ALLAH RASÛLÜNE MUHABBET
                     
Allah Celle Celâlehu ;son din olan islâmı ve  onun rehber olan kitabı Kuran-ı kerimi Sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V)e göndermiştir. Dini islâmı insanlara Efendimiz Aleyhisselâm tebliğ etmiştir. O’nun izinden gitmek Kur’an’a uymak ve Efendimiz A.S’a iman farzdır. 
          Allah dostları diye isimlendirdiğimiz  Mürşid-i Kâmiller  O’na uydukları için sevilmişler ve çevrelerinde topluluklar oluşmuştur.
         Şah-ı Nakşibend kuddise sırruhu bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:
“Yolumuz, ender bulunan yollardandır. Sapasağlamdır. Yolumuzun esası, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetlerine tâbi olmaktır. Sahâbe-i kirâmın izlediği yolu takip etmektir. Beni bu yola, fazilet kapısından aldılar. Bu yolun başında veya sonunda, faziletten başka bir şey görmedim. Bu fazilet yoluna girip güzel işler yapmak, insana gönül huzuru verir, mânevi fetihler kazandırır. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine uymak, en büyük ameldir.”
Cenab-ı Mevla yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)
Bu ayet-i kerime, müfessir âlimlerimizce çok yönlü tefsir edilmiştir. Hülasa olarak Cenab-ı Mevla’yı sevenler, O’nun elçisine uymalı, itaat etmelidir. Bu itaat için Resulullah sallallahu elyhi ve selleme de muhabbet beslemek lazımdır. Çünkü kişi her hal ve harekette, zahiren ve bâtınen ancak sevdiğine uyar, itaat eder. Yani kişi severse tabi olur, bütün zerrelerini teslim eder.
İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhu 
“Allah'ın Resûlü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem âdemoğlunun efendisi ve kıyamet günü ümmeti en büyük kalabalığı oluşturan kimsedir.
O, Allah katında öncekilerin ve sonrakilerin en üstünüdür” buyuruyor.
       Sadat-ı Kiram efendilerimiz sünnet-i seniyyenin her bir inceliğine büyük ehemmiyet göstermişler ve sünnete tabi olmayı aşkla yerine getirmişler, tavsiye etmişlerdir. Nitekim Şeyh Abdullah Dehlevî kuddise sırruhu bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:
“Ayet-i kerimede, ‘Kim resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş buyrulmuştur.’ (Nisâ, 80) Bizim nezdimizde bu ayet-i kerimeden anlaşılan Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellemin getirdiği her şeye itaat etmektir. Çünkü Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem, emir ve yasaklardan her ne buyurmuşlarsa hepsini Hak Teâlâ’dan getirmişlerdir. Burada anlaşılan Resulullah’a itaat, Allah’a itaattir.”
Yine bir sohbetlerinde Abdullah Dehlevî hazretleri bir sünneti ifa etmenin ne büyük bir fazilet olduğu şöyle ifade buyurmuştur:
“Pirimiz Mücedddid-i Elf-i Sânî İmam Rabbanî hazretleri şöyle buyurdular: Namaz kılarken kıyam sırasında secde edilecek yere bakmak sünnettir. Bu amel sünnet olmayan kırk gün halvete girip çile çekmekten daha hayırlıdır ve daha faydalıdır.”
Bir başka sohbetlerinde de Nakşibendiyye sadatının sünnet-i seniyyeye bağlılığını şu şekilde ifade etmiştir:
“Hâcegâniyye yolunda her ne kadra sünnete uymak varsa da, amelde tamamen sünnete bağlılık Şah-ı Nakşibend hazretleri ile vuku bulmuştur. İmam-ı Rabbânî hazretleri de sünnete bu şekilde bağlılığı yaymışlardır.”
Sadat-ı Kiram’ın Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme muhabbetinin izharına dair güzel misallerden biri de Mevlânâ Halid-i Bağdâdî hazretlerinin Fahr-i Kâinat Efendimiz sallahu aleyhi veselleme arzuhal olarak yazdığı mektubudur. Mektup şöyledir:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Bu mektup; yarın başına ne geleceğini bilmeyen ve dünkü yaptığını unutmaya çalışan, günahkâr ve nefsine zulmeden kul Halid’den;
Saadet dairesinin merkezi, bütün yaratılmışların yaratılma sebebi, Makam-ı Mahmud sahibi, kerem ve cömertliğin kaynağı, nebiler ve rasullerin efendisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen, kıyamet gününde elleri, yüzleri, ayakları parlayacak olanların önderi, Haşimî, Ebtahî, Yesribî, Arabî, Kureyşî olan Peygamber’in eşiğine arzuhaldir.
