GÖBEKLİ TEPE’NİN KEŞFİ VE SONRASI
Göbekli Tepe; Şimdiye kadar olan tarih bulgular içerisinde bir devrim olarak kabul edilmelidir. Yazılı tarihlerin kabul ettiği ilk devletler, bazı klanlar genellikle M.Ö. 4000 yıllarını işaret etmektedir. Başka bir deyişle günümüzden 6000 yıl öncesidir. Göbekli Tepe ise M.Ö. 11.000 yıllarını göstermektedir. Burada 13.000 Yıllık bir tarihten söz etmekteyiz.
Tarihin tünellerinde ilerlemek oldukça emek, bilgi ve bulgu isteyen çabalardır. Yazılı tarih öncesinde yaşanan yüzbinlerce yılda kemikler, mağara resimleri ve ufak tefek eşyaların dışında pek bir şeyler bulunmamaktadır. Dinozorlar bile varlıklarını fosilleriyle günümüze bildirmektedirler. Yazısız tarih, tarih boyunca devamlı susmuş ve saklanmıştı. Göbekli Tepe bunun içinde önemlidir. Zira suskun olan yazısız insan tarihi nihayet konuşmaya ve sıra dışı görsellerini sunmaya başlamıştır.
Yazısız tarihin binlerce yıl susması ve gizlenmesi hayrete ve dikkate şayan bir durumdur. Zira üzerlerinde nice medeniyetler hayat bulmuş, yaşamış ve yıkılmıştı. O kadar gelmiş geçmiş nesiller böyle bir kalıntıdan habersizce yaşayıp kayboldular. Şanlı Urfa gibi tarihiyle, medeniyetiyle öne çıkan bir şehrimize sadece 20 Km. mesafede, Örencik Köyü yakınlarında tesadüfen bulunmuştur. Keşfi yapan sayın Mahmut KILIÇ vatandaşımızın tarihe duyarlı olduğu için bulduğu oymalı taşı müzeye götürmesiyle oluşum başlamıştı. Ebetteki müzedeki kimselerin de bilge ve duyarlı kimseler olması gerekir ki, tüm panoramik buluntular ortaya çıksın.
Nevşehir Kalesinin altından çıkan o müthiş yapıda yüzlerce yıl aynı şekilde gizli kalmıştı. Hatırladığım kadarıyla (1960’lı yıllar dahil) bilenlerde susmuştu. Sadece tünellerden bahsedilirdi, çocukların ve gençlerin çeşitli maceralara girmesinin önüne geçmek için sırlar ve cinler kullanılırdı. Bu yapı böylece gizlenmişti. Sadece Kara caminin içindeki mağara bu yapı silsilesi hakkında ip uçları veriyordu. Unutulan daha yakın tarihimizden de bir örnek vermek isterim. Kurşunlu Camiden önce yapılan kara Cami de bir küllüye idi. Bu Külliyenin doğu cephesinde bulunan yol Asmalı Çeşme Mektebinin (İstiklal İlk Okulu) önüne çıkardı. Bu yola “Eski Hamam sokak” adı verilmiş, Külliyeden kalan hamam biz mahalleri dolaşırken ev haline getirildiğini gördük. Daha enteresan yönü eski hamam sokakta yapılan yol çalışmaları sırasında mezarların bulunmasıydı. Önce bir iki mezar çıkmıştı. Daha sonra başka mezarların da çıktığını gördük. Aynı camide hocalık yapan, Yemen Gazisi de olan İnce Kara büyük hafız Ağama bu mezarları sorduydum. Onunda hatırlamaması çok ilginçti. Zira hatıraları en az 200 yılı dile getirecek güçteydi. Sonunda o mekânın Külliye hocalarına ait olduğu söylenmişti.
Hayrete şayan bu külliyede yağmadan nasibini almış taşlar dahil, binalar dahil yok edilmişti. Hatta Nedimin şiirinin bulunduğu mermer parçasının Hristiyanlar tarafından alınıp, kiliselerinin adı yazılıp, kiliselerine asmışlarmış. Tarihin garip cilvesine bakın ki, Kilisede onlara yar olmadı. Sonra o levha bulunup, Kurşunlu Caminin yanındaki daracık yolun karşısına asılmış. Efendim ben bu bilgiyi İ.Habib Sevük’ün Anadolu dan notlar isimli kitabında okumuştum.
Tarihte bu tür kalıntılar kendilerini ele verdiklerindehırsızların ve yağmacıların talanlarına uğramışlardır. Tarih ve arkeoloji bilinci daha bilinmediği günlerde kim bilir ne kıymetler heba olup gitmiştir. Ana karaların yer değiştirmeleri, fay hatları, yıkımlar ve bilinçsiz ellerin de bunlara benzer nice yapıları yok ettiğini de unutmamak gerekmektedir.
Göbekli Tepe’nin binlerce yıldan beridir korunmasında en büyük etmenin terk edilirken yapıyı yere gömmek suretiyle saklanmasında yatmaktadır. Bu nadide yerleşim mimarisi tüm çanak sız çömleksiz dönemlere ait bilgiler ve belgelerde korunmuştur. Çay önü, Nevali Çori, Guriş gibi bölgelerde ana binaların gömülmesi birçok bulguyu koruya bilmiştir. Nevşehir, Tatlarin yer altı şehrini terk ederken ikonaların isle kaplanması neticesinde bölgenin en iyi korunmuş ikonaları olma özelliğini taşımaktadır.
