ATIN BU SIPAYI GAMYONDAN AŞŞAA !

Dr Emrullah Güney

17 Nisan 1940: TBMM Köy Enstitüleri Yasasını kabul etti. 82. yılında Türkçe Öğretmeni rahmetli Osman Aydoğan’ın bir anısına yer verelim bugün.

Yıl 1947. Sarıhıdır köyü ilkokulunu bitirmişim. Pazarören Köy Enstitüsü’nde bir yıl okumuşum. Ekim ayı. İkinci sınıf öğrencisiyim artık. Kendime güvenim tam. Devebağırtan Yokuşunda , beklediğim kamyon gelmiş, Kayseri’ye gideceğim. Ordan, Enstitü’nün otobüsü bizi alıp götürecek. Kayseri’ye bir varsam, ötesi kolay. İnsanın , kendisini bekleyen bir otobüsün olduğunu bilmesi, ne güzeldir; bunu yaşayanlar bilir.

Kamyonda yakası kürklü deri gocuklu şişman bir adam var. Anladı,kasketimden, şayak ceketimden, bol pantalonumdan, elimdeki tahta bavuldan, Enstitü öğrencisi olduğumu. Gözleri kanlı, Sert sert bakıyor bana. Çevresindeki gariban takımı, adama saygı gösteriyor; onu seyrediyorlar. Kamyonun üstü yelli. Ne dediği anlaşılmıyor kalantor adamın. Bir süre aşağılayıcı bakışlarla beni süzdü, sonra, yüzünde bir tiksintiyle sordu:

Pazarviran’da size gominislik öğretiyorlar, deyil mi? “

Öğretmenlerimiz, bize, cahil insanlarla tartışmamayı önerirlerdi.

Fakat, sessiz kalamazdım.

Hayır, biz öğretmen olup, köylere dağılacağız. Sadece öğrencileri değil,halkı da eğiteceğiz.”

Adam birden sinirlendi:

Eğitecekmiş. Kendinizi bibok sanıyorsunuz. Sizden eğitim istiyen kim, lan?”

Sustum bu kez.

Fakat, adam giderek sesini yükseltti. Sanki hoparlörden bağırır gibiydi.

Dini, diyaneti unutturdular. Enüsdülerdegızirkekgarışık…Ateşinenbarıt yan yana durur mu lan? “

Bu aşağılama beni sinirlendirdi.

Şehir liselerinde kız erkek karışık okumuyor mu? Onlara niye söz söylemiyorsunuz? “

Adam, soruma karşılık vermedi. Aklındaki söylemeyi sürdürdü.

Yav, bu enüsdülerden birinden mezun bidelaannı geldi bizim koye. Bizulumbizulum.Koylüyü seferber itti arkadaş. Neymiş;imece..Yirin dibine batsın senin imecen. Gominis işi. Millet işini gucunubırahdı. Mekdebin inşaatında çalıştı. Mecibur. Elinde kaat. Kim geldi, çalışdı. Kim gelmedi. Tek tek yazılı yav. Gelmiyeni de Vali paşaya, gaymakamaşikaat ediyor haa. Ben 65 yaşındayım. Böyle zulum görmedim yav.

Dikkatle dinledim adamın dediklerini. Etkileyici konuşuyordu. Kamyondakilerin hayranlığını kazanmıştı. Fakat, ben kendimi yanıt vermekle yükümlü sayıyordum.

Köye okul yapmanın neresi zulüm? Yarın, ben de öğretmen olduğumda elbet , köyde güzel bir okul yoksa, yenisini yapacağım. Orada köylünün çocukları eğitim alacak. Fena mı, kendi okulunu yapması köylünün? “

Lafa bak, lafa. Eğitimmiş de okulmuş da. Sizi böyle böyle aldatıyorlar.”

Sen kendine bak. Asıl sen kendin aldatılmışsın. Bu kafayla bir yere varamazsın.”

Adam birden sinirlendi. Üzerime geldi. Yalpalaya yalpalaya. Gözleri kanlanmıştı.

Çok yaklaştı bana .Anason , balık kokusu çavdı burnuma ağrı. Rakı içmişti.Demek, Avanos’ta yemişti yemeğini.

Bağırdı kamyondakilere:

Atın bu eşek sıpasını aşşaaa. Yarin başınıza bela olur valla. Atın da gurtulun! “

Kendisi atamıyor, köylüleri kışkırtıyordu. Suç işleyen kamyondaki yoksullar olacaktı.

Kamyonda Sarıhıdırlıbir köylüm de vardı. Komşum, tanıdığım…Adama çıkıştı:

Kimi nirdenatıyon ağa. Yavaş ol bakalım…Ogüccükbioolan. Ne dimek atmak? Adamsan adamlığını bil ! “

………………….

Ürgüp Lisesinin öğretmen odasında Osman Aydoğan , Pazarören Köy Enstitüsü’ne giderken, yolda, başına gelen olayı anlatıyordu. Islak gözlerini parmaklarıyla kuruladı. “ 1950’den başlayarak, beni kamyondan atarak kurtulmak isteyenler , seçtikleri adamları TBMM’ne göndererek, Köy Enstitülerini kapattırdılar. Peki, Enstitüleri kapatarak ülkeyi, halkı kurtarabildiler mi bari ? Halkın bilinçsizliğine bakın. Çocuğu Köy Enstitüsü’nde okuyan ana babalar da gidip Demokrat Parti’ye oy verdiler. Birden olmadı elbet bunlar. Yavaş yavaş. Daha 46’larda vaat ettiler bu okulları kapatacaklarını. Ben, o yakası kürklü gocuk giymiş adamın kanlı gözlerini hiç unutmadım. Gözümün önünden hiç gitmedi o gözlerdeki nefret. Düşünüyorum da, Sarıhıdır köyü okulunu bitirdikten sonra Enstitü’de okuyup öğretmen olmasaydım, yitik binlerce çocuktan biri olarak kalacaktım. Kızılırmak kıyısında ekergemiz vardı; bağımız, bahçemiz vardı. Amma aç kalıyorduk. Yetiştirdiğimizi iyi ederle satamıyorduk. Aldığımız pahalıydı hep. Köyde topraksız aileler de vardı. Onlar tümden bitikti. Atatürk kurtardı bizi. 1934’te Sarıhıdır’a ilkokul açılmış. Tek öğretmen. Olsun. Ulusun eğitimle kurtulacağını Atatürk biliyordu. Hasan Ali Yücel, Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç kurtardı bizi karanlıklarda yitip gitmekten. Amma, 54’te sona erdi bu Cumhuriyet atılımı. Biz işte buna “Yarım kalmış mucize” diyoruz. “