BOYACI BİTKİLER

Medeniyetler binlerce yılda oluşmaktadır. Bunlar; Yiyeceklerden tutunda, kumaş, ev yapısı, davranışlar, müzik gibi sanatsal yapıların yanında yaşam biçimleri de kültürün parçalarıdır. Türk medeniyeti insanlık medeniyetinin en önde gelen medeniyetleri arasında olduğu için hem köklü hem de daha zengindir. Bu sav hem Türklerin engin coğrafyasıyla hem de medeniyetimizi araştıran yabancı seyyah ve bilim adamlarının kitaplarıyla sabittir.

Yöremizin kültürel zenginliği hakkında da şunları söyleye biliriz. Yöremizin ipek yolu üzerinde olması yöremize ayrıcalıklar sunmaktadır. Ayrıca Nevşehir ipek yolu kervanları için sadece bir geçiş noktası olduğu da düşünülmemelidir. Yöremiz kervanlara lojistik destek sağladığı gibi çeşitli ürünler de üretip satmaktadır. Bunlara kısa örnekler verelim. Değirmenler vardı, taş ocaklarında değirmen taşı kesilirdi ki, hatırı sayılır bir malzemeydi. Üzüm ve üzüm ürünleri dünya çapında bilinirdi. Nevşehir’in eski mimarisine bakacak olursak karşımıza deve damları çıkmaktaydı. Derleye bildiğimiz 7 han vardı. Size derlediğim kadim zamanlardan kalma bir Nevşehir özdeyişinden bahsedeyim; “İnsanın başına gelen en kötü iki olay vardır. Birincisi deven ahırda ölürse, ikincisi eşin deli olursa yandığın gündür. Çık başını vuracak taş ara.” Derlermiş.

Nevşehir’de ayrıca keten tarımı yapılırdı. Yağ hanelerde tohum yağı olan bezir imal edilirken, gövdesi dokuma yapılırdı. Hayvancılık her yöreye hâkimdi. Nevşehir’in kaç sürüsü vardı bilmem. Bunların yünleri kırkılır, boyanır, halılar dokunurdu. Yöremizde pastel renklerin çok kullanıldığı Avanos halıları ve desen zengini Ürgüp halıları günümüzde de adını duyurmaktadır. Nevşehirliler halı dokumayı bir ek gelir olarak yaptıklarını sanıyorum.

Yöremizin zenginlik sebeplerinden biri de engin tarihidir. Yazılı tarihten beridir birçok toplum yaşamış ve yöreye her açıdan birçok zenginlikler sunmuşlardı. 1700’ lü yıllarda Türkmen aşiretleri zorunlu veya gönüllü ikamete tabi tutulmuş, onlarda gelirken gendi törelerini de getirip Türkmen kültürüne katkılar sağlamıştı. Nevşehir’in tarihini incelerken, ister istemez bazı özellikleri her zaman ön plana çıkmaktadır.

Folklorcu bir öğretmenimiz kültürümüzdeki kumaş boyamalarının Orta Anadolu’da mat, Ege’de ise daha parlak olduğunu söylemişti. Bu durum mordandan mı? (Boya sabitleyici) Yününden mi? Kaynaklandığını inanın çözemedim. Vardığım sonuç yöresel tercihtir.

Bitkileri kendi aralarında kullanım amaçlarına göre sınıflandırmaya çalışalım. Karşımıza; Boyacı bitkiler, kokulu bitkiler, kahve ola bilecek bitkiler, aromatik bitkiler, şifalılar, sütlüler, peyzaj bitkileri, yene bilen yabani bitkiler, yemeği yapılan yabani bitkiler, arıcılar, endemikler gibi birçok grup çıkmaktadır. Üstelik bu liste matematikteki ven şeması gibi bitkilerin sadece bir yerde değil de birden çok listede yer aldığı da görülmektedir. Bu tür konular pek işlenmeyen araştırmalar olduğu için sürçü lisanımdan affımı dilerim.

BOYACI BİTKİLERE ÖRNEKLER.

Yöremizde dokunan halılar, kaya kiliselerinde bulunan ikonalar yöremizdeki bitkisel boyamanın geçmişte de daha yaygın kullanıldığının şahidi gibidir. Yününü koyunlardan, boyasını bitkilerden elde eden atalarımız hatırı sayılır güzel işler çıkartmıştır.

Süs ve desenlerin ayrı özellikleri olsa da yöremizdeki bitkilerin boyama güçleri hakkında biraz söz etmek isterim.

