Gayri resim onun eseri olmuştur. Ustalığının gücüne göre yaptığı resim de rağbet görür. Resim ayrıca hangi sanat akımının temsilcisiyse o akımı da temsil eder. Ressamının tanınmışlığı, tual, boya bile sonuca etki eder. Tarihte ressamlar kendi boyalarını kendileri imal eder, sanatına çeşitlilik ve boyut ta katarmış. Bir deyişle Mona Lisa’nın resmi yapılırken Leonardo usta boyalarını kırtasiyeciden almamıştır, emin olun.

Bir sanatsal tablo ile turizmi veya ülkemin bir sorununun çözümünü anlatmak böyledir. Böyledir diyoruz da bizim eksiğimiz var mı? Bunu düşünmek gerekse de bence hiçbir eksiğimiz yoktur. Zemin var, tarih var, doğa var. İnsan da var. Bu kadar insan yetmez derseniz, Afganistan’dan gelen ucuz işçiler de var. Hem bu insanların sigortaları olduğunu da düşünmüyorum.

Pekiyi eğitim var mı? Okullar var. Yeterli olup olmadığını anlamak için bu okullardan mezun olup işsiz gezenlere bakmak lazım. Bunu bilmiyorum. Bildiğim bir şey var. Eğitimin hası hayatın içinden alınır. Bilgi elbette ki çok kıymetlidir. Bu inkâr edilmese de bu bilgilerin yüzde kaçını serbest hayatta kullanıyoruz. Okullarda yetişenler, yetişip katkı sunuyorlar. Ya diğerleri….

Yöremizin turizme daha iyi hazırlanması demek, her şeyden baş gerçek anlamda bir çeki düzen vermemizden geçmektedir. Turizm konusu her kesin ve her kesimin sorumluluğudur. Başta devlet olmak üzere; Turizmcilerin, okulların, sivil toplum örgütlerinin katkıları beklenir. Bunlardan öte, her köyün katkıları da beklenir. Zira Turizmin temelinde çevremizi temiz tutmak ve kendi çevremizin peyzajını yapmaktan geçer. Ayrıca bu kesimler turizm konusunda eğitilir. Turizmle uğraşan herkesin devamlı denetlenmesi de gerekmektedir-ki işler rayında gitsin, politikalar üretenler, bu kesimde söz sahibi olanlar çıtayı devamlı yükseltme eğiliminde olsunlar.

Çevreci ve bitkilerle ilgilenen bir kişi olarak ilk göze çarpan problemi devamlı suretle yöre peyzajına önem vermem en azından benim için önemlidir. Altmış yıldır yörenin vatandaşıyım. Avanos yolunun stabilize olduğu günleri bilirim. Göreme açık hava müzesinin korumasız ve boş olduğu günleri bilirim. Turizmin yavaş yavaş kalkınmasını devamlı takip ederdim. Zira bu sektörle ilgilenen büyüklerim, dostlarım vardı. Bu konu ile ilgili söz sahibi kişilerle de çok sohbetlerimiz olmuştur. Ayrıca başka memleketlere görevli ya da turist olarak giden kimselerle de o memleketlerin turizm yapıları hakkında bilgiler alıp, mukayese edebiliyoruz. Bu konuda profesyonel turizmcilerimiz de tüm gerçeklere vakıftır. Sahadaki insanlarımızın turizm politikalarına katkılarını da merak etmekteyim.

Çöp her yerdedir. Vadi gezdiğimiz günlerde elimizde poşetlerle çöp toplardık. Efendim bu bir bilinç meselesi mi? Hayır, sadece insani bir davranıştır. Bu nedenle etrafı kirletenlerden de insani davranış beklememiz gayet doğaldır. Çöpleri tepelerimizde daha yoğun olarak görmekteyiz. Zira rüzgarlar atık kağıtları, naylonları hep tepelere istif etmektedir. Özellikle bitmiş pillerin doğaya gelişi güzel atılması çok yanlış bir harekettir. Zira piller ağır metal salarlar. Başta mantarlar olmak üzere birçok bitki zehirlenir. Ada çayı, kekik, civanperçemi veya mantar gibi bitkileri insanım doğada ve organik sanarak huzur içerisinde yer ve vücudu ağır metale maruz kalır. Özellikle atık piller ve kimyasal kirleticiler konusunda kalıcı ve yaptırım gücü olan yasaların koyulması gerçekten elzemdir.

