İFTİRA

                        BİR GÜNAHIN ANATOMİSİ

İftiranın kelime anlamı kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma… Sözlük anlamı budur. ( Türkçe sözlük cilt 1, Türk dil kurumu yayınları 549)

İftiranın günah bir davranış olmasının yanında sosyal bir yara olduğunu da unutmamak gerekir. Sonra iftiranın sahibini de vurduğu tarihten beri anlatılıp gelmektedir. Nefret ve kin tohumları atmasının yanında iftiracı, şeref ve hasiyetini de aynı kefeye koymak zorundadır.

Kendimin de karşılaştığı şahitlik yapmak aslında her şahit için birer imtihandır. Bir tanıdığım beni şahit yazdırmış, üstelik beni de öğütlemeye çalışıyordu. Mahkemede şöyle şöyle söylemen gerekiyor.  Vay arkadaş, sen neler söylüyorsun,  benim bildiğim belli, onları söyler geçerim. Fazlası benim için iftiraya girmez mi? Biz haklıyız, sonuca ulaşa bilmek için başka ne Yapalım. Küçücük bir yalan iftira filan değildir.

Dini öğütlerde de anlatılır durur. Demek ki sözlede anlatmayla da yetersiz kalmaktadır. Hayatı, hayatta yaşayarak öğrenmek, her bireye kendisinin yaşadığı tecrübeler ve anıları katmak, empati yapmak, müşkül duruma getireceği insanın yerine kendisini koymak dinimizin büyük cihat dediği kişisel eğitmin bir parçası olarak kabul edile bilir.

Bence en önemli çıkış noktası ailedir. Zira çocukların yanında söz ve konu seçmeden isti-bahtına konuştuklarını defalarca gözlemlemişimdir. Tabi buna ailenin eğitim seviyesi, dünya görüşü ve çevrenin sosyal yapısı da etki edecektir. Aile en yakın akrabaları hakkında kötü sözler söyleye biliyorlar. Onlarla ailecek karşılaştıklarında o sözler hiç söylenmemiş gibi davrana biliyorlar. Bu durum çocukları ikircikliğe düşürüyor. Çocuklar bu sayede riyayı öğreniyorlar. Riyanın yanına iftirayı koymak da zor olmayacaktır. Zira riya ve iftira kardeştır.

Gençlerle ve çocuklarla iletişimde, kısa bir sohbet neticesinde onların merak ettiği konular tespit edilerek çocuklarla iletişim oldukça verimli olur. Boş laflardan ve dedi kodulardan çok daha fazla verimli konuların olduğunu unutmamak gerekir.

Yalanın renkleri olduğu gibi iftiranın da renkleri vardır. Aynı yılanlar gibi renga renktir. Şu tehlikesiz, şu az tehlikeli, şu daha tehlikeli derken alışmışlık zavallı ruhu günah tepesinin zirvesine taşır. Vadesi yetenlerde bu günahlarla göçer gider. İnanın toprağın altında, toprağın üstündekinden daha çok atılmış iftiralar ve yaralanmış mazlum ruhlar vardır.

Sizlerle yaşanmış iki örneği paylaşmak isterim. Çok mert ve cesur bir arkadaşım vardı. Bir gün sohbet sırasında bir adamın adı geçti. Arkadaşım bana o sonra dediği o adamla karşılaştım. Biraz sinirli idi. Kızdığı adam hakkında; Ona öyle bir iftira atarım ki, yedi nesli başını kaldırıp bakamaz demişti. Allah ıslah etsin, lakin tüm hesaplar Allah’a dır.

Yakın köylerde bir arkadaşım yaşıyordu. Sert mizaçlı, gariban bir tipti. Cesareti ve inadı ile tanırım. Bir gün köylerindeki bakkal dükkanı soyulur. İş Jandarmaya intikal eder. Şüpheliler toplanırken bakkal hırsızın kendi oğlu olduğunu öğrenir. “Oğluma hırsız demesinler”Diyerek arkadaşımı suçlar. Lâkin ondan da şikayetçi olmaz. “Elimizde avcumuzda büyüdü, şikayetçi değilim.”Der. Arkadaşım o suçlamayı kesinlikle kabul etmez” Ben suçsuzum! Ben suçsuzum”Diye haykırır durur. Halbuki kendisini suçlayan da yokmuş ama bu gence laf anlatılmaz. Bu olaydan sonra bilmem kaç gün evinden dışarı çıkmamış. O köyde de barınamamış ve büyük şehre taşınmış ve kendine yeni bir hayat kurmuş.

Yıllar birbirini kovalamaya devam ederken bir köylüsü kendini ziyarete gelmiş. “Seni suçlayan o bakkal şimdi falanca hastenede yatıyor ve sanırım son anlarını yaşıyor. Seni görmek için ısrar etti, ben de geldim.” Hemen o hastahaneye gitmişler. Hasta adam da bu olayı unutamamış, arkadaşımdan özür dileyip helallik istemiş.

“Sen gariban bir çocuktun, arkanda duracak kimsen de yoktu, bende zaten davacı olmadım. O olay şimdi içimi yakıyor.

Arkadaşıma sordum. “Helal ettin mi?

“Ettim.”

“Ama bu yük bana çok ağır geldi. Memleketten sadece bu yüzden gitmiştim.”

“Kardeşim sana bir şey olmadıki, sadece ifade verdin.”

“bana açtığı yaraları bir de bana sorsana?”

Efendim hayatta böyle şeylerin olmaması lazım. Yalanın beyazı (Tehlikesizi) gibi bu iftira da aynı rengi taşıdığını tahmin ediyorum.

Yapı olarak takıntılı olan arkadaşım, parasız gezse de kimseden hiçbir şey talep etmeyen, kimsenin malına, ırzına yan gözle bile bakmanın canını yaktığı bu arkadaşıma taşıdığı yükün evsafı hakkında ancak empati yaparsak neticeyi anlaya biliriz.

İftira konusunun toplum üzerinde tabu haline gelmesini isterdim. Din adamlarının, eğitimcilerin ve aile-toplum büyüklerinin bu tip sorunlar üzerinde önce düşünüp, önemli sonuçları halka yansıtılmasını dilerdim.

Bu arada neden televizyonlardaki dizilerin hiç aklımdan çıkmadığını merak etmeden de duramıyorum.

Sağlıcakla kalın.