Boyamada ilk karşımıza çıkan Mordan dediğimiz ağır metal tuzlarıdır. Şap, krom, Sacı Kıbrıs, göz taşı (Bakır sülfat), kalay klorür gibi kimyasallarla işlem gören boyacı bitkiler vardı. Bu ürünler yaygın kullanıldığı zamanlar aktarlardan tedarik edilirmiş. Mordan a bir değişle de sabitleyici, renk değiştirici de diye bilmekteyiz. Boyacı bitkilerin çokluğu mordan sız da renkler vermekteydi. Örnek olarak Ada çayına (Salvia) karaçalba denmesinin nedeni siyah renk vermesidir. Yaban gülü (Rosa Canina) köklerinin kabukları harika bir kırmızı vermektedir.

Eskiden ressamlar kendi boyalarını kendileri üretirmiş. Bu durum sanatı daha kombine bir konuma getirdiği açıktır. Keza ikonaların boyaları da yöreden toplanmış toprak veya bitkisel boyalar olduğu açıktır.

Tablolarda kullanılan boyalar olsun, yapma mürekkepler olsun bu türlerde de sabitleyici kullanılmaktaydı.

Mürekkeplere örnekler.

Mürekkep ilk önce Mısır’da; M.Ö. 1000-2500 Yıllarında kullanıldığı sanılmaktadır. Araplar ilk mürekkebi arap zamkından ve kömür tozundan imal etmiş ve kullanmışlardı. Arap zamkı bir ağacın reçinesidir. (Bazı bitkiler ve ağaçlar bünyesinde suyu daha uzun süre bulundurmak için suyu ağırlaştırır reçine veya ağır süt halinde daha uzun süre yaşamasını sağlarlar.) Muhtemel kuru iklimlerin ağacından elde edilen ve zamk-ı Arabi de denilen bu reçine matbaacılık sektöründe uzunca yıldır kullanılmaktadır.

Masrafsız ve sadece uğraşı ile elde edile bilen mürekkep, başka toprak boyalarda da, kök boyalarda da uygulanabilmektedir.

Başka önemli bir sabitleyicide, yumurta akıdır.

Hat sanatında ve yazışmalarda kullanılan mürekkepte yukarda bahsettiğimiz gibi is ve zamktan oluşmaktadır. İsin kalitesi de öne çıkmaktadır. Osmanlı mimarisinde, aydınlatmadan doğan isleri belli yerlerde toplayan Yuvacıklar da bulunurmuş. Aydınlatma isinin mimariyi bozması önlenirken talebelere kullanmak üzere mürekkep ham maddesi elde edilirmiş. Buna Edirne’de ki, Selimiye Camisi de örnek olarak verilmektedir.

Kaliteli is; Bezir yağı, neft yağı, zeytinyağı, gaz yağı ve lastikten elde edilen isler öne çıkmaktadır. Zamk-ı Arabi bulunmadığı zamanlarda ise; Çam ağacı, erik ağacı, kaysı ağaçlarından elde edilen reçineler kıvama getirilip kullanılırmış.

Toprak boyalar

Toprak boyaların yapısı hakkında Ebru sanatkârımız Sayın Naile Bozkurt’tan hatırı sayılır bilgiler almıştım. Sözün kısası; “Bir sanatkâr için dünya boyalarında içerisinde olduğu bir tedarik merkezi, aynı zamanda sonsuz manzaralar platformudur. Yeter ki doğayı okuya bilelim.” Zira doğayı okumada; Bitkiler, topraklar ve her şey içindeki sırları anlatmaktadır.

Bu yüzden eğitimin, hayatın içinde olması gerçekten önemlidir. Elde ettiğimiz bilgilerin de serbest hayatta kullanıla bilirliği fertlerin medeniyetlere çok önemli katkılarıdır diye biliriz. Bazı insanlar ellerinde bulunan değerleri ve bilgileri saklamaya çalışırlar. Bende böyle olgularla karşılaşmıştım. Oysa bilgilerin paylaşımı başkalarının katkılarıyla zenginleşecektir.