Çevre hep anızlarla doludur. Bunun yanında ağaçsız ve bitkisiz bölgelerimiz var. Kuraklığa dayanıklı; Akasya, kral ağacı gibi birçok ağaç türü kolayca yetiştirile bilir. Düzlüklerde akçaağaç, yaban gülü ve dahi nice ağaçlar yetiştire biliriz. Özellikle ardıç yapısı itibarıyla bünyesindeki suyu koyulaştırmakta ve kuraklığa ve sıcağa birçok ağaçtan daha fazla dayanmaktadır. Bunları da geçelim, Hatmi, hintyağı bitkisi, kapari, yaban yasemini gibi temmuzda çiçeklenmeye başlayan ekonomik değeri olan harika örtücü ve peyzaj sunan bitkilerde vardır. Her köyümüz, her kesim bu işi bir sosyal proje olarak görürse hem çevremizi yeşillendirmiş oluruz hem de insanlarımıza doğada etkinlik yaptırmış oluruz. Yukarda saydığımız ağaç ve bitkiler binlerce tohum üretmektedir. Bir deyişle maddi bir masrafta yoktur. Yapıla bilecek böyle etkinlikler örnek teşkil edeceği için civarımızın yeşillendirilmesi hesaplarımızdan daha çabuk gelişecektir. Efendim biz ne yapıyoruz, sadece bakıyoruz.

Vadilere lojistik destek ve bakımda gerekmektedir. Her şeyden baş emniyetli yürüme yolları olması gerekmektedir. Vadileri ziyaret eden insanlara yardımcı da ola bilecek güvenliğin de olması lazımdır. Günümüzde işsizlik kol gezmektedir. Bu sayede belediyeler istihdam da sağlamış olurlar. Yerli turistleri vadi gezilerine çekmek için belirli günlerde ulaşım kolaylığı sağlamak yeterlidir diye düşünüyorum.

Vadilerimiz tarih ve doğa barındırır. Vadilerimizde; Tarih ve doğa sergilenirken zengin bitki floramızın endemik örnekleri neden sergilenmez bilmem. Vadilerimiz ve uygun yerlerde yabani bitki tanıtım bahçeleri ve bu konuda yapılacak çalışmalar, yöremize botanik turizmini de çekecektir. Tesislerimiz sempozyumları, konferansları, gezi için gelenler bir potansiyel oluşturacağı gibi yöremizi de botanik konusunda gelişmesini sağlayacaktır. Yöremiz her konuda büyük bir potansiyele sahiptir. Her şeyden baş üniversitelerimiz var, liselerimiz var.

Kendim bitki araştırmacısı olduğum için katkıyı hep bitkilerde ve çevrecilikte görüyorum. Eminim ki daha başka konular ve bu konular üzerinde etkinliklerde ola bilir. Uçhisar “Karlık evini” devamlı takdir ederim. Dünya sanat erbabıyla her yıl etkinlikler düzenler. Örnek olması açısından başarılarının daim olmasını dilerim.

Sizlere Avusturya’da yapılan bir köy turizminden bahsetmek isterim. Bir Almancıdan duymuştum. Köyün kayda değer hiçbir özelliği de bulunmuyormuş. Köylüler yaptıkları evleri turistlere kiraya veriyorlar, ufak bahçelerinin bakımını köylüler tarafından yapılıyormuş. Ekmek ve başka ihtiyaçlar köy bakkalından karşılanıyormuş. Oraya giden turist huzura, sessizliğe ve dinlenmeye gidiyormuş. Bizim Almancıda 3 yıldır oraya uğruyormuş. Almanya’da kaldığım sürede oraya hep uğrayacağım demişti. Ne diyeyim. Organizasyon bu demektir, gelir bu demektir. Hani Türkiye’de böyle bir şey yapıla bilir mi? Diye düşünüyorum. Ayrıca bizim köylerimizde hatırı sayılır özelliklerde bulunmaktadır. Köylü gençlerimiz işsiz-ki şehre göçüyorlar. Evler amaca uygun ve boş… tarlalarımız ve bağlarımızın büyük bir kısmı hozan. Satsan para etmiyor. Eksen gücün yetmiyor. Neden bu turizm türü bir fırsat olmasın. Bağlar tekrar canlandırılır, boş tarlalara lavanta gibi aromatik bitkiler ekilir. İstihdam yerinde sağlanmış olur.

Turizmde naçizane gördüğüm bir eksiklikte bisiklet yollarının olmayışıdır. Araç trafiğinden izole, emniyetli, uzun soluklu bisiklet turizmi balonlara bir alternatif olacaktır.

Turizm konusu uzar gider. Biri çıkıp geniş soluklu festivallerden bahsedecektir. Başka biri turistlere satılan ürünlerin resmi etiketli olmasını isteyecektir. Kimi rehberleri eleştirecektir. Esas mesele biz bizim hakkımızda söylediklerimizdir. Yani özeleştirilerimizdir. Nasılız, nasıl olmamız gerekmektedir. Bu iki kelime arasında bir milimetre iyi yönde hareketimiz olsa, başarıda bir adım atmış oluruz.

Gelelim turistlere, yazımda hiç bahsetmedim. Onlar önce bizim misafirlerimizdir. Onları sadece gelir getiren bir unsur olarak görmemiz çok yanlıştır. Birde internet çıktı. Yorum yazıyorlarmış. Efendim bu yorumları okuyup dikkate alın. Emin olun onların bizden ne bir eksiği ne bir fazlası vardır. Yani aynı insanlarız. Gezmek için, huzur için geliyorlar. İstediklerini güler yüzle vere bilirsek, onların memnuniyeti en güzel reklamımız olacaktır. Saygılarımla.