Göbekli Tepe inşa edilirken tarımın yapılmadığı, hayvanların henüz evcilleştirilmediği dönemlerde; Avcı-Toplayıcı küçük gruplardan söz edilmektedir. Oysa tonlarca ağırlıktaki dikili taşların, kayaların yerlerinden kesilip çıkartılması (Hiçbir metal malzeme kullanılmadan) işlenmesi o ağırlıklara dayana bilecek halatların ve malzemenin olduğunu da düşünmüyorum. Hayvanların gücünden de az olsa yararlanılması da söz konusu olmadan taşınıp, Göbekli Tepe’de yerine dik olarak yerleştirilmesi insanı ister istemez fantastik düşüncelere itmektedir. Bu konu ile ilgili akademisyenlerin notlarına bakıyoruz. En az 500 kişinin bu inşada çalıştığını ön görüyorlar. Tarihin o sayfasında bu ortam bile başlı başına bir problem gibi durmaktadır. Bunlar yemek yiyecek, su içecek, arazide ava çıksalar o işleri kimler yapacak. Sonra arazi bu kadar insanı doyura bileceği de ayrı bir sorudur. En azından günümüze kadar gelen tarih çanaksız, çömleksiz neolitik zamanları bize öyle öğretti. İngiltere’nin sembolleri arasında yer alan ve Göbekli Tepe’den 7.000 yıl sonra dikilen tonlarca ağırlıktaki taşlar da tarihin sırları arasında yerini korumaktadır.
Göbekli tepe yapılırken; Uygulanan bilgi birikimleri, çeşitli kabileler, o çağda inanılan inançlar, basit bir obzityen dahi bir bilgi, beceri ve inanç potansiyelini belirtmektedir. Göbekli Tepeyi bile geride bırakacak yeni buluşların olacağına inanmaktayım. Alp Dağlarında bulunan buzul arasında donmuş insan cesedi Milattan önce 50.000 yıllarını işaret etmektedir. Yazının olmadığından karanlık çağ dediğimiz insanlık tarihi birkaç bin yılda gelişmesi de beklenemezdi. Bu yüzden tarihte fantastik senaryolarda gelişmektedir. Örneğin Mısır’da Arslan başlı sfenksM.Ö. 3500 yıllarında çölün kumları arasında bulunması oldukça enteresan bir bilgidir. Tarihimizde daha yolun başında olduğumuza da inanmaktayım.
Yapıda binlerce çakmak taşı parçaları, en az yüz bin hayvana ait kemik parçaları yapıya dair ip ucu sunmaktadır. Cevaplanması zor olan sorulardan biri de obsityen parçalarının da bulunmasıdır. Kayıtlara göre bu taşların bulunduğu Bingöl ve Kapadokya en az 500 kilometre uzakta olmasıdır. Avcı ve toplayıcı olarak nitelendirilen insanların bu mabette yerleri ya yontarak düzeltmişler ya da “Tarazzo tekniği” ile üzeri cilalanmış beton sertliğinde söndürülmüş kireçten yapmalarıdır.
Göbekli Tepe bir yerleşim bölgesi olmayıp, tapınak olması insanlar tarafından saygı duyulan, tabularla yüklü bir mekân olması gerçeğini de ortaya koymaktadır. Bu yüzdendir ki, yapısında çalışanların çokluğunu, bilen ve becerikli kimselerin toplanma yeri olarak da kabul edilmelidir. Burada çok küçük toplulukların gerektiğinde birleşip klanlar oluştura bildiklerini de okuya biliyoruz. Kayıtlarda hayvan figürlerinin her birinin bir topluluğu temsil ede bileceğinden de bahsedilmesi ve bu toplulukların gerektiğinde bir araya gele bildiklerin ide görmemiz tarihin bu bölümünün yeniden yazılma gereğini göstermektedir. Zira yazının bulunmasından günümüze kadarki bölümü kadar zaman geçmiştir. Bu medeniyetlerin hepsinin bir alt yapıları olduğunu göstermesi açısından da önemlidir.
Bu bilgiler ışında Göbekli Tepe’ye bakarken insan oğlunun medeniyet meşalesinin aydınlanmaya başladığı yeri görüyoruz. İnsan; Doymak, barınmak ve günlük korkudan öte başka şeyleri düşündüğü yer olmanın yanında, kim bilir belki de kafalarında sorgulamaların başladığı yer olarak da görmek gerekir diye düşünüyorum. Bilgi ve beceri dağarcığının da oluştuğu ve geliştiği yer olarak da görmek gerekmektedir.
Yazılı tarihe göre daha o yıllarda tarımın yapılmaması ve hayvanların henüz evcilleştirilmediklerini yazmaktadır. Göbekli Tepe’de elde edilen bulgular tarihin bu yönünü desteklemektedir. İnsanoğlu tüm bu yardımlardan uzak sadece kendi zihin ve beden gücü ile bu yapıyı yapması takdire şayandır.
Göbekli Tepe inşa edildikten yaklaşık 6.000 yıl sonra devletlerin görülmeye başlaması çok uzun bir süre gibi görülse de bilgi ve beceri gelişimini kazanmışlardır. Bu bilgi ve beceriyi serbest hayatta kullanmışlardır. Şifacılık, silah yapımı, barınma ve tarım ve hayvancılıkta başarılar medeniyetlerin alt yapılarını hazırlamışlardır.