Toprak boyalar renkli toprakların ve benzeri yapıların çok ince öğütülmesiyle elde edilmektedir. Biz bu olayı fert bazında inceleyelim. Bir dağın resmini yapmaya çalışalım. Önce o dağdan en çok renge hâkim toprağından alırız. Eze biliyorsak ezeriz. Bu bize hammadde çokluğu sunacaktır. Su dolu bir kan içine topraktan döker iyice karıştırırız. Biraz bekledikten sonra renk pigmentleriyle yüklü bulanık suyu alır, tabanını atarız. Böyle böyle uğraştıktan sonra, çözelti suyu tepsi gibi geniş bir kabın içine döker, suyun buharlaşmasını bekleriz. Tabandaki tozu sabitleyici ile karıştırıp, boyamaya hazır hale getiririz. Keza gölgede kurutulmuş yaprak ve çiçekleri de toz haline getirip uygun sabitleyicilerle halledip kullanırız. Güzel bir etkinlik değil mi?

BOYACI BİTKİLERDEN ÖRNEKLER

ASMA: ( Vitis vinifera) Hepimizin çok yakından tanıdığı bu sürünücü bitki meyvedir. Endüstri bitkisidir, Şifacıdır bu yüzden macunların terkibine girmiştir. Asma aynı zamanda boyacı bir bitkidir. Yaprakları; mordan ı şap ile sarı, Demir sülfat ile koyu sarı bir renk vermektedir.

AYVA AĞACI:(cydonia vulgaris) Bu bodur ağacın meyveleri yenir. Aynı zamanda şifacı, aromatik bir bitkidir. (Ihlamurla beraber demlenip lezzetini ve rengini zenginleştirir. Boyacı bir ağaçtır. Kabuğu ve çekirdekleri kaynatılarak lacivert renk elde edilir. Ayrıca, Ayva yaprağı, ceviz yaprağı, soğan kabuğu ve is ile; Kahve, koyu kahve, kül rengi ve sarıya çalan kahve rengi elde edilir.

BOYACI ASPİRİ, Yalancı safran: (Carthamus tinçtorius) Latince adında da geçtiği gibi Tinçtorius boya anlamına gelmektedir. Aspir aynı zamanda yağ bitkisi, dolayısı ile bir endüstri bitkisi, arıcı bir bitki de olmanın yanında susuz mekânları süsleyecek bir peyzaj bitkisidir. Yeri gelmişken aspir in yağı cila ve boya sanayiinde kullanılmaktadır. Aynı bitki eskiden kandillere yakıt olan yağı için yetiştirilirmiş. Boyacılıkta çiçeklerinden kırmızı boya elde edilmektedir.

SARI PAPATYA: (Cota tinçtoria) Sarı renk vermektedir.

CEVİZ AĞACI:( Junglas regia) Ceviz ağacı aynı zamanda boyacı bir ağaçtır. Yaprak, gövde ve kabuklarından mordan a ihtiyaç duymadan kahverengi verir.

CEHRİ (Fructus rhamni) Sarı renk veren dikenli bir ağaçtır. Kimyasal boyalar çıkmazdan evvel Nevşehir’in ihraç ürünlerindendi. Bu ağaç en kuru ve verimsiz topraklarda bile yetişmeyi başaran oldukça dayanıklı bir ağaçtır. Bu yüzden birçok beldede cehrilik vardır. Çit bitkisi de ola bilen cehri bir peyzaj bitkisi olarak da düşünülmelidir. Şifacı bitkiler arasında da yer bulan cehri kabız giderici ve idrar söktürücü olarak tanınmaktadır. Son yıllarda kilo kontrolünde de kullanılmaktadır. Tüm bunların yanında cehrinin arıcı bir bitki olduğu da unutulmamalıdır.

ÇİVİT OTU: ( İsatis tinçtoria) Yöremizde bir endemik alt türü (İsatis Cappadocica) de bulunan bu bitkinin yapraklarının su içinde mayalanmasıyla elde edilmektedir. Çivit aktarlarda satılmakla birlikte Nevşehir merkezde ve kırsalında en çok bulunan (Baskın tür)bitkilerden biridir. Bu baskın tür isatis florabunda olarak geçmekle birlikte, İsatis tinçtoria ya pek rastlanmaz. Oysa hemen yanımızda bulunan Niğde’de çiviti üretenler olduğunu duymuştum. Aynı işleme Florabunda da uygulanması veya gereken tohumları bulup üretilmesi Nevşehir için uygun olacağını düşünmekteyim. Zira ek gelir de demektir.

Çivit otu aynı zamanda şifalı bitkiler grubunda da yer almaktadır. Şifacılık özellikleri her geçen gün çeşitlenip artması hayli ilgi çekicidir. Arıcı bir bitki olması da cabasıdır.