Salat ve selamların en faziletlisi, her akşam ve sabah, Allah Teâlâ’nın mahlûkatı miktarınca O’nun, alinin ve ashabının üzerine olsun.
Bu fakir, miskin ve hakir, günahkâr kul; günbegün günahlar işlemekte, ayağı kayıp gitmektedir. Kavim kavim insanların günahlarını yüklenmeye devam etmektedir. O yüce Hazret’in eşiğine çölleri katlayıp ayağıyla değil başı üstünde gelmek ister de günahlarını terk edemediğinden başaramaz.
İnsanlar rahat etsin, Müheymin ve Allâm olan Rabbimiz razı olsun, o yüce zat Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bununla sevinsin diye ne parlak ve yüce sünnetinizi yaşatmaya ve apaçık şer’-i şerifinize uymaya yardım eder ne de zulmü terk etmeye, adalet sergisini sermeye hazırlanır. Allah Teâlâ’ya karşı işlediği kusurlardan dolayı ona yazıklar olsun. Allah’ın yardımı olmadan günahlardan dönmeye ve ibadet etmeye güç yoktur.
(Ya Resulallah!) Senin huzurundan başka, halimin kötülüğünü kime şikâyet edeyim? İçinde bulunduğum ıstırabı kime arz edeyim?
(Ya Resulallah!) Sen Allah’ın kullarının halifesi ve insanları doğru yola hidayet edensin. Şaşkın kalanın yardımına koşan, irşat ederek doğru yolu gösterensin. Çaresiz kalanlara yardım eden ve muradına erdirensin. Zatıâlinizden istirhamım, beni bu tehlikeli çukurlardan kurtarıp yüzümü ihlas ile Hicaz topraklarına yöneltin. ‘…Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir...’ (Âl-i İmrân, 3/185)
(Ya Resulallah!) Adalet ve insaf et. (Bana uyan müminlere) rahmet kanadını indir. Orta yolda gidebilmem için, bidatlardan ve sapıklıklardan kurtulmam için bana yardım eyle. İmdadıma yetiş. Yoksa ben kıyamet günü Rabbimin huzurunda zilletten başımı yere eğerim. Pişmanlığın fayda vermediği günde gerçekten pişmanlığın ne olduğunu anlarım. Yüce Allah size, kardeşleriniz olan peygamberlere, alinize, ashabınıza her konuşmamızın başında ve sonunda salat eylesin!”
Gavs-ı Sânî hazretleri, el-Minhâcü’s-Senî adlı eserinde Resulullah’a muabbettin bir gereği ve Cenab-ı Mevla’nın emri üzere salavat getirilmesini şöyle anlatmışlardır:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme salavat getirmek, bir çeşit zikir ve duadır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm bize muhkem (kesin) bir emir olarak ve apaçık teşvik edici bir üslupla şöyle emretmiştir:
‘Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve selâm verin’ (Ahzâb 33/56).
Aynı şekilde Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kendisine salavat getirilmesini teşvik ederek şöyle buyurmuştur:
‘Kıyamet günü insanların bana en yakın olanı, bana en çok salavat getirendir.’ (Tirmizî, Salât, 352 /nr. 484)
Yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
‘Bir müslüman bana salavat getirirse, salavat getirdiği müddetçe melekler de ona salavat getirirler (istiğfar ederler). Öyle ise kişi dilerse salavatı çoğaltsın dilerse azaltsın.’ (İbn Mâce, İkâme, 25/nr. 907)
Sadat-ı Kiram’ın günlük ders olarak verdiği, müridlerine okuttuğu Delâlü’l-Hayrât da, muhabbet-i Resulullah’ın vesilelerindendir.
         Gavs-ı Kasrevî hazretleri bir sohbetinde müridlerine şöyle tavsiyede bulunmuştur:
“Dilinizi ve kalbinizi malayaniden uzaklaştırın. Her daim Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellemin ve ashabının sohbetini yapın, onları anın.”
Cenab-ı Mevla bizleri Sadat-ı Kiram’ın izinden, muhabbet ve teslimiyetinden ayırmasın. Onların şehadetiyle Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şefaatine nail eylesin.
Âmin, ve’l-hamdü li’lllâhi rabbi’l-âlemîn……
 Allah celle celalühu’nun selamı, rahmeti, bereketi hepinizin üzerine olsun.