DEĞERLENDİRME 

Okurları,Necip Fazıl Kısakürek’e: “Üstat, çok ağdalı yazıyorsunuz, yazdıklarınızı anlayamıyoruz” dediklerinde Üstat: “Ben sizi kendi seviyeme çıkartmaya gayret ediyorum, siz beni kendi düzeyinize indirmeye çalışıyorsunuz” demiştir. Görüldüğü gibi yazarın yazmasından maksadı, okurlarına bir şeyler vermektir.Onların kültür dünyasına bir şeyler katmak ve onlara düzey kazandırmaktır. Şimdiye kadar söylediklerim ve yazdıklarımda bunu esas almaya çalıştım. 
Nitekim Fib Haber’de yazmaya karar verdiğimde aynı duyguları paylaşarak yazmaya başladım. Geçen bir mekândasevdiğim bir dostumla çay içerken; Hocam severek ve heyecanla yazılarını takip ediyorum ama anlayamadığım kelimeler oluyor, biraz daha anlaşılır kelimelerle ve kısa yazarsanız sevinirim” dedi. Elbette yazdığım makalelerim bazısına ağır gelebilir. İnşallah bu tür eleştirileri dikkate alacağım. Fakat asıl maksadım toplumsal bilincin oluşmasına katkıda bulunmaktır. 
Heptenciliği hiç mi hiç sevmem. Yani bir insan hepten iyi veya kötü olamaz. Hatasız, günahsız olamaz. Masumluk karinesi Peygamberlere ait, onlarında zelleleri vardır.  
Mesela bir insan hastalık derecesinde yalancı ve iftiracı olabilir, kendini haklı göstermek için bir başkasının hukukunu hiçe sayabilir; ama yaptığı iyi işleri de olabilir. Yalancılığını, yazıp söyleyip, iftiralarından bahsedip de; yaptıkları olumlu hususlar söylenmezse haksızlık yapılmış olur. İşte kastettiğim böyle bir şey.   
Değerli okurlarım yazmak sorumluluk ister. Ben bu sorumluluk bilinci içerisindeyim. Söylenmeden; söylemeye/yazmaya çalışacağım. Herkesin hak ve hukukunu kendi hakkım gibi koruyacağım. Tabasbusculuk yapmadığım gibi yapmayacağım da. Şimdiye kadar olduğu gibi, şimdiden sonrada nokta kadar menfaat için, virgül gibi bükülmeyeceğim. Tabii ki,bu durum etliye sütlüye dokunmayacağım anlamına gelmez. Elbette doğruları yazacağım. Aslını bilmediğim, kaynağına muttalii olmadığım hususta kalem oynatmayacağım. İnsanların hak ve hukukuna hassasiyet göstereceğim. Eğer dokunulması gerekiyorsa yeri geldiğinde zülfiyare de dokunmaktan da çekinmeyeceğim.  
 
Çok sevdiğim bir sözü sizlerle paylaşmak istiyorum: 
 
“Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev ‘Hayattır’  Bu nedenle: Bir lokma ekmek için şerefini ayaklar altına almaya; Bir anlık zevk için, namusunu lekelemeye;Bir zamanlık mevki için ayak öpmeye; Günlük menfaatleri için, faziletleri karartmaya değmez…” 
 
Bu sitede yazmaya 21.10.2011 tarihinde “Midas’ın Kulakları” ile başladım. 
1- “Midas’ın Kulakları”                                                   
2- “Ölmüş Keklik Yiyenleri Görebiliyor musunuz?”           
3- “İnsan”                                                                  
4- “Bir Rüya Bir Yorum”                                                
5- “Avanos Gerçeği”                                                 
6- “Fil”                                                                     
7- “MankurtlarNayman Ana”                                       
8- “Boğazlamayın Boğazlanmayın”                              
9- “Kişi Kendini Bilmek Gibi İrfan Olmaz”                       
10- “Adalet”                                                                
11- “Turizm”                                                             
13.10.2012 tarih itibariyle Ortalama haftalık yaklaşık 839 kişinin Tıkladığı/okuduğu bir köşem var. Bu durumun bir internet yazarı için iyi olduğuna inanıyorum. Maksadım toplumsal bilinci artırmanın yanı sıra, dinî ve ahlakı konularda okurlarımı bilgilendirmektir. 
Bu arada şunu da ifade etmeliyim ki. Oldukça olumlu tepki aldım/alıyorum. Yazmaya devam edeceğim. Yukarıdaki veriler onu gösteriyor. Yazdıklarımın daha çok kimse tarafından okunması için de gayret edeceğim. 
HATIRA: Üzülerek ifade etmeliyim ki, oldukça çok az okuyan bir toplumuz. İstanbul’da çalıştığım yıllarda Konya’dan gelen bir müşterimizin anlattığı bir hadiseyi hiç unutmam bir muhabbet esnasında: “Ahmetçiğim komşu esnaflar bizim dükkâna toplanırlar, şuradan buradan epeyce malayani konuşup, yiyip içtikten sonra; elime bir kitap alarak, arkadaşlar hazır bir araya gelmişken şuradan bir şeyler okuyalım diyerek elime bir kitap alırdım. Sen misin onu diyen? Aman Allah’ım! Bir anda; benim işim var, birisi gelecekti, müşteri gelir ben dükkânıma gitmeliyim, diyerek hemen dağılmaya başlarlardı.”Demişti. Bu bir hakikattir.Bizim halimizde aynı değimlidir, kitap okunurken uyuklar, okuma bitip de şifahî konuşmaya geçildiğinde gözlerimiz fal taşı gibi açılır. Her neyse… Okuyalım beyler okuyalım. Bize okumak, düşünmek ve üretmek düşer.  
Bizim bir diğer özelliğimizde, söylemekten ziyade söylenmeyi, dinlemekten maada konuşmayı seviyoruz. 
İsmet Özel’in: “Ben yazılarımı beni anlayan okurlarıma mektup yazar gibi yazıyorum” dediği gibi, bende beni anlayan okurlarıma mektup yazar gibi yazıyorum. Bu konuda onlarla kalbî ve ruhî bir bağ kurduğuma inanıyorum. 
Sevgi ve saygılarımla,