DOĞU ÇINARI ( Plantalus orintalis) Sabitleyiciye gerek duymadan kabuğundan kırmızı renk elde edilir. Şifacılıkta da kullanılan çınar ağacı eskiden bataklık kurutucu özelliğinden de yararlanılırmış.

EBE GÖMECİ: (Malva spp.) Yeşil renk elde etmede kullanılan ebe gömeci; Şifacılıkta ve yenile bilen yabani bitkiler arasında ve peyzaj bitkileri arasında da yer bulmaktadır.

HAŞHAŞ:(Papaver somniferum) Kapsülü afyon adlı uyuşturucu içerir. Tohumu ekmeklere çöreklere katılmaktadır. Tohum yağı elde edilmektedir. Kendine özgü yapısından dolayı tarihte şifacılık ta da kullanılmıştır. Boyacılıkta sabitleyici kullanmaya gerek duymadan eflatun rengi vermektedir.

IHLAMUR AĞACI:( Tulipa Spp.) kabukları çam kabukları ve şapla karıştırılırsa çok sağlam bir kahverengi elde edilmektedir. Eskiden balıkçılar ağlarını bu yolla boyarlarmış. Ihlamur ayrıca aromatik ve koku bitkisidir. Şifacılığını ve arıcı bir bitki olduğunu da unutmamak gerekir.

KADIN TUZLUĞU,Karamuk çalısı: (Berberis vulgaris) Gittikçe kararan sarı renkler elde edilir. B çalı aynı zamanda peyzaj ve şifalı bitkilerde de yer almaktadır.

KÖK BOYASI (Rubia Tinçtorum) 1700 yıllarında dünya kök boya ihtiyacının üçte ikisini Osmanlı İmparatorluğu sağlardı. Bu renk Türk kırmızısı olarak da dünyada bilinirdi. Bitki; Şap ve taninle güzel kırmızı, demir sülfatla esmer kırmızı, krom şapı ile mavimtırak esmer kırmızı renkler vermektedir. Bu bitki ayrıca şifacılıkta da kullanılmaktadır. Günümüzde bu bitki yol kenarlarında haraplarda yabani ot sıfatına bürünmesi insanı üzmektedir. En azından gıda boyası veya organik boya yapılamaz mı? Diye düşünmeden edemiyorum.

MAZI: (Thuja orientalis) Meyveleri çok önemli sabitleyici olarak kayıtlardadır. Ayrıca peyzaj bitkisi ve şifacılıkta da kullanıldığı bilinmektedir.

MEYAN KÖKÜ:(Glycyrrhiza glabra) Boyacılıkta şapla sarı renk vermektedir. Şerbetçi olması nedeniyle aromatik bitkiler içerisinde kıymetli bir yeri vardır. Aynı zamanda şifalı bitkiler grubunda da değerlendirilmektedir. Çin ve Hindistan bu bitkinin tarımını yapmaktadır. Kolalı içeceklerinde içinde bulunduğu için ekonomik değeri vardır ve sanayi bitkisi olarak da değerlendirilmelidir.

YABANİ KETEN,Nevruz otu: ( Lineria Spp.) Bazı alt türleri endemik olan bu bitkiden şap veya demir sülfatla kaynatılırsa kırmızı renk elde edilmktedir.

ŞEFTALİ AĞACI (Prunus persica) Yaprakları bakır sülfatla kaynatılırsa kufi yeşil renk elde edilir.

YARPUZ: (Mentha pulegium) Yöremizde dar vadilerde, akarsu kenarlarında bolca bulunmaktadır. Bu aromatik bitki aynı zamanda baharat olarak da kullanılmaktadır. Tadı nanenin başka bir türevidir. Bu yüzden çayı gerçekten çok nefistir. Yarpuz salatalara ve çorbalara da katılmaktadır. Yarpuzu bu listeye alan özelliği ise demir sülfatla kaynatıldığında parlak siyah renk vermesidir.

Bu örnekleri çoğalta biliriz. Uygulamalı olarak deneyip harika etkinlikler yapa biliriz. Kırmızı, sarı ve mavi renkler ana renk olarak geçmektedir. Diğer renkler bu renklerin belli oranlarda karışımlarıyla oluşmaktadır. Siyah bezir isinden, beyaz üstübeçten, kırmızı kök boyadan, mavi çivitten elde edilirse zaten geriye ne kalır ki, Doğal olan doğadan gelmez mi? Sağlıcakla kalın.